Avrupa Parlamentosu’ndan Türkiye’ye Sert Mesaj: Üyelik Süreci Dondurulmalı

Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında yürütülen üyelik müzakerelerinin kalıcı biçimde dondurulmasını öngören kritik raporu 367 oyla kabul etti. Türkiye Raportörü Nacho Sánchez Amor tarafından hazırlanan yıllık rapor, Avrupa’nın Ankara’ya yönelik siyasi yaklaşımındaki radikal değişimin açık bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

AP’de 74 milletvekili rapora karşı oy kullanırken, 188 parlamenter çekimser kaldı. Bu rakamlar, Türkiye ile ilişkilerin Avrupa siyasetinde derin bir kırılma noktasına ulaştığını ortaya koyuyor.

Fiili Donma Durumu, Resmi Karara Dönüşüyor

Türkiye-AB ilişkileri 2016’dan bu yana donuk bir şekilde sürerken, Brüksel yönetimi bu durumu özellikle Türkiye’deki demokratik gerileme, ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar ve yargı bağımsızlığındaki zafiyetle açıklıyor. Ayrıca Kıbrıs meselesi ve uluslararası hukukla yaşanan uyuşmazlıklar da sürecin ilerlemesine ciddi engeller oluşturuyor.

Her ne kadar Avrupa Parlamentosu’nun aldığı bu karar hukuken bağlayıcı olmasa da, Avrupa Komisyonu’na siyasi bir yön verme gücüne sahip. Rapor, aynı zamanda Avrupa kamuoyunun ve kurumlarının Türkiye’ye yönelik stratejik bakış açısında yaşanan değişimin sinyallerini taşıyor.

İmtiyazlı Ortaklık ve Alternatif Arayışlar

AP raporunda, Türkiye ile “tam üyelik” hedefinden uzaklaşılması gerektiği vurgulanırken, bunun yerine “imtiyazlı ortaklık” gibi alternatif çerçeveler üzerinde durulması gerektiği kaydedildi. Bu öneri, Türkiye’nin stratejik önemi teslim edilse de, AB üyeliği için temel değerlerden ödün verilemeyeceği düşüncesini ortaya koyuyor.

İmamoğlu ve Demokratik Gerileme Raporun Merkezinde

Raporun en çarpıcı bölümlerinden biri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ayrıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın hâlâ cezaevinde tutulmasına dikkat çekilen raporda, İmamoğlu’nun tutuklanması, “seçimlere katılması beklenen meşru bir siyasi rakibin saf dışı bırakılmasına yönelik siyasi müdahale” olarak tanımlandı.

Raporda, 19 Mart’tan itibaren Türkiye’de yükselen kitlesel protestolara yönelik güvenlik güçlerinin sert müdahaleleri ve hukuki zeminden yoksun toplu yargılamalar da açık bir şekilde eleştirildi. Bu gelişmeler, Türkiye’de demokratik standartların “sürekli kötüleştiği” ve “eleştirel seslerin sistematik şekilde bastırıldığı” yönündeki endişeleri pekiştirdi.

Kıbrıs Ziyaretine Sert Eleştiri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs’a yaptığı son ziyarete de raporda geniş yer ayrıldı. Ziyaret, “işgal altındaki bölgeye yapılan yasa dışı ve kışkırtıcı bir hamle” olarak nitelendirildi. Avrupa Parlamentosu, bu tür adımların Kıbrıs’ta hem Rum hem de Türk toplumunun çıkarlarına zarar verdiğini ve çözüm sürecini baltaladığını belirtti.

“AB Üyeliği Demokrasiye Bağlıdır”

Raporda, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecini sürdürebilmesi için “demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlık haklarına saygı ve iyi komşuluk ilişkileri” gibi temel kriterleri karşılaması gerektiği bir kez daha hatırlatıldı. Raportör Nacho Sánchez Amor ise “üyelik süreci güvenlik ya da jeopolitik meselelerle değil, demokrasiyle ilgilidir” diyerek Türkiye’ye net bir mesaj verdi: “Otoriter yöne kayıldıkça, üyelik ihtimali uzaklaşacaktır.”

Jeopolitik Rol Tanınıyor, Ama Yetersiz

Raporda, Türkiye’nin Karadeniz, Ukrayna ve Ortadoğu’daki stratejik rolü teslim edilirken, bu katkıların üyelik için tek başına yeterli olmadığı ifade edildi. AB, enerji güvenliği, iklim krizi, terörle mücadele ve bölgesel istikrar gibi alanlarda Türkiye ile diyaloğun sürmesini öneriyor. Ancak bu iş birliğinin, Türkiye’nin demokratik standartlara uzaklığı sürece sınırlı kalacağı da açıkça belirtildi.

Avrupa Parlamentosu’nun bu raporu, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde tarihi bir dönüm noktasına işaret ediyor. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlere bağlılık, üyelik sürecinin ön şartı olarak yeniden vurgulanıyor. Türkiye’de son dönemde yaşanan siyasi baskılar ve muhalefete yönelik yargı hamleleri ise bu süreci sadece dondurmakla kalmıyor, aynı zamanda Avrupa kamuoyunda “imtiyazlı ortaklık” gibi alternatif modellerin önünü açıyor.

Avrupa’dan gelen bu sert uyarının, Türkiye kamuoyunda ve iktidar çevrelerinde nasıl yankı bulacağı ise önümüzdeki dönemde netleşecek.