Maraş’a Giden Kanlı Yol: Alevi Katliamları

 kıydılar yazımıza baharımıza.
İşimiz gücümüz mayın taramak,
 işimiz gücümüz ölü taşımak, 
işimiz gücümüz umuda yatmak. 
Ulan öldürdüler bizi bu …”

H.H. Korkmazgil  

Kanlı Maraş katliamının ardından hafızalarda “günler öncesinden belirlenmiş evlerin kapılarına atılan çarpılar, gözleri oyulmuş, kolları parçalanmış ölü bedenler, tecavüz edilmiş kadınlar, taşlanmış-yağmalanmış ve yakılmış evler” kalmıştı. Bir de Süleyman Demirel’in olayların hemen ardından gazetecilere söylediği: “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz,” ifadesi…

19-25 Aralık 1978 tarihinde Maraş’ta yaşananlar ne bir çatışma ne de rastgele yaşanan bir olaylar silsilesidir; Maraş Katliamı CIA-MİT organizasyonunda, CMKP/MHP teşkilatının kurduğu “komando kamplarında” yetişen faşistlerin planlı olarak yapmış olduğu bir katliamdır.

Bunun için uygun koşullar aylar öncesinden hazırlandı. Türkiye’de hem genel bir faşist bir askeri darbe planları yapılıyor, hem de etnik ve sınıfsal arındırmanın koşulları yaratılıyordu. Katliamdan yaklaşık 40 gün önce 15 Kasım 1978’de şehrin belli noktalarına ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) açılarak, mahalleleri gözlemlemek için gruplara ayrılan faşistler, görevli olduğu mahallelere önceden giderek tek tek Alevilerin oturduğu evleri belirleyip, işaretlemişlerdir:

Bu konuyla ilgili mahkeme raporunda, “Namık Kemal Mahallesinde yapılan araştırmada, yanmamış ve Sünnilere ait olduğu belirtilen evlerin duvarlarında “Bu ev satılıktır” ibaresinin bulunduğu; 24 Aralık 1978 günü olan olaylar sırasında Sünnilere ait evlerin üzerinde Türk bayrağı veya çatıda direğe asılı kırmızı bezler bulunduğu; yanan evlerin hiç birisinde böyle bir yazıya rastlanmadığı ve bu gibi yanan evlerin daha çok işaretlenmiş evler arasında kalan Alevi evlerinin olduğunun tespit edildiği ” yazmaktadır.

Profesyonelce işlenen bu katliamın gene aynı raporunda; 19-20 Aralık günlerinde şehrin her yerinde gözle görülür derecede milli piyangocu sayısının arttığı ve bu milli piyangocuların sahte oldukları “Milli Piyango idaresinden alınan belgelerde sabit ya da seyyar bayi olmadıkları” yazar.

Maraş katliamının özet olarak nedenlerine gelirsek:

Bu katliam, diğer bütün Koçgiri, Dersim, Elbistan, Malatya, Çorum, Sivas, Gazi Mahallesi katliamlarında olduğu gibi faşistler tarafından planlı bir eylem olarak sivillerin kışkırtılmasıyla gerçekleştirilmiştir.

Teröristlerin öne sürdükleri katliam gerekçesi ise, “dinsiz Türk ve Kürt Alevilere ve komünistlere karşı, dini ve Türklüğü korumaktı. Yani etnik ve sınıfsal arındırma, homojen bir ulus yaratma isteğinden kaynaklanır. Bunun için “dinsiz ve ahlaksız” dedikleri Kürt-Türk Alevileri ve “Moskof artığı, kanı bozuk” dedikleri komünistleri alçakça hedef haline getirdiler.

Bunun en net kanıtı 22 Aralık 1978’de; Maraş-Bağlarbaşı imamı Mustafa Yıldız’ın cuma namazında “Sadece oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren, bir komünist öldüren, bir Kürt öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz komünistlere, dinsizlere, ahlaksızlara karşı ayaklanmalıdır; çevrenizde bulunan bütün bu imansızları temizleyin” diye verdiği vaazın devamında “Alevi kadınları size haktır, sizin malınızdır” diye meydanlarda anons geçilmesi ise o günkü toplumsal yaranın dehşet boyutlarını bizlere gösterir.

Katliam Günü: “Gülüyorlardı. İğrenç kanlı yüzleri, kirli sarı dişleriyle.” İnci Aral

Katliamcıların bazılarının “Kürtlerin düğünü” bazılarının ise “Alevilerin Son Günü” olarak nitelendirdiği, toplam yedi gün süren bu katliam boyunca Maraş, bir savaş alanı gibi değil, kelimenin tam anlamıyla bir savaş alanıydı.

Bu tarihe iyi bakın: 19-25 Aralık 1978!

Bu tarihle birlikte Maraş’ta yedi gün boyunca devletin, polisin, ordunun, itfaiye ve ambulans sirenlerinin suskunluğu başlar; duyulan tek ses yanan evlerin cızırtısı ve camilerden duyulan “Alevilere hücum, komünistler Moskova’ya”, “Allah’ını seven, Peygamberini seven yürüsün’, “Komünist Alevileri öldürün”, “Alevileri yaşatmayın’, “Bunları öldüren cennetlik olur”, “Vurun kızıl komünistlere, bunlara yaşamak haramdır”, “Maraş Alevilere mezar olacak” anonsların sonucunda peki ne oldu?

