12 Eylül 1980 darbesi, yalnızca Türkiye’nin siyasi yapısını değil, aynı zamanda entelektüel dünyasını da derinden etkilemiştir. O dönemdeki aydın ve bilim insanlarının, darbe yönetimiyle kurduğu ilişkiler, bugün hâlâ tartışılmaktadır. Dr. Turan İtil ve Muazzez İlmiye Çığ, alanlarında önemli başarılar elde etmiş bilim insanları olarak tanınsalar da, darbeye sağladıkları ideolojik destek ve bu desteğin entelektüel ve etik açıdan getirdiği sorumluluklar, geçmişle yüzleşme noktasında önemli soruları gündeme getirmektedir.
Turan İtil: Bilim ve Otoriter Rejimler Arasındaki Çizgi
Dr. Turan İtil, özellikle EEG teknolojisinin psikiyatrik teşhislerdeki kullanımıyla tanınan bir nöropsikiyatristtir. Ancak, 12 Eylül dönemine dair en tartışmalı konu, onun siyasi mahkûmlar üzerinde yürütülen deneylere katılımıdır. İtil’in, cezaevlerindeki tutuklular üzerinde yaptığı deneylerin etik olmayan boyutları, uluslararası insan hakları sözleşmelerini ihlal eden bir pratiği işaret etmektedir. Helsinki Bildirgesi gibi uluslararası normlara aykırı bu deneyler, onun bilimsel kariyerinin karanlık bir yönünü oluşturur.
İtil’in, devletin ideolojik aygıtlarıyla koordineli olarak gerçekleştirdiği bu tür uygulamalar, yalnızca bilimsel itibarını değil, bilim insanının toplumsal sorumluluğunu da sorgulatmaktadır. Bilim, tarihsel olarak insan haklarını savunma ve toplumsal adaletin önünü açma amacı taşırken, İtil’in çalışmaları, baskıcı rejimlerin aracı haline gelmiştir. Bu durum, bilimin tarafsızlık iddialarını ve etik sorumluluğunu sorgulatmaktadır (Kökdemir, 2016; Yılmaz, 2014).
Muazzez İlmiye Çığ: Bilim ve İdeolojik Hizmet Arasında
Sümeroloji alanında tanınan ve saygı duyulan bir bilim insanı olan Muazzez İlmiye Çığ, aynı dönemde 12 Eylül darbesine yönelik tartışmalı bir duruş sergilemiştir. İlmiye Çığ’ın, askeri yönetimi meşrulaştıran açıklamaları, aydın sorumluluğu kavramını yeniden gündeme taşımıştır. Onun, darbenin “devletin bekası” için gerekli olduğu yönündeki görüşleri, entelektüel özgürlüğün ve bilimsel bağımsızlığın ne kadar kırılgan olduğunu göstermektedir. Çığ, entelektüel birikimini, siyasi baskılara karşı durmak yerine, bu baskıları meşrulaştırmak amacıyla kullanmıştır.
İlmiye Çığ’ın bu tutumu, 12 Eylül sonrası dönemde akademik ve entelektüel özgürlüğün nasıl yok sayılabileceğini gözler önüne sermektedir. Toplumda kendilerine “aydın” olarak atfedilen bu tür figürlerin, güce ve iktidara olan yakınlıkları, çoğu zaman bilimsel bağımsızlıklarını sorgulatmıştır (Aydın, 2017; Akpınar, 2015). Bu durum, 12 Eylül sonrası dönemde aydınların, ideolojik olarak nasıl şekillendirildiğini ve bu şekillendirmenin toplumsal sonuçlarını inceleyen çalışmalarla paralellik göstermektedir.
Bir Kardeşlik, Bir İdeoloji: İtil ve Çığ’ın 12 Eylül Dönemindeki İlişkisi
Dr. Turan İtil ve Muazzez İlmiye Çığ kardeşlerin 12 Eylül dönemiyle olan ilişkileri, yalnızca bireysel tercihleriyle açıklanamayacak kadar karmaşık ve ideolojik bir zemine dayanır. Her ikisi de bilim dünyasında önemli yer edinmiş, ancak bu başarılarının yanında, dönemin askeri yönetimiyle kurdukları ilişkiler, onların entelektüel kimliklerini sorgulayan bir boyut taşır. İtil’in, tutuklu mahkûmlara yapılan deneylerdeki rolü ile Çığ’ın darbe yönetiminin meşruiyetini sağlayan açıklamaları, ikisinin de rejimin ideolojik aygıtlarına hizmet ettiğini düşündürmektedir.
Bu aile bağları, yalnızca kişisel bir aidiyet duygusu değil, aynı zamanda ideolojik bir paralellik gösteriyor olabilir. İtil’in bilimsel katkıları, baskıcı rejimlerin ihtiyaçlarına göre şekillenirken, Çığ’ın açıklamaları da aynı dönemdeki ideolojik söylemlerle uyum içindeydi. Bu durum, 12 Eylül rejimiyle kurdukları ilişkilerin sadece bireysel çıkarlar değil, daha geniş bir ideolojik bütünlüğün ürünü olduğunu gösteriyor.
Bilim ve Aydınlar: Etik, Tarafsızlık ve İdeolojik Hizmet
12 Eylül, sadece siyasi bir askeri darbe değil, aynı zamanda Türkiye’nin entelektüel dünyasında derin izler bırakan bir dönemi simgeliyor. Dr. Turan İtil ve Muazzez İlmiye Çığ gibi isimlerin, bu dönemdeki duruşları, bilimin ve aydınların toplum üzerindeki sorumluluklarını tartışmaya açmaktadır. Bilim, yalnızca objektif bilgi üretmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal adaletin ve özgürlüğün savunucusu olmalıdır. Ancak, bu iki bilim insanının tutumları, bilimin gücün aracı haline gelebileceğini ve entelektüel özgürlüğün ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne sermektedir.
Dr. Turan İtil ve Muazzez İlmiye Çığ kardeşlerin, 12 Eylül dönemiyle ilişkisi, bilimsel ve entelektüel sorumluluğun sınırlarını yeniden düşünmemize neden olmaktadır. Bilim, gücün hizmetinde değil, toplumsal sorumluluğu ve etik değerleri savunmada olmalıdır. Bu tür örnekler, bilimin ve aydınların tarihsel sorumluluklarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır.
Kaynaklar:
• Yılmaz, S. (2014). 12 Eylül Dönemi ve Bilimin Siyasallaşması. Ankara Üniversitesi Yayınları.
• Kökdemir, R. (2016). Baskıcı Rejimlerde Bilim ve Aydınlık. İstanbul: Akademi Yayınları.
• Aydın, Z. (2017). Aydınların Darbe Dönemindeki Duruşları. İstanbul: Yeditepe Yayınları.
• Akpınar, M. (2015). Sümeroloji ve Siyasal Bağlantılar. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.
- Sağlıkta Piyasalaşma ve Çetelerin Sistemde Yarattığı Çürüme - 20 Kasım 2024
- Bilim, Güç ve İdeolojik Hizmet: Turan İtil ve Muazzez İlmiye Çığ Kardeşlerin 12 Eylül’deki Karanlık Bağlantıları - 18 Kasım 2024
- Siyaset Ekranlarında Derinliğin Çöküşü: Türkiye’nin Magazinleşen Politik Söylemi - 13 Kasım 2024