Marx’ın Teorik Çerçevesinde Kürt Meselesi: Hukuki Eşitlikten Toplumsal Özgürlüğe

Karl Marx, ulusal sorun üzerine doğrudan kapsamlı bir teori geliştirmemiştir. Yahudi Sorunu Üzerine adlı çalışması dahi doğrudan ulusal meseleyle ilgili olmayıp, burjuva hukukunun sınırlarını eleştiren bir metindir. Ancak Marx’ın tüm eserlerini göz önünde bulundurduğumuzda, ulusal soruna da yanıt olabilecek teorik bir çerçeve sunmak mümkündür. Marx’ın hukuk, devlet, sınıf mücadelesi ve kapitalist üretim ilişkilerine dair analizleri, ulusal meselelerin nasıl ele alınması gerektiği konusunda temel kavrayışlar sunar. Bu bağlamda, aşağıdaki yazı Marx’ın bütünsel yaklaşımını esas alarak Kürt meselesine dair Marksist bir çözümleme sunmaktadır.

Hukuki Eşitlik ile Toplumsal Özgürlük Arasındaki Gerilim

Marx, burjuva hukukunun bireylere biçimsel eşitlik tanımasına rağmen, toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmadığını özellikle vurgular. Yahudi Sorunu Üzerine adlı çalışmasında, burjuva hukukunun bireyi soyut bir yurttaş olarak tanıdığını, ancak onun toplumsal varoluşunu göz ardı ettiğini belirtir. Burjuva hukuk düzeni içinde bireyler hukuken eşit ilan edilse bile, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı kapitalist sistem sürdükçe bu eşitlik yalnızca kâğıt üzerinde kalır.

Türkiye’de Kürt meselesi de benzer bir çerçevede değerlendirilebilir. Kürtlere hukuki reformlar yoluyla anadilinde eğitim hakkı, siyasal temsiliyet veya anayasal tanınma gibi haklar tanınması, burjuva devletinin bireylere sunduğu biçimsel haklar içinde düşünülebilir. Ancak Marx’ın analizinden hareketle, bu hakların tanınmasının gerçek bir toplumsal dönüşüm yaratmayacağı açıktır. Kapital’de Marx, hukukun üretim ilişkilerinin bir yansıması olduğunu ve ekonomik yapı değişmedikçe hukuki reformların ancak sınırlı bir değişim yaratabileceğini gösterir. Kürt halkının yaşadığı tarihsel ve siyasal baskının kökeni yalnızca hukuki statüyle ilgili değil, kapitalist üretim ilişkilerinin oluşturduğu ekonomik ve sınıfsal yapıyla doğrudan bağlantılıdır.

Devletin Yapısı ve Ulusal Sorunun Marksist Çözümlemesi

Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi’nde, devletin toplumun üstünde bağımsız bir yapı olmadığına, aksine egemen sınıfın çıkarlarını koruyan bir aygıt olduğuna dikkat çeker. Bu analiz, Kürt meselesinin yalnızca baskıcı devlet politikaları çerçevesinde ele alınmasını yetersiz kılar. Marx, burjuva devletinin yalnızca zor aygıtlarıyla değil, aynı zamanda hukuki ve ideolojik mekanizmalarla da egemen sınıfın tahakkümünü sürdürdüğünü gösterir.

Türkiye’de Kürt meselesi de burjuva hukuk sisteminin sınırları içinde çözülmeye çalışıldıkça, devletin egemen sınıfın çıkarlarını koruyan yapısı içinde yeniden üretilmeye devam edecektir. Marx’ın Fransa’da Sınıf Mücadeleleri’nde belirttiği gibi, burjuva sınıfı geniş halk kitlelerine bazı haklar tanırken, gerçek siyasal iktidarın onlara geçmesini önlemek için yapısal engeller inşa eder. Benzer şekilde, Kürt halkına yönelik reformlar da, onları hukuki olarak tanırken, siyasal ve ekonomik olarak egemen ulusun tahakkümü altında tutmaya devam etmektedir.