 Sakarya ve Yenimahalle’de yaşayan İlkokul müfettişi Süleyman Metin’in bedenini tüm ailesi önünde diri diri yakarak, izletmişlerdir. Kızlarını esir alarak…

Dumlupınar Mahallesinde yaşayan sekiz aylık hamile Esma Suna, karnındaki yavrusuyla defalarca kez bıçaklamışlardır.

Bu katliam “Vurun Alevilere, Alevilerin kanı helaldir” diye bağırarak girdikleri evlerde ellerinden çivilenmiş, üzerine ülkücü işareti çizilmiş cesetler; babasının elini sıkı-sıkı tutarak koşmaya çalışan 10 yaşındaki Hatice’nin bir anda elinden kayıp giden babasıyla yaşadığı son anıyı, gözleri tornavidayla oyulmuş 11 yaşındaki çocukları, ailelerin gözleri önünde diri diri yakılan erkekleri, tecavüze uğrayan reşit olmamış çocukları ve kadınları, yüzlerce yağmalanmış dükkanları, yakılmış evleri bırakmıştır…

Sonuç olarak bu kanlı katliamda yüzlerce kişi katledilmiş, binlerce insan yaralanmıştır. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak tahrip edilmiştir. 12 Eylül cuntacı döneminin de başlamasıyla birlikte bölgede yüzde 80’inimiz İngiltere, Almanya, Fransa başta olmak üzere İstanbul, Ankara, İzmir ve Mersin gibi illere göç etmek zorunda bırakıldık. Daha doğrusu göç ettirildik!

Maraş katliamı davasına katılan üç müdahil avukatın üçü de ülkücüler tarafından katledildi. Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980’de ve Ahmet Albay 3 Mayıs 1980’de öldürüldü.

Davalar 23 yıl sürdü. 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1-24 yıl arasında ceza aldı. 1991’de çıkan TMK ile ceza alanların bir kısmının cezası yattığı yıllara sayılarak ertelendi, diğerleri serbest kaldı. Katliamda birinci dereceden rol aldığı belirtilen 68 kişiye ise hiç ulaşılamadı.

Maraş katliamının baş aktörü Ökkeş Kenger daha sonra adını Ökkeş Şendiller olarak değiştirdi ve ANAP ile BBP ittifakı tarafından milletvekilliği ile ödüllendirilip, TBMM’ye sokuldu.

Meçhul 26 piyangocu, CIA şefi, gizlenen silahlar… Eldeki o kadar delile rağmen katliamın sorumluları bulunamadı!

Ve yüzlerce kanlı saldırıdan sonra bizler ne asimile olduk ne kimliğimizi unuttuk ne de topyekûn devlete tabii olduk. Peki biz kim miyiz?

– Biz, Allah için cennete gideceğiz diye diri diri insan yakmayız. Çünkü bizim kâbemiz insandır ve insana CAN deriz; üstün tuttuğumuz tek şey insandır, candır.

– Bizim yolumuz bilim, dinimiz sevgidir; kitabı, inancımız insandır; 72 millete bir bakar, kadın erkek ayırmaz; mazlumun yanında olur, zalime karşı durur; her çiçekten öz alıp, bal yapar; Hz. Ali’nin dediği gibi, “Bin kere mazlum olsan da, bir kere zalim olma,” inancıyla hareket ederiz.

-Biz, zorla göç ettirildiğimiz büyük kentin, küçük mahallerinde bütün sınıfsal eşitsizliğin en ağır süreçlerini yaşayarak, dayanışma ve birlik içinde kendi direniş ağımızı oluşturanlarız: Gazi Mahallesinde Laz Dursun’lara, Tuzluçayır’da polislere direnenleriz.

-Biz, sokaklarımıza gönderdiğiniz yüzlerce polis ve TOMA’ların saniyesinde yıkacağını bildiğimiz halde barikat kuranlarız. Çünkü bizler için yenilmek önemli değil, direnmek önemlidir. Bundandır SOL’UMUZUN SOL YANIMIZ olması.

– Biz adil bir Türkiye için Gezi’de ölen yedi canız; Abdullah, Mehmet, Ethem, Medeni, Ali İsmail, Ahmet, Hasan Ferit ve Berkin Elvan’ız…

-Birimiz ölürsek, binimiz çoğalırız. Ne sizinle anlaşır, ne de size güveniriz!

                  AYDINLIK, ÖZGÜR YARINLARA….


Kaynaklar:

 Nedim Şahhüseyinoğlu, Yakın Tarihimizde Kitlesel Katliamlar

(Malatya, Çorum, Sivas), Paragraf Yayınevi, 2005

-Yeni Gündem Dergisi, No:38, 21-29 Kasım 1986

-Temel Demirer, “Gazi Direnişi: Tarih(i) ve Bakiye(si)”, Kaldıraç, No: 141, Mart 2013