Ahlaki panik, bir toplumun belirli olaylara veya grup davranışlarına karşı geliştirdiği yoğun korku ve kaygı durumunu tanımlar. Genellikle toplumsal normlar veya değerler tehdit altında algılandığında ortaya çıkar. Bu durum, medya ve kamuoyunun belirli olaylara aşırı ve çoğu zaman abartılı tepkiler vermesine yol açar, bu da sosyal yapının ve güvenliğin sorgulanmasına neden olabilir.
Türkiye’de ahlaki panik örnekleri genellikle toplumsal olaylar veya medyada gündeme gelen suçlar etrafında yoğunlaşır. Kadın cinayetleri, göçmen olayları veya belirli din ve mezheplerle ilişkilendirilen suçlar, toplumda büyük tepkilere yol açar. Medya, bu olayları çarpıtarak veya aşırı vurgulayarak bireylerin algısını yönlendirebilir ve bu da genel ahlaki paniği tetikleyebilir. Bu etkinin bireylerde ve gruplarda nasıl bir korku yarattığı dikkat çekicidir.
Narin Cinayeti ve Toplumsal Tepkiler
Narin Cinayeti, Türkiye’de büyük bir ahlaki panik yarattı. Olayın medyada geniş bir yer bulması, toplumda kaygı ve endişe dalgası oluşturdu. Ancak, bu cinayetle ilgili toplumsal tepkiler ve olayın ardından yaşanan süreçler, devletin yetersizliklerini ve bu eksikliklerin toplumsal paniği nasıl derinleştirdiğini gözler önüne serdi. Devletin çocukları koruma konusundaki yetersizlikleri, kolluk güçlerinin, yargının ve siyasetin bu tür olaylarla başa çıkma konusundaki eksiklikleri, toplumsal paniği derinleştirdi.
Bireylerin Sessizliği ve Devletin Rolü
Medya ve sosyal medyada Narin Cinayeti’ne dair geniş yankı bulan eleştiriler, bireylerin cinayeti çözme konusundaki sessizliğini ve yardım etmemesini eleştirme eğilimindedir. Ancak, bu eleştiriler çoğu zaman sorunun yüzeysel bir şekilde ele alınmasına neden olabilir. İnsanların cinayetle ilgili konuşmaması veya yardım etmemesi, sadece bireysel bir sorun değil, aynı zamanda devletin güvence sağlama konusundaki yetersizliklerinin bir yansımasıdır.
Devletin toplumsal güvenliği sağlamada ve vatandaşlarına koruma güvencesi vermede yaşadığı eksiklikler, bireylerin cesurca konuşmasını veya yardım etmesini engelleyen temel sebeplerden biridir. TÜİK verilerine göre, 2022 yılında 72, 2023 yılında ise 89 çocuk cinayeti işlendiği rapor edilmiştir. Bu veriler, devletin çocukların güvenliğini sağlama konusundaki eksikliklerini ve bu eksikliklerin toplumsal güvenliği nasıl etkilediğini açıkça ortaya koymaktadır. Küçük mahalleler ve köylerde, insanların cinayetle ilgili bilgi vermekten veya yardım etmekten kaçınmaları, devletin bu konuda güvenli bir ortam sağlayamamasının bir sonucudur. Bireyler, devletin sağladığı koruma güvencesinin eksikliğinden ötürü, cinayetlerin çözülmesine katkıda bulunma riskini göze alamazlar.
Bu bağlamda, feodalite ve aşiret yapıları gibi ezberlenmiş tartışmaların, konuyu açıklamaktan uzak olduğunu ve devletin bireylere ciddi güvence sağlaması halinde bu yapıların o kadar da, önemli olmayacağını belirtmek gerekir. Devletin sağladığı güvence eksikliği, bu yapıları ve toplumsal dinamikleri daha belirgin hale getirebilir. Küçük yerleşim yerlerinde kadınların ekonomik bağımsızlıklarının olmaması, onların en sessiz kesimlerden biri olmalarını kaçınılmaz kılmaktadır. Kadınların ekonomik bağımsızlık eksiklikleri ve toplumsal baskılar, cinayetlerle ilgili bilgi vermekten veya yardım etmekten kaçınmalarına yol açıyor. Bu, Türkiye’de kadın olmanın zorluklarını da gözler önüne seriyor ve ahlaki paniği derinleştiren bir etmen olarak karşımıza çıkıyor.
Devletin Güvence Eksikliği ve Toplumsal Etkileri
Narin Cinayeti ve benzeri olaylar, devletin güvenlik ve koruma mekanizmalarının yetersiz olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu tür olaylar, toplumda ahlaki paniğin derinleşmesine ve toplumsal güvensizliğin artmasına yol açıyor. İnsanların konuşmaması ve yardım etmemesi, sadece kişisel cesaretsizlikten değil, devletin yeterli koruma ve güvenlik sağlayamamasından kaynaklanıyor. Bu eksiklikler, cinayetlerin çözümsüzlüğünü sürdürürken, toplumsal panik ve kaygıları da büyütmektedir.
Narin Cinayeti ve benzeri olaylar, ahlaki panik olgusunun sadece bireylerin davranışlarıyla değil, devletin yetersizlikleriyle de ilişkili olduğunu gösteriyor. Türkiye’de çocuk cinayetlerindeki artış ve devletin bu konuda sağladığı yetersiz koruma, ahlaki paniği derinleştiriyor ve toplumsal kaygıları artırıyor. Devletin güvenlik ve koruma mekanizmalarını güçlendirmesi, adalet sistemini etkin bir şekilde işletmesi ve vatandaşlarına güvence sağlaması, ahlaki paniklerin önüne geçilmesi için kritik öneme sahiptir.
Bu bağlamda, devletin güvenlik ve koruma mekanizmalarını güçlendirmesi, toplumsal güvenliği sağlama ve adaletin etkin bir şekilde işletilmesi gerekmektedir. Toplumun bu eksikliklere karşı daha yapıcı bir yaklaşım geliştirmesi ve sorunların çözümü için destekleyici çözümler sunması, hem toplumsal kaygıların azalmasına hem de adaletin sağlanmasına katkıda bulunacaktır.
Uğur Kaymaz