Popülizm ve Bilimin Çöküşü: Bilginin Yerini Aldatan Söylemler Aldığında

Bilim, insanlığın ilerlemesini sağlayan en güçlü araçlardan biridir. Ancak, özellikle popülist liderlerin iktidarda olduğu ülkelerde, bilim giderek daha fazla baskı altına alınıyor, göz ardı ediliyor ya da doğrudan itibarsızlaştırılıyor. Bunun nedeni, popülizmin doğası gereği bilimin sunduğu karmaşıklık ve eleştirel düşünceyi reddetmesinde yatıyor. Bilim ve popülizm arasındaki bu olumsuz denge, yalnızca akademik dünyayı değil, toplumların geleceğini de tehdit ediyor.

Bilimin Gerçeklere, Popülizmin Algıya Dayanması

Bilim, deneyler ve kanıtlarla ilerler. Sürekli sorgulama ve yanlışlanabilirlik bilimin temelidir. Ancak popülist liderler için bu sorgulama kültürü, onların siyaset yapma biçimine doğrudan bir tehdittir. Çünkü popülist politikalar, basit ve duygusal söylemler üzerine inşa edilir. Bilimin sunduğu karmaşık açıklamalar ve uzun vadeli çözümler, popülist siyasetçilerin işine gelmez. Onlar için önemli olan, kısa vadede halkın duygularına hitap eden, kolay anlaşılır ve genellikle yanlış olan iddialarla desteklenen politikalar üretmektir.

Örneğin, iklim değişikliği bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek olmasına rağmen, birçok popülist lider bunu “abartı” ya da “komplo” olarak sunar. Bunun sebebi basittir: İklim kriziyle mücadele etmek uzun vadeli planlama ve fedakârlık gerektirir, ancak popülistler kısa vadeli kazanımları ve kitlesel desteği tercih eder. Aynı durum, aşı karşıtlığı, çevre politikaları ya da halk sağlığı konularında da geçerlidir.

Uzman Karşıtlığı ve Bilimsel Kurumların İtibarsızlaştırılması

Popülist liderler için en büyük tehditlerden biri, akademik kurumlar ve bilim insanlarıdır. Çünkü bilim, popülizmin dayandığı propagandaları çürütebilir. Bu yüzden popülist rejimler, bilim insanlarını hedef alır, akademik özgürlüğü kısıtlar ve kamuoyunda uzmanlara yönelik güvensizlik oluşturur.

Türkiye’de, Rusya’da, Macaristan’da ve ABD’de görüldüğü gibi, popülist hükümetler ve diktarölüklerin olduğu ülkerde sık sık üniversiteleri baskı altına alınır, bilim insanlarını “halktan kopuk elitler” olarak lanse eder ve akademik özerkliği zayıflatır. Bilgiye dayalı karar alma mekanizmaları yerine, popülist liderlerin kendi politik ajandalarına uygun söylemler geliştiren kişi ve kurumlar ön plana çıkarılır. Bu da bilimin ve akademinin marjinalleşmesine yol açar.

Bilimsel Gerilemenin Topluma Bedeli

Popülist rejimler bilimi baskıladığında, bunun sonuçları yalnızca akademik dünyayla sınırlı kalmaz. Toplumun her alanında gerileme yaşanır. Yanlış sağlık politikaları nedeniyle salgınlarla mücadelede başarısız olunur, çevresel felaketler artar, sanayi ve teknoloji yatırımları durur, ekonomik büyüme yavaşlar. Daha da kötüsü, toplumlar uzun vadede bilimsel gerçeklikten koparak mitler, komplo teorileri ve yanlış bilgilere dayalı bir anlayışa hapsolur.

Bu nedenle, popülist siyasetin bilim üzerindeki baskısı yalnızca bilim insanlarının sorunu değildir; tüm toplumun geleceğini tehdit eden bir olgudur. Gerçek bilginin yerine sahte söylemler ve ideolojik dogmalar geçtiğinde, yalnızca üniversiteler değil, tüm bir ulusun geleceği kararır.

Sonuç olarak, bilim ve popülizm arasındaki gerilim, yalnızca siyasi bir mesele değil, aynı zamanda insanlığın ilerlemesiyle doğrudan ilgili bir sorundur. Popülist liderlerin yönettiği ülkelerde bilimin gerilemesi, yalnızca akademik özgürlüğü değil, toplumsal refahı da tehdit eder. Gerçek ilerleme ancak bilime ve eleştirel düşünceye sahip çıkan bir toplumla mümkündür.