Maside Ocak
Bu hafta Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası. Türkiye’de kayıplar denince akla Cumartesi Anneleri gelir, Arjantin’de Plaza de Mayo. Türkiye’den Sri Lanka’ya, Pakistan’dan Irak’a, Suriye’den Kolombiya’ya, Meksika’dan, Belucistan’a ve Mısır’dan Fas’a kadar dünyanın birçok ülkesinde devletler tarafından insanlar kaybedildi. Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri’nin uzun yıllara yayılan mücadelesi ve Türkiye’de Cumartesi Anneleri’nin 25 yıllık mücadelesi bu konuda yol göstericidir.
Cumartesi gününü sevmeyene rastlamadım. Kimine göre sadece bir gündür Cumartesi, kimine göre tatil, kimininse iple çektiğidir…
Cumartesi’leri mevsim bahar ya da yazsa sevdikleriyle yan yana gezmelerin, kışsa gidecekleri sinemaların, konserlerin, dostlarıyla buluşmaların sevincini yaşayan insanların telaşını izliyoruz İstanbul’un en işlek yerinde, Taksim İstiklal Caddesi’nde… Tam tamına 25 yıldır hem de. Yani çeyrek asırdır.
Önümüzden geçen insanların yüzlerindeki heyecanı gördüğümüzde elimizdeki fotoğraflara sarılırız. Fotoğraflara yaslanan karanfil geri gelmeyeceğini bildiğimiz mezarsız sevdiklerimiz yerine dokunur ellerimize. Kıskanarak değil, elini tuttuğunuz sevdiklerinize daha sıkı sarılın diye bakarız. Tam tamına çeyrek asırdır.
Çeyrek asırlık mücadele
Kimi utanır önümüzden geçerken, kiminin umurunda değildir ne varlığımız ne de çeyrek asırdır orada oluşumuz. Kimiyse yüzlerimizi, fotoğraflarda kalan sevdiklerimizi, sözlerimizi izleyip bizimle fotoğraf taşımaya, yanımıza gelir. Tam tamına çeyrek asırdır…
Çeyrek asır önce yani 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’na ilk çıktığımızda 19’unda bir gençtim. Yüzlerce defa o meydandan geçip sinemalara, konserlere gittiğim abimin işkenceyle öldürülüp kimsesiz diye gömüldüğü mezardan çıkarmamızın 9 gün sonrasıydı. Biz gözaltına almadık demişlerdi ama vücudunun her yerinde yapılan sistematik işkencelerin izi vardı. 19’umda abimin cansız bedeninin fotoğraflarındaki işkence izlerini ezberleyip Galatasaray’a gittiğimde acılarımızı umuda, umudu mücadeleye dönüştürüp soluk alabileceğimiz bir günümüzün olacağını düşünemezdim. Bir daha kimse gözaltında kaybedilmesin demek için toplandığımız günün bizim günümüz olacağını bilemezdim. Çeyrek asır sonra hâlâ gözaltında kaybedilen insanlarımızı bize geri verin, kaybedenleri cezalandırın demek için o gün nerede ve ne koşulda olursak olalım bir araya geleceğimizi tahmin bile edemezdim.
Kimine göre sadece gün olan Cumartesi, çeyrek asırdır Murat Yıldız’ın, Ferhat Tepe’nin, Hayrettin Eren’in, Kenan Bilgin’in, Hüseyin Morsümbül’ün, Veysel Güney’in, Cemil Kırbayır’ın, Fehmi Tosun’un, Talat Türkoğlu’nun, Mecit Baskın’ın, Ayşenur Şimşek’in ve gözaltında kaybedilen yüzlerce insanımızın annesinin, babasının, eşinin, evladının, kardeşinin ve benim ve annemin adı; Cumartesi Anneleri… Cumartesi İnsanları…
91 haftadır susalım, devlet eliyle işlenen suçlar görünmesin diye daracık bir sokağa hapsetmeye çalışıyorlar Cumartesi’lerimizi. Israrımız, Asiye Anne’den, Berfo Anne’den, Kiraz’dan, babamdan devraldığımız çeyrek asırlık mücadele mirasıdır. Üç kuşaktır hakikat ve adalet için gururla taşırız bu mirası. Bizim için sadece betondan ibaret olmayan buluştuğumuz meydanımızda kayıplarımızı yaşatmak için 91 haftadır dayanıyoruz polisin ablukasına, gazına ve kalkanına.
Dünyayı sarsan çığlık
1995’ten bu yana örgütlü zulmün örgütlü kötülüğe, örgütlü kötülüğün örgütlü vicdansızlığa dönüşmesini iliklerimize kadar hissettik. İyi biliriz ki bir adım geri durmanın adı sevdiklerimize ve adalete ulaşamamızdır. Geri durmadık ve durmayacağız.
Birer kayıp yakını olarak buluştuğumuz Galatasaray Meydanı’nda yaşam ve insan hakları savunucusuyuz artık.
Sessiz ama dünyayı sarsan bir çığlıktır cumartesilerin adı. Annemin isyanı, babamın mirasıdır.
Adını Cumartesi’yle değiştiren bizler size sesleniyoruz; gözaltında kaybedilenleri biz unutmuyoruz, siz de unutmayın. Gözaltında kaybedenleri biz affetmiyoruz, siz de affetmeyin. Son kaybımız bulununcaya, adalet sağlanıncaya kadar biz vazgeçmeyeceğiz. Siz de yanımızda olun.
Kaynak: BirGün Pazar