Bir tuhaf işgücü hali

Türkiye İstatistik Enstitüsü Ekim 2020 işgücü istatistiklerini açıkladı. Birkaç aydır aklıma takılı kalan bir tuhaf durum için ayrıntılı bakmayı denedim. İstatistikler içinde görünmez kalan bir kısım kadın emeği çalışan sosyal bilimciler açısından oldukça ufuk açıcı verileri içerir. O da çeşitli nedenlerde istihdam verilerinde görünmez kalanlar hakkındaki verilerdir. 2020 yılının Ekim ayında 15 yaşın üzerindeki nüfus yaklaşık 63 milyon iken işgücü 31 buçuk milyon ve istihdam 27 buçuk milyon kişi olmuş. Geçen senenin aynı dönemine göre bir milyon 200 bine yakın gerçekleşen artışa rağmen, işgücü bir milyon 288 bin ve istihdam 896 bin kişi azalmış. İşgücü, çalışma arzu ve kapasitesinde olan kişilerden ve istihdam ise bu kişiler arasında gelir getirici işte çalışanlardan oluşur bildiğiniz gibi. İşsiz kişi sayısı ise bu iki rakamın farkından oluşur; yani geçen senenin aynı dönemine göre 391 bin kişi daha az işsiz kalarak işsiz sayısı 4 milyon kişi olmuş. Bir tuhaflık gözünüze çarptı mı? Açalım, nüfus yaklaşık yüzde 2 artmış; işgücü yüzde 3,9 ve istihdam ise yüzde 3,16 azalmış ama garip olan işsizlik de geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 9’a yakın azalmış.

İşsizlik verilerine bakılması bu düğümü çözer mi acaba?

Türkiye’de erkek ve kadın işsizliği 2019 yılının ekim ayından 2020 Ekim ayına azalmış. 4 milyon 396 bin olan işsiz sayısı 4 milyon 5 bine düşmekle kalmamış, erkek işsizler yaklaşık 90 bin kişi, kadın işsizler ise yaklaşık 300 bin kişi azalmış. Böyle bir pandemi döneminde hükümetin başarılı politikaları sayesinde işsizlik oranları uzun zamandır inmediği yüzde 13’ün altında inmiş görünüyor. İşsizlik verilerini analiz ettiğimizde 15-24 yaş arasındaki gençlerin işsizliğinin özellikle kadınlarda yüzde 41,8’e (Ağustos ayı verisi) kadar tırmandığını görmek mümkün, aynı zamanda işgücüne katılım oranının istatistik verilerin başlangıcını 2014 olarak alırsak, hiç düşmediği bir seviye olarak yüzde 17,3’ü (2020 yılının nisan ayı verisi) gördüğünü izlemek oldukça önemli. İşsizliğin “azaldığı” bu dönemde, işgücüne dahil olmayanların sayısının ve oranlarının ne olduğu bu düğümün çözümünün giriş kapısı. Zira hem işsizlikte hem de istihdamda bu kadar azalma varsa iş aramaktan vazgeçen kişilerin artmış olması gerekir eğer kitlesel ölümler söz konusu değilse.

İşgücüne dahil olmayan nüfus, iş aramaktan vazgeçen ama çalışmaya hazır olanlar ile çeşitli nedenlerle çalışamaz durumda olanlara öncelikle ayrılabilir. İş aramaktan vazgeçenler, mesleğini yapma konusunda umudu kalmayanlar ile bakım, hastalık veya benzeri nedenlerle çalışma hayatından uzaklaşanlardan oluşur. Bu kişilerin özelliği, iş aramamalarına rağmen çalışma arzusunda olmalarıdır. İşgücüne çeşitli nedenlerle dahil olmayan kişiler geçen sene Ekim ayından 2020 yılının Ekim ayına kadarki 1 yıllık zamanda 2 milyon 450 bin kişi artmış: 2014 senesinden beri ilk defa en fazla yüzde 1’lik artış olan bu kategorinin pandeminin birkaç ay öncesinden bu yana yüzde 4 ila yüzde 10 aralığında arttığını görüyoruz. Pandemiden çok önce başlayan bir eğilimle kişiler iş bulma umudunu yitirmiş veya çeşitli nedenlerde çalışma arzusunu yitirmiş görünüyor. Bu kategori içinde en büyük yükseliş gösteren kalemin çalışma umudunu yitirenler olduğunu söylemek sanırım neredeyse gereksiz. Zira bunu görmek için istatistikler yerine, etrafımıza bakmamız yeterli. Ancak açarsak, 2015 Ağustos-Kasım dönemi gibi kriz dönemlerinde en fazla kadınlarda yüzde 39’a ve erkeklerde yüzde 26’ya ulaşan yıllık değişim oranlarının 2019 eylülden beri düzenli yükseliş halinde olup, pandemiden önceye denk düşen dönemlerde kadınlarda yüzde 89’a ve erkeklerde yüzde 74’e çıktığını ve pandemi sürecinde kadınlar için yüzde 168’e ve erkekler için yüzde 147’e yükseldiğini görüyoruz. Yani 2019 yılının ekim ayından beri neredeyse bir buçuk milyon insan iş bulma umudunu yitirmiş ve evde oturuyor.

