Devrimci-Sosyalist Erkekler Tacizde Bulunmaz mı?

Lenin komünist erkeklerin ev içi hizmetleri hala kadının görevi gibi gördüklerini belirttikten sonra diyor ki “Kazıyın erkek komünistlerin suratını, kadın sorunu konusunda çoğunun altından ilkel bir dar kafalılık çıkacaktır!” 

Aktaran C.Zetkin, “Lenin’den anılar

Bu sözü anlamayan hiçbir devrimci erkek taciz meselesinde doğru yerde duramaz ve duramıyor. Lenin’in bu sözünü Engels’in “ailede erkek burjuva, kadın proleterdir” sözünün ideolojik alanda daha sert ve vurgulu bir uzantısı olarak okuyabilirsiniz.

Ben sosyal medyada Lenin’in yukarıdaki sözlerini paylaştığımda paylaşımın altına devrimcilerin-komünistlerin taciz gibi bir zaafı göstermeyeceği gösterenlerin ise artık devrimci ve komünist sayılamayacağını iddia eden pek çok yorum aldım. Bazı yorumlarda bu sözün Lenin’e ait olamayacağı bile iddia edildi ve kaynak göstermem istendi. Ve ek benim soruna Marksist temelde değil feminist temelde yaklaşmakta olduğum iddialı eleştiriler yapıldı. Tabi ki tüm bu yorumlar hiç şaşırtıcı olmayan biçimde kadınlardan değil de erkek devrimci ve komünistlerden geldi…

Marksizm bir ahlak teorisi ya da yeni bir din değildir… 

Bu yorumlar öncelikle yorumları yapan arkadaşların komünistliği siyasi bazı ilkeleri benimsiyor olmanın ötesinde ahlaki bir kategori olarak, yani tüm erdemleri kendi bünyesinde cisimleştirmiş biri olarak anladıklarını ortaya koymaktaydı. Öyle anlaşılıyor ki tıpkı tarikatlardaki zühd aşaması gibi bir şey onların kafasındaki komünistlik.  Ki Türkiye’de bir zamanlar çok yaygın bir kavrayıştı bu. Biri size komünist derse “Estağfurullah ben henüz o aşamada hissetmiyorum kendimi; ben devrimciyim hadi en fazlasından sosyalistim” demek adettendi… Oysa Marksizm” insanlığa hepimiz bataklıktayız” der ve kurtulma stratejisi sunar; bu ilkeleri benimserseniz, yani komünist olursanız pirüpak olursunuz demez. Yine bataklık metaforu üzerinden Oscar Wilde’nın bir sözü ile devam edecek olursak “Hepimiz bataklıktayız ve kirliyiz ama bazılarımız yıldızlara bakıyor”. Komünist işte yıldızlara bakandır; bataklıkta olmayan ve-ya bir başka ifadeyle kirli olmayan değil kendisinin de kirli olduğunu fark edebilendir. Bu kirden temizlenme bir ilke ve düşünceyi benimsemekle otomatikman gerçekleşmez. İlk adımda örgütlü biçimde mücadele ederek ama en nihayetinde bataklığın kurutulmasıyla mümkündür. Marksizm’in bir etiği olmakla birlikte Marksizm asla bir ahlak teorisi değildir.

Komünist, kadın erkek ilişkisi zemininde patriarkal anlayışın temellerini ve bu anlayışın kapitalizmde biçim değiştirerek yeniden üretildiğini iyi kötü bilince çıkarandır. Ama bilince çıkarmak patriarkal zihniyeti aşmak değildir, yalnızca aşmak için gerekli ve önemli koşullardan biridir. Pek çok komünist erkek bu bilince rağmen patriarkal ilişkinin kendine armağan ettiği balon iktidar alanlarını terk edemez: Bilinç ve mücadele düzeyine göre az ya da çok bu ilişkileri gündelik yaşamında üretmeye devam eder. Kaldı ki yukarıda Lenin’den aktardığımız söz bize komünist erkeklerin pek çoğunun kadın erkek eşitsizliği alanında gerçek bir bilince bile sahip olamadıkları gerçeğine işaret etmektedir.

