Zorlu Holding’e bağlı Vestel, 2025’in ilk aylarında uygulamaya koyduğu yeni “verimlilik politikası” kapsamında 3 bine yakın işçiyi işten çıkarmaya hazırlanıyor. Şirketin bu kararı, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek öncülüğünde uygulanan ve uluslararası finans çevrelerine güven vermek amacıyla “rasyonel ekonomi programı” adı altında yürütülen politikaların reel sektördeki sonuçlarını açıkça ortaya koyuyor.
Konuyla ilgili gelişmeyi ilk olarak Evrensel gazetesi, 20 Mayıs 2025 tarihli manşet haberinde duyurdu. Habere göre, Vestel yalnızca yılın ilk üç ayında 614 işçiyi işten çıkardı. Önümüzdeki aylarda bu sayının 2 bin kişiyi daha bulması bekleniyor. Bu da şirketin toplam iş gücünün yüzde 10’unun kapı önüne konması anlamına geliyor. Zorlu Holding’den yapılan açıklamada “verimlilik” gerekçesi öne sürülürken, şirketin yatırımlarını artık ABD’ye yönlendirdiği de açıklandı.
Aynı haberde yer alan verilere göre, Vestel 2024 yılında çalışanlarına toplam 16.8 milyar TL ödedi. Bu meblağ şirketin toplam giderlerinin sadece yüzde 12’sini oluşturuyor. Ancak şirket, bu kalemde yüzde 13’lük bir kesinti yapmaya hazırlanıyor. Yani işçiye ödenen ücret, giderlerin küçük bir kısmını oluştursa da, kesinti yapılacak ilk alan yine emek oluyor.
Zorlu Holding’in açıklamalarında sıkça vurgulanan “verimlilik” söylemi, aslında neoliberal sermaye yönetiminin klasik bir kavramı. Bu kavram çoğunlukla emek maliyetini düşürme, işten çıkarmaları meşrulaştırma ve piyasa odaklı yeniden yapılandırmaları masumlaştırma amacıyla kullanılıyor. Vestel örneğinde de aynı dil devreye giriyor: ABD’ye kaydırılan yatırımlar, içeride “verimlilik” adına yapılan tasfiyelerle birlikte okunmalı.
Aslında ortada bir çelişki değil, bir düzen var: Bu, borcunu çevirmekte zorlanan, yüksek faiz ve kur baskısı altında ezilen şirketlerin kamusal sorumluluk yerine kâr maksimizasyonuna yöneldiği, devletin de bu tercihleri açıkça teşvik ettiği bir ekonomik düzendir. Evrensel’in işaret ettiği gibi, Erdoğan-Şimşek hattında yürütülen ekonomi politikalarının “rasyonel” tanımı, işçiye işsizlik, yoksulluk ve güvencesizlik olarak dönmektedir.
Bugün “verimlilik” adına işten çıkarılan binlerce işçi, aslında yıllardır şirketin üretim yükünü sırtlayan ve Türkiye’nin “yerli teknoloji” hamlelerinin vitrini olarak kullanılan emekçilerdir. Bu nedenle işten çıkarma kararı yalnızca bir şirket politikası değil; aynı zamanda siyasi bir tercihtir. Şirketlerin ABD’ye sermaye kaçırması teşvik edilirken, içeride emeğin değersizleştirilmesi neredeyse zorunluluk haline geliyor.
Sonuç olarak, Evrensel gazetesinin ortaya koyduğu tablo, Türkiye’de emeğin sistematik olarak gözden çıkarıldığı ve borç-faiz sarmalının yükünün her zaman işçinin sırtına bindirildiği bir ekonomi politikasının ürünüdür. Şirket bilançoları düzelirken, binlerce ailenin sofrası boşalıyor.