New York Times’ın editöryal yazısına göre, Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde, son yıllarda ciddi bir otokrasiye kayış yaşamakta. Erdoğan, 22 yıllık iktidarının büyük bir kısmında, ülkenin demokratik yapısını sistematik bir şekilde zayıflatarak, anayasa değişiklikleri, mahkemelere müdahale, seçim manipülasyonları ve muhaliflerin susturulması gibi adımlar atmıştır. Bu adımlar, Türkiye’nin demokratik yapısının temellerini tehlikeye atmış ve halkın özgürlüklerini büyük ölçüde sınırlamıştır.
Erdoğan’ın Son Adımları: İmamoğlu’nun Tutuklanması
Geçtiğimiz ay, Erdoğan’ın demokratik sistem üzerindeki baskısını yeni bir boyuta taşıdığı belirtiliyor. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’a karşı potansiyel rakip olarak öne çıkarken, hükümetin hoşnutsuzluklarını dile getiren İmamoğlu, haksız bir şekilde tutuklandı. Yanında 100’den fazla İmamoğlu destekçisi de benzer suçlamalarla gözaltına alındı. Bu tutuklamalar, Türkiye’nin hızla bir otokrasiye dönüşmesi sürecinin önemli bir aşaması olarak değerlendiriliyor. İmamoğlu, cezaevinden yaptığı açıklamada, “Bu, demokrasimizin yavaşça aşınmasından öte, Cumhuriyetimizin kurumsal temellerinin kasıtlı olarak sökülmesidir” diyerek, hükümetin gerçek amacını açıkça ortaya koydu.
Dünya Tepkisi: Zayıf ve Sessiz
Erdoğan’ın bu adımları, dünya genelinde yalnızca sınırlı bir tepkiyle karşılandı. ABD Başkanı Donald Trump, Erdoğan’ı “sevdiğini” belirterek, Türk liderine açıkça destek verdi. Avrupa’dan ise hemen hemen hiçbir güçlü tepki gelmedi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, tutuklamaların “derinden endişe verici” olduğunu belirtti. Ancak, bu açıklama, Türk halkının yaşadığı baskılar karşısında yetersiz kaldı.
Erdoğan’ın Türkiye’yi hızla bir otokrasiye doğru sürüklemesi, aynı zamanda Batı dünyası için stratejik bir sorunu da gündeme getiriyor. Türkiye, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip bir ülke ve ABD için önemli bir stratejik partnerdir. Ancak, Erdoğan’ın içki kontrolü ve dış politikadaki aşırılıkları, Batı için büyük bir soru işareti oluşturuyor.
İmamoğlu ve Erdoğan: Farklılıklar ve Potansiyel Gelecek
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardında, Erdoğan’ın bir rakipten korkusu ve bu rakibin Türkiye’deki demokratik geleceği tehdit etmesi yatıyor. 2019’da İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın partisine karşı kazandığı zafer, İmamoğlu’nun halk arasında ne kadar güçlü bir figür olduğunu ortaya koydu. Erdoğan, bu tekrarlanan seçimdeki yenilgiyi hazmedememiş ve İmamoğlu’nu sindirmenin yollarını aramıştır.
İmamoğlu’nun yönetim tarzı, Erdoğan’dan çok farklıdır. İmamoğlu, İstanbul’u daha etkili bir şekilde yönetmiş, halkın ihtiyaçlarını gözeten politikalar üretmiştir. Örneğin, İstanbul’un Haliç bölgesindeki altyapı çalışmalarını ve çocuklar için ücretsiz süt dağıtımını kapsayan projeler, halk tarafından takdirle karşılanmıştır. İmamoğlu’nun dış politika konusunda ise ılımlı bir yaklaşımı vardır; örneğin, Hamas’ı 2023’teki terör saldırılarından dolayı kınamış ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını eleştirmiştir.
Türkiye’nin Geleceği ve Dünya’nın Rolü
Erdoğan’ın 2003’te başbakan olarak iktidara gelmesinden bu yana Türkiye, bir zamanlar bölgesel dengeyi sağlayabilen ve ekonomik kalkınmayı teşvik eden bir ülke görünümündeydi. Ancak, son yıllarda Erdoğan’ın daha aşırı bir duruş sergileyerek, otoritesini pekiştirme çabaları, Türkiye’yi gittikçe daha tehlikeli bir noktaya taşımaktadır. Erdoğan’ın, 2014’te Cumhurbaşkanı olduktan sonra anayasa değişikliği yaparak, ülkenin yönetim biçimini otokratik bir modele dönüştürme çabaları, bu sürecin doruk noktasını oluşturdu.
Uluslararası alanda Erdoğan’ın içki ve dışki politikalardaki aşırılıkları, Batı ülkelerinde endişelere yol açmaktadır. Erdoğan’ın daha önceki ılımlı yaklaşımından, giderek daha radikal bir çizgiye kayması, Türkiye’yi Suriye gibi kriz bölgelerinde daha karışık bir aktör haline getirebilir.
Protestolar ve Türk Halkının Direnişi
İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından Türkiye’nin dört bir yanından yüzbinlerce kişi sokaklara dökülerek, Erdoğan’ın otokratik yönetimine karşı büyük bir protesto dalgası başlattı. Bu, son yılların en büyük halk gösterisi olarak kaydedildi. Protestoculara karşı ise güvenlik güçleri şiddetli bir şekilde karşılık vererek, yüzlerce kişiyi tutukladı. Ancak, Türk halkının bu direnişi, dünya kamuoyunun dikkatinden kaçtı. Oysa, Türk halkının bu cesur tutumu, yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünya demokrasi mücadelesinin önemli bir sembolüdür.
Türkiye’nin Geleceği İçin Uluslararası Eylem Zamanı
New York Times, dünyanın demokrasi güçlerinin Erdoğan’a karşı daha net ve güçlü bir duruş sergilemesi gerektiğini vurguluyor. Avrupa ülkeleri, Kanada, Japonya ve Hindistan gibi demokrasiler, Türkiye’nin otokratik yönelimlerine karşı güçlü bir duruş sergileyebilirler. Erdoğan’a karşı ekonomik yaptırımlar ve diplomatik baskılar, Türkiye’nin bu tehlikeli yola devam etmesini engelleyebilir.
Ancak, tüm bu eylemler yalnızca Erdoğan’ın içki politikalarını ve baskıcı uygulamalarını sınırlamakla kalmaz; aynı zamanda Türk halkının verdiği mücadeleye de dünya çapında bir destek anlamına gelir. Türk halkının direnişi, Erdoğan’ın yönetiminde Türkiye’nin geleceği hakkında kritik bir işaret sunuyor ve bu direnişin, uluslararası toplum tarafından daha fazla dikkatle izlenmesi gerektiği açıkça ortada.