Kayyum atamaları, Türkiye’nin siyasi tarihinin son yıllarında giderek olağan bir yönetim pratiği haline gelirken, demokrasinin temel ilkelerini ağır bir şekilde ihlal eden bir mekanizma olarak ele alınmaktadır. Özellikle Tunceli ve Ovacık belediyelerine yönelik son müdahaleler, bu sürecin hukuki bir zemin üzerinden değil, siyasi bir ajandayı güçlendirme amacıyla sürdürüldüğünü göstermektedir. Akademik çalışmalar ve hukuk literatürü, bu uygulamaların demokratik sürecin altını oyarak merkeziyetçi bir otoriter yönetim biçimini tahkim ettiğini ortaya koymaktadır.
Kayyum atamalarının meşruiyeti, büyük ölçüde 2016’da çıkarılan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye dayandırılmaktadır. Ancak bu düzenleme, iddia edildiği gibi “terörle mücadele” çerçevesinde değil, yerel yönetimleri merkezi otoriteye bağlamak için kullanılmıştır. Keleş ve Özgül (2020) gibi akademisyenler, kayyumların atanması sürecinde somut delil yerine keyfi suçlamaların temel alındığını, bu durumun halkın iradesine doğrudan bir müdahale anlamına geldiğini vurgulamaktadır. Yerel seçimlerle belirlenen temsil mekanizmalarının, yargı ve yürütme eliyle etkisizleştirilmesi, seçimlerin sembolik bir prosedür haline gelmesine yol açmıştır.
Yerel Yönetimlerin İradesi ve Çoğulculuğun Erozyonu
Yerel yönetimlerin temel işlevlerinden biri, halkın taleplerini, sorunlarını ve beklentilerini doğrudan yansıtarak çoğulcu bir yönetim anlayışını hayata geçirmektir. Ancak kayyum politikaları, bu mekanizmayı işlevsiz kılmaktadır. Atanan kayyumlar, seçmenlerin değil, merkezi otoritenin çıkarlarını temsil etmektedir. Özgün yerel dinamikleri ve halkın demokratik katılımını dışlayan bu anlayış, yerel yönetimleri devletin bürokratik uzantıları haline getirmektedir.
İzci ve Geylani (2021), bu durumun özellikle azınlık hakları, kadın temsiliyeti ve çevre politikaları gibi konularda yerel yönetimlerin politika üretme kapasitesini yok ettiğine işaret etmektedir. Seçimle belirlenmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve yerine merkezi atamaların yapılması, demokrasiyi yalnızca bir formaliteye dönüştürmektedir.
Hukuk ve Keyfilik Arasında Kayyum Sistemi
Yargının bağımsızlığını yitirdiği bir ortamda, kayyum atamalarının hukuki dayanakları tartışmalıdır. Birçok belediye başkanının, geçmişte sonuçlanmış davalar veya soyut delillerle suçlanarak görevden alınması, bu sürecin keyfiliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, kayyumlar atanırken belediye meclis üyelerinin de devre dışı bırakılması, yalnızca yerel yönetimlerin değil, demokratik temsilin de tasfiyesi anlamına gelmektedir.
Kayyum atamaları, Türkiye’nin hukuk devleti niteliklerini ciddi şekilde zayıflatarak, yönetimde hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerini tamamen hiçe saymaktadır. Bu uygulamalar, yerel yönetimlerin merkezileştirilmiş bir otoritenin vesayeti altında işlev görmesine yol açmakta ve halkın siyasi katılımını da büyük ölçüde sınırlandırmaktadır.
Kayyum politikalarının yerel demokrasi üzerindeki bu olumsuz etkileri, hukukun üstünlüğü ve halk iradesine dayalı yönetim ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Türkiye’de yerel yönetimlerin özerkliği, merkezi otoritenin baskın hale geldiği bu uygulamalarla her geçen gün daha da zayıflamakta, halkın siyasi iradesi ise yok sayılmaktadır.
Kaynakça
• Keleş, R., & Özgül, E. (2020). Yerel Yönetimlerde Kayyum Politikası ve Demokratik Meşruiyet Sorunu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını.
• İzci, B., & Geylani, T. (2021). Kayyum Atamaları: Yerel Yönetimler Üzerinde Merkeziyetçi Yaklaşımlar. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
• Tunceli EMEK Haber Merkezi (2024). “Tunceli ve Ovacık’ta Kayyum Tartışmaları.”
• 12punto Haber (2024). “Kayyum Atamaları: Demokrasiye Müdahale mi?”