Cumartesi Anneleri, kayıplarının faillerini sormak ve adalet arayışlarını sürdürmek amacıyla bu hafta da Galatasaray Meydanı’nda toplandı. Eylemin 1009. haftasında, insan hakları savunucuları ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Musa Piroğlu da annelere destek verdi. Anneler, karanfil ve kaybettikleri yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Bu hafta, bir kez daha kayıpların akıbetini öğrenme ve adalet taleplerini dile getirme fırsatı buldular.
Galatasaray Meydanı’nda toplanan kalabalık, sessiz ve bir o kadar da güçlü bir mesaj iletti. Ellerinde kayıplarının fotoğraflarını taşıyan aileler, adeta zamanın durduğu bir atmosfer yaratıyordu. Her bir yüz, her bir bakış, yılların acısını ve adalet arayışını gözler önüne seriyordu. Bu sessiz direnişe, insan hakları savunucuları ve çeşitli sivil toplum örgütleri de destek verdi. Annelere destek verenler arasında yer alan Musa Piroğlu, yaptığı konuşmada adalet arayışının önemine vurgu yaptı ve bu mücadelenin sonuna kadar süreceğini belirtti.
Eylem süresince, kaybettikleri yakınlarını anmak için karanfil taşıyan anneler, sessiz bir şekilde meydanın ortasında durdular. Karanfiller, kaybolan yakınlarının bir sembolü olarak görülüyor ve her biri, yaşanan acının bir parçasını temsil ediyor. Bu sembolik hareket, kayıpların unutulmadığını ve adalet arayışının devam ettiğini gösteriyor. Katılımcıların gözlerindeki kararlılık ve dayanışma duygusu, bu mücadelenin ne denli güçlü olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Galatasaray Meydanı’ndaki bu eylem, adalet arayışının ne kadar derin ve güçlü olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Cumartesi Anneleri ve onlara destek verenler, kayıplarının faillerinin bulunması ve adaletin sağlanması için seslerini duyurmaya devam ediyor. Bu mücadele, yalnızca kayıpların aileleri için değil, tüm toplum için önem taşıyor ve insan hakları mücadelesinin bir parçası olarak kabul ediliyor.
Ayten Öztürk’ün Hikayesi
Ayten Öztürk, 32 yıl önce Türkiye’nin karanlık dönemlerinde JİTEM tarafından kaçırılarak öldürülen bir genç kadındı. 1960’ların sonunda doğan Öztürk, hayatının büyük bölümünü ailesiyle birlikte İstanbul’da geçirdi. Lise yıllarında politik bilinci gelişen Öztürk, üniversite eğitimi sırasında insan hakları ve adalet mücadelesine katıldı. Ancak, bu mücadele onu hedef haline getirdi. 1991 yılında, henüz 23 yaşındayken, JİTEM tarafından kaçırıldı.
Kaçırılma süreci, Türkiye’de birçok insan hakları ihlali ve zorla kaybetme olayının yaşandığı bir döneme denk geliyordu. Ayten Öztürk, gözaltına alındıktan sonra ağır işkencelere maruz kaldı. Ailesi, kızlarından haber alamamanın acısını yaşarken, devletin hiçbir resmi kurumundan bilgi alamadı. Ayten’in cesedi, kaçırıldıktan birkaç hafta sonra, ağır işkence izleriyle birlikte bir yol kenarında bulundu. Bu durum, Öztürk ailesi için büyük bir travma yarattı ve adalet arayışlarının başlangıcı oldu.
Öztürk ailesi, Ayten’in kaybından sonra adalet arayışına başladı. Ancak, JİTEM’in gölgesinde birçok olay gibi bu olay da uzun yıllar boyunca aydınlatılamadı. Aile, Cumartesi Anneleri adı altında toplanan diğer mağdur ailelerle birlikte kamuoyu oluşturmak için mücadele etti. Her hafta Galatasaray Meydanı’nda toplanarak, kayıplarının akıbetini sordu ve adalet talep etti. Ayten Öztürk’ün hikayesi, bu mücadele içinde sembolik bir yer edindi.
JİTEM, 1990’lı yıllarda Türkiye’de birçok benzer olaya karışmış bir yapıydı. İnsan hakları ihlalleri, zorla kaybetmeler ve faili meçhul cinayetlerle anılan JİTEM, devletin güvenlik politikalarının karanlık yüzünü temsil ediyordu. Ayten Öztürk ve diğer mağdurların hikayeleri, JİTEM’in faaliyetlerinin boyutlarını ve etkilerini gözler önüne sermektedir. Bu nedenle, Ayten Öztürk’ün hikayesi, sadece bir ailenin acısı değil, aynı zamanda adalet arayışının ve insan hakları mücadelesinin de bir parçasıdır.
İnsan Hakları Derneği’nin Basın Açıklaması
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, Cumartesi Anneleri’nin adalet arayışında önemli bir aktör olarak öne çıkıyor. Yoleri’nin basın açıklamasında, 32 yıl önce katledilen Ayten Öztürk için yapılan adalet mücadelesinin, cezasızlık politikaları nedeniyle sonuçsuz kaldığı vurgulandı. Bu açıklama, sadece Ayten Öztürk’ün değil, aynı zamanda diğer kayıp yakınlarının da adalet taleplerine dikkat çekmek açısından büyük önem taşıyor.
Yoleri, cezasızlık politikalarının mağdurlar üzerindeki derin etkilerini dile getirirken, bu politikaların toplumsal adalet ve insan haklarına olan zararını da gözler önüne serdi. Açıklamada, adalet arayışlarının yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal barış ve hukuk düzeni açısından da taşıdığı öneme vurgu yapıldı. Yoleri, bu tür politikaların, mağdurların ve ailelerinin acılarını daha da derinleştirdiğini belirtti.
Basın açıklaması, Cumartesi Anneleri’nin yıllardır süregelen mücadelesinin, bir insan hakları davası olarak ele alınması gerektiğini gösteriyor. Yoleri, adaletin sağlanmasının yalnızca kayıpların bulunması ve faillerin yargılanmasıyla değil, aynı zamanda toplumsal bir yüzleşmeyle mümkün olacağını ifade etti. Bu bağlamda, cezasızlık politikalarının sona erdirilmesi ve adaletin tesis edilmesi yönünde atılacak adımların, toplumsal iyileşme ve barış için hayati olduğunu belirtti.
Gülseren Yoleri’nin açıklamaları, Cumartesi Anneleri’nin adalet arayışına verdiği desteğin yanı sıra, insan hakları ihlallerine karşı toplumsal bir sorumluluğun altını çiziyor. Bu tür açıklamalar, sadece mağdurların değil, tüm toplumun adalet ve insan hakları için verdiği mücadelenin bir parçası olarak görülmelidir. Yoleri’nin vurgu yaptığı noktalar, adaletin yalnızca hukuki değil, aynı zamanda etik ve sosyal bir mesele olduğunu da ortaya koyuyor.