Kapitalizm ve Demokrasi: Üretim Sürecindeki Otoriterlik

Modern siyasal sistemlerde demokrasi çoğu zaman seçimler, anayasal haklar ve parlamenter yapılarla tanımlanır. Bu tanım, yurttaşların devletin karar alma mekanizmalarına katılımı üzerinden şekillenir. Ancak bu tanımın eksikliği, toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü oluşturan ekonomik üretim alanının dışarıda bırakılmasında yatmaktadır. Oysa günümüz insanının hayatı yalnızca sandıkla şekillenmez; emeğiyle, işyeriyle ve üretim ilişkileriyle iç içedir.

Kapitalist toplumlarda üretim süreci, özel mülkiyete dayalı bir hiyerarşi üzerinden işler. İşçiler karar süreçlerine katılmaz; üretimin nasıl, ne şekilde ve kimin için yapılacağına dair tüm yetkiler sermaye sahiplerinin elindedir. Bu durum, siyasal olarak demokratik sayılan toplumların aslında ekonomik alanda otoriter yapılarla yönetildiğini gösterir. Dolayısıyla, siyasal demokrasiyle övünen toplumların önemli bir kısmı, üretim sürecinde otoriterliğin sürekliliğini barındırır.

Fabrika İçinde Bir Despotizm

Ekonomik yaşamın gündelik gerçekliği, fabrika veya ofis gibi üretim alanlarında küçük çaplı otoriter sistemlere benzer. Yönetici sınıfın emirleri doğrultusunda çalışan işçiler, üretim araçlarına sahip olmamaları nedeniyle karar alma süreçlerinden dışlanmıştır. Bu durum, Antonio Gramsci’nin sözünü ettiği “sivil toplum” ile “politik toplum” ayrımının da ötesinde, üretim alanında kendi başına bir despotizmin varlığını gösterir.

Bu bağlamda, kapitalist üretim ilişkileri yalnızca ekonomik eşitsizlik yaratmakla kalmaz, aynı zamanda bireyin karar alma süreçlerinden uzak tutulduğu bir disiplin mekanizması kurar. İş yeri bir anlamda mikro-otoriter bir düzendir. Burada uygulanan anti-demokratik yapılar, makro siyasal düzlemdeki otoriterleşmeye yönelik bir altyapı oluşturur.

Üretimde Demokrasi Olmadan Siyasal Demokrasi Mümkün mü?

Kapitalizmin doğasında bulunan rekabet, verimlilik ve kâr maksimizasyonu ilkeleri, demokratik karar alma süreçleriyle bağdaşmaz. Demokrasi zaman ister, tartışma ve uzlaşma gerektirir; oysa kapitalist üretim süreci hız, emir-komuta zinciri ve denetim ister. Bu çelişki, üretim alanında demokratik normların kökleşmesini engeller. Demokrasi yalnızca siyasal temsil kurumlarında değil, üretimin kendisinde de var olmalı ki, bütüncül bir demokratik toplumdan söz edilebilsin.

Oysa gerçekte, kapitalist sistemlerde siyasal demokrasi ile ekonomik despotizm yan yana var olur. Bu çelişki sürdürülebildiği ölçüde “istikrarlı” sayılan demokratik rejimlerin, kriz anlarında nasıl hızla otoriter rejimlere dönüşebildiği de açıklanabilir. Çünkü üretim alanında zaten mevcut olan otoriter pratikler, yalnızca siyasal düzlemde genelleştirilmiş olur.

Neoliberalizm ve Yeni Otoriterlik

Son kırk yılda neoliberal politikalarla birlikte bu çelişki daha da belirginleşti. Devletin sosyal rolünün geri çekilmesi, emeğin güvencesizleştirilmesi ve sendikal yapıların zayıflatılması, ekonomik alanı daha da anti-demokratik hale getirdi. Bu süreç, aynı zamanda yeni bir otoriterlik biçiminin – seçimli ama denetimsiz iktidarların – yaygınlaşmasına da zemin hazırladı.

Kapitalist üretim ilişkilerinin anti-demokratik doğası, yalnızca işçi sınıfını değil, tüm toplumu etkileyen bir siyasal dönüşümün tetikleyicisidir. Seçimlerin varlığı, karar alma süreçlerinin halkın kontrolünde olduğu anlamına gelmez; üretimin kontrolü sermayenin elindeyken, siyasal düzeyde gerçek bir demokratik yapı kurmak mümkün değildir.

Demokratikleşme Üretimden Başlar

Bu nedenle demokrasinin yalnızca seçimle sınırlı olmadığını, gerçek bir demokrasi için üretim sürecinin de demokratikleştirilmesi gerektiğini savunmak gerekir. Kooperatifler, çalışanların yönetimde söz sahibi olduğu modeller, işyeri meclisleri ve katılımcı planlama sistemleri, bu yönde atılabilecek adımlardandır.

Kapitalizmin çerçevesi içinde bu modellerin sınırlı kalması doğaldır; ancak alternatif bir demokratik toplum tahayyülü, üretim ilişkilerinin yeniden yapılandırılmasıyla mümkündür. Ekonomik kararların da kolektif ve katılımcı yollarla alınması, demokratik toplumun asli unsurudur. Bu olmadan, demokrasi yalnızca bir vitrin olur – içi boş, dışı parlak.