Bugün gündemde olan konu üzerinden devam edelim… 

Toplumda taciz konusunda ana fail erkek ve mağdur olan ana gövde kadındır. Komünist kadın ve erkekler arasında da taciz vakaları azalsa da devam eder ve komünist erkek fail komünist kadın mağdur olmaya devam eder. Bunun değişmesi bazı insanların komünist olmasıyla değil önce patriarkal ilişkilerin maddi kökeninin ortadan kaldırılması ve ardından ve yansıra bu temellerin ürettiği kültürel davranış kalıplarının sönümlenmesi ile mümkündür. Ta ki bu zamana kadar komünist erkek ve kadın ilişkilerinin kendisinde de burjuva patriarkal ilişkiler kendine alan yaratmaya ve tabi ki özellikle de komünist erkeklerde kadına karşı üstün olmaya dayalı kültürel ve davranış kodları varlığını sürdürmeye devam edecektir. Aksi düşünce, yani komünist olmakla insanlar otomatikman bataklıktan kurtulur iddiası Marksizm’i materyalist bir bilim değil yeni bir din ve ahlak teorisi olarak algılamak olur.

Kadının özgürleşme derecesi genel özgürleşmenin en şaşmaz ölçüsüdür 

Ama Marksizm bir bilimsel düşünce olduğu için kapitalizm ve patriarkal ilişki koşullarında oluşan bir komünist bilinci bataklığın kirlerinden kurtuluş değil kurtuluşun embriyonik halinin ideolojik görüngüsü olarak görür. Ama eskiye ait her şeyle bulaşık bir embriyon… Komünist olmak kendine temiz bir adacık yaratmak ve bu anlamda kurtulmak değildir. Komünist olmak kirlerden arınmak değildir; kirlerinin farkına varmaktır. Komünist olmak, insanın yalnızca kendisinin kirlerinin farkına varmasıyla kurtulacağını düşünmek değil bilakis kendisinin de ancak tüm toplum radikal bir dönüşümle kurtulduğunda kurtulabileceğini fark etmek demektir. Bu çerçevede komünist kadında da burjuva sistemin irinleri vardır ama komünist erkek ve kadın arasında kadın erkek ilişkileri anlamında bakıldığında erkek bu irini daha fazla ve yoğun biçimde taşır.  Bir de bu konuyu doğru anlamak bakımından Marks ve Engels ve ardından da Lenin’in Fourirer’e atıfla sık sık tekrarladığı şu söz üzerinde de düşünmek gerekmektedir: “Bir toplumun özgürleşme derecesinin en temel ölçütü kadının içinde bulunduğu toplumsal konumdur,” Niçin erkek ya da proleterya değil de kadının konumu (özgürleşme seviyesi) kurtuluşun ana ölçütü oluyor? Marks, Engels ve Lenin birer feminist miydiler yani?  Demek ki Marksizm’e göre proletaryanın iktidarı kurtuluşun en ana ve temel aracıdır ama tek başına bir kurtuluş ölçüsü değildir. Kurtuluşun en tam ölçüsü kadının toplumdaki konumudur; zira sınıfsal ezilmenin, etnik ezilmenin, dinsel ezilmenin bünyesinde en yoğun yaşandığı ve billurlaştığı yer kadın bedeni ve esaretidir. Ne zaman kadınlar gerçekten bir toplumda kendilerini eşit ve özgür hissederlerse ancak o zaman sınıfsal, etnik, dinsel ve cinsel eşitsizliklerin ve baskıların artık önemini kaybettiği özgür bir topluma ulaşıldığı söylenebilir.

