Metin Göktepe: Adalet Arayışının Simgesi

 
 

Türkiye’nin yakın tarihine baktığımızda, basın özgürlüğü ve insan hakları mücadelesi açısından önemli bir kırılma noktası olarak Metin Göktepe’nin adı karşımıza çıkar. Bundan tam 29 yıl önce, 8 Ocak 1996’da, Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, İstanbul’da polisler tarafından gözaltına alındıktan sonra dövülerek öldürüldü. O günden bugüne, onun adı sadece gazeteciliğin değil, aynı zamanda adalet arayışının simgesi haline geldi.

Bir Muhabirin Öyküsü: Göktepe Kimdi?

Metin Göktepe, 1968 yılında Aydın’ın Sultanhisar ilçesinde dünyaya geldi. Mütevazı bir aileden gelen Göktepe, genç yaşta gazeteciliğe olan ilgisini keşfetti ve bu mesleği bir mücadele aracı olarak gördü. Evrensel gazetesinde çalışan Göktepe, özellikle işçi sınıfının, ezilenlerin ve sistem tarafından görmezden gelinenlerin sesi olmayı amaçladı.

8 Ocak 1996 tarihinde Göktepe, bir haber takibi sırasında gözaltına alındı. O gün Alibeyköy Cezaevi’nde hayatını kaybeden iki tutuklunun cenazesini takip ediyordu. Ancak polis, haberi izlemek isteyen basın mensuplarını engelledi ve Göktepe dahil birçok kişiyi gözaltına aldı.

“Çok mu Metin Göktepe’ye benziyor?”

Göktepe, gözaltında sistematik bir şekilde dövüldü ve işkenceye maruz kaldı. O gün orada bulunan polislerin ifadesine göre, Göktepe’yi diğerlerinden ayıran sebep, “basın kartı olmamasıydı.” Ancak bu, gerçeğin sadece küçük bir kısmını oluşturuyordu. Göktepe’nin gazeteci kimliği ve yazdığı haberler, onu hedef haline getirmişti.

Polislerin, “Çok mu Metin Göktepe’ye benziyor?” diyerek kendisini diğerlerinden ayırdığı biliniyor. Bu ifade, o gün yaşananların bir tesadüf olmadığını, aksine hedef alınmış bir gazeteciye yönelik bir saldırı olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Adalet Mücadelesi ve Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Karnesi

Metin Göktepe’nin ölümü, Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından karanlık bir dönemi işaret eder. Ancak bu cinayet, aynı zamanda sivil toplumun ve gazetecilik mesleğinin örgütlü gücünü de ortaya çıkardı.

Göktepe’nin ölümünden sonra ailesi, meslektaşları ve insan hakları savunucuları yıllarca süren bir hukuk mücadelesi verdi. Bu süreçte yaşananlar, Türkiye’de gazetecilere yönelik baskının ve cezasızlık kültürünün ne kadar derin olduğunu gözler önüne serdi.

1999 yılında, cinayetle ilgili dava sonuçlandı ve bazı polis memurları ceza aldı. Ancak verilen cezalar, kamuoyu vicdanında derin bir yara bıraktı. Çünkü birçok kişi, bu cezaların hem yeterli olmadığını hem de Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik sistematik baskının devam ettiğini düşündü.

Metin Göktepe’nin Bugüne Bıraktığı Miras

Metin Göktepe’nin ölümünden yıllar sonra, gazetecilik mesleği üzerindeki baskılar ne yazık ki hâlâ devam ediyor. Göktepe’nin adı, bugün yalnızca bir insanın hayatını değil, aynı zamanda gazetecilerin adalet, özgürlük ve halkın doğru haber alma hakkı için verdiği mücadeleyi simgeliyor.

Onun adı, bir basın etiği ilkesi olarak anılıyor: Gerçeği söylemek ve her ne pahasına olursa olsun gerçekleri ortaya çıkarmak. Bugün hala “Metin Göktepe gazeteciliği” ifadesi, meslek etiğine sadık, halkın yanında duran ve hiçbir baskıya boyun eğmeyen bir anlayışı temsil ediyor.

Unutulmaması Gerekenler

Metin Göktepe’yi hatırlamak, yalnızca geçmişte yaşanan bir insan hakları ihlalini anmak değildir. Onun mücadelesi, günümüzde de gazetecilere yönelik baskılarla mücadele etmenin, basın özgürlüğünü savunmanın bir simgesidir.

Bugün Göktepe’yi anarken, onun söylediği şu sözleri hatırlamak gerekiyor:

“Halkın gerçekleri öğrenme hakkı için yazıyoruz. Onlar yalanlarla yönetmek istiyor, biz gerçeklerle özgürleştirmek.”

Göktepe’nin bıraktığı bu miras, sadece gazeteciler için değil, toplumun her kesimi için bir yol göstericidir. Çünkü basın özgürlüğü, demokrasinin temel taşlarından biridir ve Göktepe’nin yaşamı da bu taşın ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.

Metin Göktepe’yi unutmayacağız. Onun mücadelesi, gazetecilik mesleğinin ve adalet arayışının ışığı olarak yaşamaya devam edecek.