Kapitalizm, Ulusal Sorun ve Kürt Meselesi

Marx, Kapital’de kapitalizmin ulusal çelişkilerle nasıl iç içe geçtiğini gösterir. Kapitalist üretim biçimi, yalnızca sınıfsal sömürü ilişkileri yaratmakla kalmaz, aynı zamanda ulusal ve etnik ayrımları da kendi çıkarına uygun biçimde kullanır. İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu çalışmasında, İrlandalı işçilerin İngiliz kapitalist sistemindeki konumunu analiz ederken, ulusal baskının ekonomik sömürüyle iç içe geçtiğini gösterir. Burada Marx’ın yaptığı tespit, Türkiye’de Kürt meselesi için de geçerlidir: Kürtlerin maruz kaldığı ulusal baskı, yalnızca kültürel veya siyasal bir sorun değil, aynı zamanda kapitalist üretim biçiminin Kürt coğrafyasındaki işleyişiyle doğrudan ilişkilidir.

Türkiye’de Kürt bölgelerinin ekonomik olarak geri bırakılmış olması, yalnızca ulusal baskının bir sonucu olarak görülemez. Marx’ın Kapital’de ortaya koyduğu sermaye birikimi ve merkez-periferi ilişkileri analizinden hareketle, Kürt coğrafyasının sermaye birikim süreçlerine nasıl dâhil edildiğini incelemek gerekir. Türkiye’nin batısındaki metropollere göç eden Kürt işçiler, düşük ücretlerle çalıştırılarak emek sömürüsüne maruz kalırken, Kürt bölgelerindeki doğal kaynaklar ve tarımsal üretim, büyük sermaye gruplarının çıkarlarına uygun biçimde merkezlere aktarılmaktadır.

Kürt Meselesinin Çözümü: Reform ve Demokrasi Mücadelesi

Marx’ın Fransa’da İç Savaş adlı eserinde vurguladığı gibi, burjuva devletin sınırları içinde kalarak toplumsal özgürlüğe ulaşmak mümkün değildir. Ancak günümüz koşullarında Türkiye’de devrimin nesnel olarak mümkün olmadığı gerçeğinden hareketle, Kürt meselesinin belirsiz bir devrim sonrası döneme ertelenmesi, sorunun günümüzdeki çözümüne dair bir perspektif sunmamaktadır. Bu noktada, burjuva demokrasisinin sınırlarını zorlayan bir demokratikleşme, kısa ve orta vadede Kürt meselesinin çözümü için kaçınılmaz bir hedef olarak ortaya çıkmaktadır.

Burjuva demokrasisinin en olgun biçimine ulaşılması, Kürt halkının temel haklarını güvence altına alacak bir siyasal çerçeve yaratabilir. Marx’ın Gotha Programının Eleştirisi’nde belirttiği gibi, biçimsel reformlar ve hukuki iyileştirmeler tek başına nihai çözüm olmasa da, üretim ilişkilerinde köklü bir dönüşüm sağlanana kadar toplumsal mücadelenin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle, anadilinde eğitim hakkı, siyasal temsiliyet, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve eşit yurttaşlık temelinde anayasal düzenlemeler gibi demokratik hakların kazanılması, burjuva devletin sınırlarını zorlayan bir mücadeleyle mümkündür.

Bu sürecin nihai çözümü elbette toplumsal yapının köklü bir dönüşümüne bağlıdır. Ancak bu dönüşümün gerçekleşmesi için, günümüzde Kürt halkının demokratik haklarının genişletilmesi, siyasal temsiliyetin artırılması ve ekonomik eşitsizliklerin azaltılması, mücadeleyi ileriye taşıyacak adımlar olacaktır. Marx’ın belirttiği gibi, özgürlük yalnızca hukuki eşitlikle değil, toplumsal yapının dönüşümüyle sağlanabilir. Ancak bu dönüşüme ulaşana kadar, demokrasinin sınırlarını genişleten her kazanım, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin önemli bir parçasıdır.