Yani… 

Kadın ve erkek ilişkileri üzerinden bakıldığında da sıradan bir erkek ile komünist erkek arasında bilinç sıçramasıyla oluşan fark insanın köklü bir dönüşümünün bir ifadesi değil köklü değişim ihtiyacını bilince çıkarmanın farkıdır. Bu kuşkusuz davranış kodlarında da bir değişim yaratır; bu önemlidir de ama yine de kirlerden arınma anlamında bir fark değil yıldızlara bakarak bataklıktan kurtulma iradesini üretme anlamındaki bir farktır. Bu fark komünistlerin bu hatadan muaf olmasını tümden sağlamaz ama bu hatadan toplumda en fazla muaf olan kesim olmasına yol açabilir.

Tam da bu noktada yapılan yorumlardan birini haklı ama eksik bulduğumu da ifade etmeliyim. Denilmektedir ki birkaç devrimci ya da öyle sanılan erkeğin adının taciz ifşalarında geçmesi üzerine bazı yeminli anti komünist çevreler bu taciz iddia ya da olaylarını anti komünist kampanyaya çevirmek için fırsata dönüştürmekteler….  Haklıdırlar ama iki önemli “fakat”ı hatırlamak koşuluyla… Birinci fakat, komünist hareketin yerel ve evrensel siyasal yenilgisinin ardından yaşanan ve cari komünist hareketleri de küçümsenmeyecek ölçüde etkileyen bir çürüme ortamından geçmekteyiz ve ne yazık ki bu çürümenin en teme göstergelerinden biri de cinsellik alanında yaşanan eşitlikçi dayanışmacı ve sevgi temelli ilişki anlayışının yerini bireyci ve hazcı bir anlayışın almış olmasıdır. Üstelik de cinsel özgürlük gibi soylu bir kavramın ardına sığınarak…. Yani nedense bir türlü devrimcilik ve sosyalizm iddiasından da vazgeçemeyen pek çok sosyalizm eskisinin feodal anlayışından kopmak iddiasıyla ortalık yerde ve küstahça tacizlerde bulunduğu bir yozlaşma döneminden geçiyorsak, “komünistler taciz etmez ya da onlar en azından bu alanda çok daha az kusurludur” gibi bir söylemle kadınları ikna etmek olanaklı değil; bu durumda kadınlar bize haklı olarak “hadi lan oradan” çekerler… Zira en arsız, aymazca ve en görünür tacizler barlara ve meyhanelere doluşmuş geri dönüşümü olanaksız sosyalizm artığı  bu çöp yığını tarafından yapılıyor. Demek ki öncelikle bu tiplerle araya çok daha net bir sınır çizgisi çekmeden ve bunu da herkesçe görülür kılmadan “devrimciler ve komünistlerde en az başkaları kadar tacizci” yaftasının boynumuza asılmasından kurtulamayız.

Gelelim ikinci” fakat”a, bu konuda yapılacak müdahale işin ucu komünist erkeklere dokununca bundan rahatsızlık duymakla olmaz. Aksine bu tavır, karşı tutumu güçlendirir… Yani bu konuda yapılacak müdahale “aman sorunu erkek-kadın kutuplaşmasına döndürmeyin”,” aman sorunu bireyselleştirmeyin”, “aman işi linç kampanyasına dönüştürmeyin” vb. yakınmaları değildir. Devrimci ve komünistlerin sistemi sorgulamaya ve sistemin temel direklerini çatırdatmaya hizmet edecek bir talepler manzumesiyle kadın mücadelesine aktif iştirakiyle, köklü ve kapsamlı bir müdahalesiyle mücadeleyi rayına oturtmak olanaklıdır…

İfşa yararlıdır; tacizcilerin vicdanlar ve hukuk önünde cezalandırılması gereklidir. Ama ifşayı mücadelenin tek ya da en yaygın yöntemi olarak kullanmanın haklı mücadeleyi amacından saptırması ve “kaş yapalım derken göz çıkarması” da güçlü bir olasılıktır.

Bu konuda başka bir yazıya kalsın…