Mizah yalnızca güldüren bir şey değil, aynı zamanda dünyayla kurulan özel bir ilişki biçimidir. Komedi ise bu tavrın sahneye, anlatıya veya görsele dökülmüş biçimidir.
Mizah çoğu zaman hafife alınır. Oysa filozof Brandyn Heppard’ın da gösterdiği gibi, mizah sadece eğlenmek ya da güldürmekle ilgili değildir; aynı zamanda dünyayla kurduğumuz ilişkinin özgül bir biçimidir. Bu ilişki, yaşadığımız dünyayı nasıl deneyimlediğimizi ve anlamlandırdığımızı doğrudan etkiler. Heppard, fenomenolojiye başvurarak mizahı bir düşünce biçimi, hatta bir varoluş tarzı olarak kavrar. Ona göre mizah, dünyaya dair içsel bir ruh hali yaratır ve bu ruh hali, komik olanın yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olduğuna işaret eder.
Mizah burada bir duygulanım biçimi olarak belirir. Yani yalnızca dışsal olaylara verilen tepkiler değil, aynı zamanda içsel bir bakış açısıdır. Bu bağlamda Heppard, mizahı bir ruh hali (Stimmung) olarak ele alırken, onun algıyı dönüştürücü gücüne de dikkat çeker. Bu yaklaşım, fenomenolojinin temel ilkesiyle, yani yaşanmış deneyimin birincilliğiyle uyumludur: Mizah, dünyayla kurduğumuz ilişkiyi yeniden şekillendiren bir bilinç tarzıdır.
Burada Alenka Zupančič’in yorumları önemli bir yer tutar. Zupančič’e göre mizah, bir “hakikatin açığa çıkma” biçimidir. Onun ifadesiyle, komediye dayalı düşünce biçimi “ruhların materyalizmi”dir – yani insanların ruhsal yaşantılarını belirleyen maddi, tarihsel ve toplumsal koşullara işaret eder. Bu nedenle mizah, hakikatin maskesiz bir biçimde ortaya çıkmasına aracılık eder. Gülmek, bazen dünyayı anlamanın en sahici yollarından biridir.
Henri Bergson’un klasik çalışması Kahkaha, mizahın işleyişine dair temel bir kavrayış sunar. Ona göre mizah, yaşamın mekanikleşmesine karşı verilen bir tepkidir. Gülme, bir tür “düzensizlik” ya da “uyumsuzluk” anına verilen toplumsal yanıttır. Ancak Bergson’un yaklaşımı, çoğu zaman mizahın bireysel deneyim boyutunu göz ardı eder. Oysa Heppard ve Zupančič, mizahın yalnızca davranışları değil, bilinç biçimlerini de dönüştürdüğünü gösterir.
Bu noktada mizah ile komedi arasındaki ayrımı vurgulamak gerekir. Komedi daha çok belirli bir anlatı türü – tiyatro, sinema, edebiyat ya da stand-up gibi – anlamına gelirken, mizah daha geniş bir varoluş tarzını ifade eder. Komedi, mizahın dramatik ifadesidir; ama mizah, komediden çok daha köklü bir yaşam felsefesi olabilir. Terry Eagleton bu ayrımı şöyle ifade eder: Mizah, “ayakları yere basan, sağduyu sahibi bir şüpheciliktir.” Komedi ise bu şüpheciliğin sahnelenmiş biçimi olarak düşünülebilir.
Agnes Heller, mizahın felsefi bir hakikat sunduğunu belirtir. Ona göre komik olan, dünyayı farklı bir ışık altında görmemize imkân tanır. Bu, antik Yunan’daki aletheia kavramını andırır: Hakikatin gizlenmişlikten çıkması, görünür hale gelmesi. Mizah da bir anlamda var olanın arkasındaki gizli yapıları açığa çıkarır. Özellikle de bireylerin toplumsal rollerle ve normlarla kurdukları ilişkileri çözümleme konusunda eşsiz bir araçtır.
Simon Critchley, mizahın bu işlevini daha da radikalleştirerek onun bir tür fenomenolojiye dönüştüğünü savunur. Ona göre mizah, sıradan yaşamın “eğik bir fenomenolojisini” sunar. Komedyen ya da mizahçı, toplumsal gerçekliği dışarıdan bakan bir yabancı gibi gözlemler ve oradaki çelişkileri görünür kılar. Bu tavır, Edmund Husserl’in fenomenolojik yaklaşımına benzer biçimde, “doğal tavrı askıya alma” (epoché) işlevi görür. Alışkanlıklarımızı, normlarımızı ve değer yargılarımızı yeniden sorgulamamıza neden olur.
Heppard’ın temel tezlerinden biri şudur: Mizah, bireyin kendisiyle karşılaşma biçimidir. Oscar Wilde’ın Ciddi Olmanın Önemi adlı oyununda sorduğu “Bana kim olduğumu söyleyebilir misiniz?” sorusu, bu karşılaşmanın ironik ama derin anlamını ortaya koyar. Mizah, bireyin kendi içinde taşıdığı çelişkileri fark etmesini, kendine dışarıdan bakabilmesini ve bu sayede özgürleşmesini sağlar.
Burada Martin Heidegger’in “fırlatılmışlık” (Geworfenheit) kavramı devreye girer. İnsanın dünyaya atılmış, köksüz bir varlık olduğu fikri, mizahın da üzerine kurulu olduğu temel varoluşsal endişelerden biridir. Ancak Heppard ve Critchley’nin çizdiği tablo, bu endişeyi dramatize etmez. Aksine, onunla eğlenir. Komik olan, trajik olanın karşıtı değildir; onun başka bir ifadesidir. Mizah, trajediyi anlamanın alternatif bir yoludur.
Son olarak Heppard’ın mizaha dair fenomenolojik yaklaşımı, komik olanı yalnızca güldüren bir unsur olarak değil, dünyayı algılamanın ve dönüştürmenin radikal bir biçimi olarak kavrar. Komedi, bu bakışın dramatik dışavurumu olabilir. Ama mizah, felsefi olarak daha kapsayıcıdır: İnsan deneyiminin karanlık yönlerine bile hafiflik getiren, ciddiyetin içindeki saçmalığı ortaya çıkaran bir ışık gibidir.
Kaynakça:
- Bergson, Henri. Kahkaha: Gülme Üzerine Bir Deneme.
- Zupančič, Alenka. The Odd One In: On Comedy.
- Eagleton, Terry. The Meaning of Life: A Very Short Introduction.
- Critchley, Simon. On Humour.
- Heller, Agnes. Immortal Comedy.
- Wilde, Oscar. Ciddi Olmanın Önemi.
- Ahmed, Sara. Queer Phenomenology.
- Nikulin, Dmitri. Comedy, Seriously: A Philosophical Study.
- Stott, Andrew. Comedy: The New Critical Idiom.
- Sessiz Bir Dönüş: Sosyalizmin Batı’da Yeniden Yükselişi - 23 Nisan 2025
- Mizahın Fenomenolojisi: Dünyayı Algılamanın Komik Biçimi - 23 Nisan 2025
- Gerçekle Arası Açılanlar Kulübü: Post-Truth Çağının Dinamikleri - 19 Nisan 2025