İstatistiklerde görünmezleşen problemler: Diğerleşme

Bir de diğer kategorisine baktığımızda, ümitsizlikten değil, bakım, hastalık mevsimlik işin bitmesi ve emeklilik gibi nedenlerden çalışmayıp çalışma arzusunu kaybetmeyen kişileri görüyoruz ki ümitsizler kategorisindeki kişilerin kadınlar için 2 katından fazla insana tekabül ediyor. Yaklaşık 3 milyon insan iş aramıyor ama çalışmaya hazır olduğu için, işsizlik rakamlarına yansımıyor. Erkeklerde bu diğer kategorisindeki yıllık artış yüzde 187’ye kadar varmış. Yani geçen seneye göre katlanmış, ümitsiz olmayıp çeşitli nedenlerle iş aramayanların sayısı. Kadınlarda yüzde 50 ile yüzde 70 bandında. Kriz dönemindeki yüzde 20’lik yıllık artık dışında böyle bir yükseliş daha önce görülmemiş, yine.

Bu istatistiğin ikinci diğer bölümü, emeklilik, hastalık, ev ve bakım işleri, eğitim ile mevsimlik işler dışında kalan nedenlerle çalışma arzusunda olmayanlarla ilgili. Bu kısım kadınlarda +- yüzde 10’un altında kalmaya meyyal olan değişimi, 2019’un ortalarından itibaren şaşıyor ve yüzde 70’e kadar büyüyor. Kadınların 2 milyonun üzerindeki önemli bir kısmı nedeni belli olamayan şekilde işgücü kategorisi dışında kalmış denilebilir ancak. Erkekler için ise nedeni belirsiz, işsiz veya eğitimde de olmayan ama çalışmayanlar kategorisi oldukça değişken nitelikte ve sayısal olarak ümitsiz olduğu için iş aramayanlar kategorisinden daha büyük. Bu sisli alan, hem kadınlar hem de erkekler için açık ki kurumun işsizliği düşük göstermek için kullandığı bir alan.

Nerede bu kadınlar?

Aynı istatistiklerin iş aramayan, olsa da çalışmayacak kısmından mevsimlik işçilik kategorisini dışarıda bırakırsak, oldukça aydınlatıcı ve ilginç verilere ulaşmaya devam ediyoruz. İlk olarak kadınlar açısından belirleyici erkekleri hiç olmadığı bir kategori olarak ev ve bakım işleri nedeniyle çalışma hayatında olmayanlar kategorisini inceleyelim: yaklaşık 20 milyon kadının genellikle 11 milyon civarı, ev ve bakım işleri nedeniyle gelir getirici bir işte çalışacak zamanı olmadığı için istatistiklerde işgücü olarak kategorize edilmez ve yaptıkları iş piyasa fiyatı ile değerlenmediğinden yok sayılır. Ortalama olarak bir kadının e ve bakım işlerine harcadığı zaman, çalışma zamanına denktir veya fazladır. Hatta Oxfam Raporu’na göre kadınlar günde 12.5 milyar saat ücretsiz bakım emeği sarf ediyormuş. “Doğal vazifeleri” görüldüğü için kadınların alamadığı bu para 10.8 trilyon $’a karşılık geliyormuş. Dünyanın yıllık hasılasının onda birinden fazla. Bunun anlamını çalışma süresi ve emeklilik istatistiklerinde de görebiliriz: Kadınların çalışma hayatı süresi, 19.1 yıl iken, erkeklerin çalışma hayatı süresinin ortalama olarak 39 yıl olması, erkeklerin yarısından az kadının emeklilik hakkına sahip olabildiğini açıklayacaktır.

TÜİK Ekim 2020 İşgücü İstatistiğine geri dönersek, daha önce yine görülmeyen bir durumla karşılaşıyoruz: 2014’ten bu yana İşgücü içinde sayılmayan kadınların yüzde 59 ile yüzde 55’e kadar düşmüş; bu politikalarda kadınların iş gücüne katılma oranını arttırmaya yönelik politikaların önemli olduğu, kreş ve istihdam desteklerinin etkileri kadar yaşlı, hasta ve engelli bakımına verilen desteklerin de payı olduğu açık; yani yıllık olarak değişim oranı genellikle +- yüzde 1-2 ve en istisnai zamanlarda +- yüzde 4 civarında oynamış sadece. 2020 itibariyle, yani pandemiden bağımsız olarak ev ve bakım işleri nedeniyle çalışma hayatında olmayan kadınların oranı yüzde 46’ya kadar düşmüş görünüyor. Zira bu oldukça ilginç ve ezber bozucu. Pandemi nedeniyle çocuklar evlerde eğitim görüyor, gelir getiren işlerden mümkün olanlar evlerden yapılıyor, pandeminin getirdiği ekstra hijyen ihtiyacı ve daha fazla kişinin ende sürekli olmasından kaynaklı işlerin, ev ve bakım işlerine harcanan zamanı korkunç miktarda artırdığı ortada iken, bu kadınların durumunu açıklamak oldukça zor.

