Siyaset, yalnızca hamlelerin hesaplandığı bir satranç oyunu değildir; aynı zamanda kitlelerin ruh halini, korkularını ve umutlarını doğru okuyabilme sanatıdır. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, uzun yıllar boyunca “stratejik ustalık” anlatısının merkezinde yer aldı. Ancak her liderin başarısını belirleyen en kritik unsur, içinde bulunduğu çağın ruhunu okuyabilme yeteneğidir. Bugün gelinen noktada, AKP’nin toplumsal dinamikleri ve kolektif psikolojiyi ne kadar doğru analiz edebildiği sorusu, hiç olmadığı kadar yakıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Siyaset psikolojisinin temel yasalarından biri, baskının her zaman sindirme etkisi yaratmadığını, aksine zaman zaman direnç ve dayanışma duygusunu güçlendirdiğini gösterir. Bunu en iyi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyon ve ardından yaşananlar ortaya koyuyor.
Gençliğin Kolektif Bilinçlenmesi: Korkunun Dönüşümü
İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve ardından gözaltına alınması, sıradan bir siyasi hamle gibi görünebilir. Ancak bu olay, üniversite öğrencileri için yalnızca bir politik mesele değil, doğrudan kendi geleceklerini ilgilendiren varoluşsal bir tehdide dönüştü.
Bir genç, okuluna giderken bir gün kendisine verilen diplomanın değersiz ilan edilebileceğini fark ettiğinde, bu yalnızca bireysel bir kaygı doğurmaz; aynı zamanda tüm bir kuşağın bilinç düzeyinde sarsıcı bir etki yaratır. Bu olay, bir öğrencinin “benim diplomam da bir gün yok sayılabilir” kaygısını taşımasına neden olduğunda, bireysel korku yerini kolektif öfkeye bırakır. Psikolojide bu duruma “korkunun dönüştürülmesi” denir: Kişisel bir tehdit algısı, kitlelerin bilinç seviyesine ulaştığında, bir korku objesi olmaktan çıkar ve bir direniş motivasyonuna dönüşür.
AKP, bu tepkiyi hafife alarak gençlerin pasif kalacağını düşündü. Oysa tarih bize, gençlerin en güçlü muhalefet dinamiklerinden biri olduğunu defalarca kanıtladı.
301 Öğrenci ve Dayanışma Psikolojisi
Öğrenciler yalnızca bireysel hakları için değil, tutuklanan arkadaşları için de mücadele etmeye başladığında, iktidarın “baskı yoluyla sindirme” stratejisi çökmeye mahkûm hale gelir. Burada devreye sosyal psikolojinin en güçlü yasalarından biri giriyor: Dayanışma, baskıdan doğar.
Bireyler kendi özgürlükleri tehdit altındayken bile bazen suskun kalabilirler. Ancak kolektif bir mağduriyet algısı ortaya çıktığında, bu sessizlik büyük bir patlamaya dönüşebilir. 301 öğrencinin tutuklanması, gençler için geri çekilme değil, tam aksine, mücadeleyi sürdürme nedeni oldu. Bu, siyasi baskının paradoksal etkisidir: Ezmek için atılan her adım, daha güçlü bir direnç yaratır.
Sosyolojide buna “mazlumun kutsallaştırılması” denir. Tutuklanan gençler, kitleler için sadece birer öğrenci olmaktan çıkıp, ortak bir davanın simgesine dönüşmeye başladığında, rejimin denge noktası sarsılır.
“Şapkadan Tavşan Çıkarma” Efsanesinin Sonu
AK Parti’nin geçmişte krizlerden güçlenerek çıkma becerisi, Erdoğan’ın siyasi ustalığının kanıtı olarak gösterildi. Ancak hiçbir lider, sürekli olarak toplumu manipüle edebilecek kadar mutlak bir hakimiyet kuramaz. Çünkü insanlar, zaman içinde aynı oyunları gördükçe, bu stratejileri çözümlemeye başlar.
İmamoğlu operasyonu, iktidarın hedeflediği gibi muhalefeti zayıflatmak yerine, gençler arasında bir politik bilinçlenme dalgasını tetikledi. Artık insanlar yalnızca bireysel mağduriyetlere değil, sistemin genel adaletsizliğine karşı da tepki gösteriyorlar. Ve bu noktada psikolojinin temel yasalarından biri devreye giriyor: İnsanlar adaletsizlik karşısında harekete geçtiklerinde, artık kişisel kaygılarından çok daha büyük bir idealle hareket ederler.
Bu, AKP’nin en büyük stratejik hatalarından birine işaret ediyor: Gençlerin korkarak susacağını sandılar, oysa korku yerini öfkeye ve dayanışmaya bıraktı.
Algısal Körlük mü, Stratejik Yanılgı mı?
AKP ve Erdoğan’ın siyasal okuma yeteneği, uzun yıllardır başarı öyküleriyle anlatıldı. Ancak her lider, kendi kurduğu sistemin tutarsızlıklarını göremediği noktada, kaçınılmaz bir körlüğe mahkûm olur. Bugün gelinen nokta, tam da bu psikolojik çıkmazın bir yansımasıdır.
İmamoğlu operasyonu ve öğrencilere yönelik tutuklamalar, sadece hukuki değil, aynı zamanda derin bir psikolojik sürecin tetikleyicisi oldu. Gençler, iktidarın beklediği gibi “yılmadılar”, aksine, sadece kendileri için değil, birbirleri için de mücadele etmeleri gerektiğini fark ettiler.
Bundan sonraki süreçte en kritik soru şu: Erdoğan ve AK Parti, bu stratejik hatalarını düzeltebilecek yeni bir hamle geliştirebilecek mi? Yoksa iktidarın yanlış okuduğu bu psikolojik ve sosyolojik dinamikler, kaçınılmaz bir çöküşü mü getirecek?
- Din Özgürlüğünün Sınırları: İnanç, İhlal ve Ahlaki Tutarsızlık - 14 Nisan 2025
- Geç Faşizmin Gölgesinde: Otoriterliğe Yeni Bir Ad Koymak - 7 Nisan 2025
- AKP’nin Siyasi Okuması: Stratejik Ustalık mı, Algısal Körlük mü? - 2 Nisan 2025