İşgücüne katılım oranlarını hatırlatalım: yüksek öğretime sahip erkeklerde Ekim 2019’dan ekim 2020’ye yüzde 86’dan yüzde 83,7’ye, kadınlarda yüzde 71,1’den yüzde 66’ya düşmüş; Mesleki ve teknik lise mezunu erkeklerde yüzde 80,4’ten yüzde 77,9’a, kadınlarda yüzde 43,1’den yüzde 37,8’e; okuryazar olmayan erkeklerde yüzde 29,5’tem yüzde 28,5’e, kadınlarda yüzde 14,9’dan 12.1’e düşmüş. Sonuç olarak herhangi bir eğitim düzeyinde işgücüne katılımın artmadığını görüyoruz.

Hastalık veya Eğitim

Çalışmaz halde olduğu için işgücü kategorisinde yer almayan kişilerin sayısı, tahmin edileceği gibi pandemi döneminde oldukça yükselmiş; erkeklerde geçen seneki ekim ayından bugüne yüzde 27 kadınlarda yüzde 29 artış var. 2020 yılının ekim ayında 3 milyon 412 bin kadın (2019 ekimde 2 milyon 649 bin) ve 1 milyon 604 bin erkek (2019 ekimde 1 milyon 264 bin) rahatsızlıkları nedeniyle çalışma yaşamının dışına düşmüş. Bu verileri üzerinden Türkiye sağlık araştırmasının verilerini hatırlayalım: kadınlar kalp krizi ve Alzheimer dışındaki tüm hastalıklardan erkeklere göre daha fazla etkileniyorlar. Hipertansiyon, allerji, astım, depresyon, artroz gibi hastalıklarda 2 kattan fazla bu değerler. Bu açıdan pandemi sürecinden kadınlar daha yüksek oranlarda etkilenmiş gibi görünüyor, ölüm istatistiklerine düşük rakamlar yansısa da.

Bir başka ilginç oran ise eğitime dair. Eğitimde olduğu için işgücü kategorisinden çıkan kişi sayısı yine, diğer yıllara göre yüksek görünüyor. Pandeminin uzaktan ve online eğitim olanaklarını artırmasının avantajları olarak görülebilir mi dersiniz?

İstihdamın doğası mı?

Yine işsizlik istatistiklerinin sektörel dağılımına baktığımızda kadınların yüzde 60’ının ve erkeklerin yüzde 55’inin hizmet sektöründen işsiz kaldığını görmek mümkün. İşsiz kalanların yaklaşık yüzde 35’inin geçici çalışanlar olması, işsizliğin işçiliğin doğası kabul edildiği bir çalışma rejimini açıklıkla gösteriyor. İş güvencesinin bir nostaljiden ibaret kalması veya emekliliğin maliyetli bir tatlı hayale dönüşmesi gibi. İşsiz kaldıysanız, elbette devletin suçu değildir, işyerinin haşa… Daima işsizlik işçinin kendisini yenilememesi, yeterince biat etmemesi veya kendini yenilememesinin bir suçudur aslında bu sistemde. Bu açıdan asla kullanmayacağınız İngilizcenizle rakiplerinizin arasından sıyrılmanız beklenir, daha fazla kıymeti düşen sertifikalardan toplamanız, toplandıkça kendinizi kötü hissetseniz de bir CV’ye dönüşen niteliklerinizle başvurmaya devam etmeniz beklenir işlere. İşsiz kaldıkça size önerilen maaşlara cevap vermeye utanır hale gelebilirsiniz, üstelik işverenler, verecekleri işin karşılığını takdir ettiğinde sizin de minnet etmenizi bekleyecek cürete sahip olabilirler. “Millet aç, işsizler iş beğenmiyor” sözünün etkisini atlatmak kolay olmayabilir. Zira bunca ümitsizlik işsizlik değersizlik döngüsü bu adaletsizlik ortamında doğuyor ve besleniyor. Çalışma rejiminin adalet ve liyakattan uzaklaşmasının sonuçlarını ise bu istatistikler gizlese de intihar haberleri ortaya döküyor. Yaşam bireysel kalabilir ama ölüm ister istemez toplumsaldır.

Kaynak: Siyasi Haber

Nevra AKDEMİR
Latest posts by Nevra AKDEMİR (see all)