Brüksel Ekonomik Forumu’nda, Avrupa’nın iklim hedefleriyle ekonomik büyüme arasındaki gerilim tartışıldı. AP üyesi Pereira, büyümenin Avrupa yaşam tarzı için hayati olduğunu savunurken, ekonomist Parrique büyüme saplantısının iklim krizini körüklediğini söyledi.
Avrupa Birliği’nin en prestijli ekonomi platformlarından biri olan Brüksel Ekonomik Forumu, bu yıl da kıtanın karşı karşıya olduğu temel ekonomik ve çevresel soruların tartışıldığı bir zemin sundu. 22 Mayıs’ta gerçekleşen forumun en dikkat çekici panellerinden birinde, iklim kriziyle mücadelede büyüme paradigmasının rolü tartışma konusu oldu. Panelde Avrupa Halk Partisi (EPP) üyesi Lídia Pereira ile HEC Lausanne’dan degrowth (büyümeme) teorisyeni ekonomist Timothée Parrique arasında fikir ayrılıkları öne çıktı.
Pereira, Avrupa Birliği’nin iklim politikalarında küresel düzeyde bir “istikrar sembolü” olduğunu savundu. Ancak sürdürülebilirlik adına büyüme karşıtı önerilere mesafeli yaklaştı: “Büyüme, Avrupa yaşam tarzını korumak için hayati. Tehlikeli çözümlerden kaçınmalıyız; eğer çözüm arıyorsak bunu ılımlılarla birlikte yapmalıyız,” dedi.
Bu açıklamalar, büyümeme savunucusu Parrique’in çarpıcı uyarılarının hemen ardından geldi. Parrique, “Bu bir siyasi görüş değil; bu yüzleşmemiz gereken bilimsel bir gerçeklik,” diyerek iklim krizinin aciliyetine vurgu yaptı. “Ekonomik büyümenin artık yaşam kalitesiyle hiçbir ilgisi kalmadı. Yanlış yöne gidiyorsanız, ilk olmanın bir anlamı yok,” ifadeleriyle kalkınmacı yaklaşımları eleştirdi.
“Zenginlik aşağıya sızmıyor, kirlilik yukarıya çıkmıyor”
Parrique’in en çok dikkat çeken ifadelerinden biri de mevcut ekonomik sistemin eşitsizlikleri büyüttüğüne dair oldu: “Güvenle söyleyebilirim ki, zenginlik aşağıya sızmıyor ve kirlilik yukarıya çıkmıyor.” 1970’lerde ortaya atılan degrowth teorisine dayanan bu yaklaşım, sınırlı doğal kaynaklar dünyasında sürekli büyümenin bir yanılsama olduğunu, aksine küçülmenin ve tüketimin azaltılmasının sürdürülebilirlik için şart olduğunu savunuyor.
Eleştirmenler ise bu yaklaşımın uygulamada büyük istikrarsızlıklara yol açabileceğini, işsizliği artırabileceğini ve siyasal düzlemde karşılık bulmasının zor olduğunu öne sürüyor. Buna rağmen Parrique, “Eylemsizliğin maliyeti, harekete geçmenin maliyetinden çok daha yüksek,” diyerek status quo’nun uzun vadede daha ağır bedeller doğuracağını hatırlattı. Kamusal bilincin artırılması konusunda kamu figürlerinin daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiğini belirtti.
Yeşil Dönüşüm: Rekabet mi, Kriz mi?
Pereira, Avrupa’nın iklim hedefleriyle rekabet gücünü aynı anda sürdürebileceği görüşünde ısrar etti. Özellikle ABD’de Biden döneminde çıkarılan ve temiz enerji projelerini destekleyen Enflasyonu Düşürme Yasası’na (IRA) gönderme yaparak, Avrupa’nın da temiz teknolojilerde “stratejik özerklik” için daha fazla adım atması gerektiğini savundu.
Ancak Pereira’nın dikkat çektiği yapısal bir sorun var: AB içinde tam entegre bir sermaye piyasasının hâlâ kurulamamış olması. Bu durumun, Avrupalı şirketlerin küresel ölçekte rekabet edebilmeleri için ihtiyaç duydukları finansmana ulaşmalarını engellediğini belirtti. Üye ülkeler arasındaki yasal farklılıkların, sınır ötesi yatırımları zorlaştırdığını ve işletmelerin özel yatırımcılardan çok bankalara bağımlı hale geldiğini vurguladı.
ABD’de Geriye Gidiş, AB’de Öncelik Arayışı
Tüm bu tartışmalar, ABD yönetiminin iklim politikalarında geri adım attığı bir döneme denk geliyor. Ocak ayında Donald Trump, ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan ikinci kez çekme kararı aldı ve yeşil dönüşüm girişimlerini hedef alan uygulamalara yöneldi. Fosil yakıtların yeniden merkezî bir öneme alınmasını savunan Trump, Biden yönetiminin IRA kapsamındaki bazı teşviklerini de geri çekti.
Bu bağlamda, Avrupa Birliği’nin 2050 yılına kadar iklim açısından nötr olma hedefi daha da kritik bir hâl alıyor. Pereira, Avrupa’nın bu konuda öncü rol oynayabileceğini savundu ve “iklim taahhütlerini yerine getirme kararlılığımız giderek daha da önemli hâle geliyor,” dedi.
Geleceğin Ekonomisi Nerede Kurulacak?
Brüksel’deki panel, yalnızca Avrupa’nın değil, küresel düzenin geleceği açısından da temel bir soruyu merkezine alıyor: İklim krizine karşı verilecek yanıt, ekonomik büyümeye entegre edilebilir mi, yoksa radikal bir paradigma değişimi mi gerekiyor? Bir yanda yeşil dönüşümü rekabetle harmanlama çabası, diğer yanda ise büyümenin bizzat sorunun kaynağı olduğunu söyleyen bir bilimsel uyarı var. Bu çelişki, 21. yüzyılın en büyük politik ve etik sınavlarından biri olmaya devam ediyor.
Kaynak/ European Commission, Brussels Economic Forum, Euronews, HEC Lausanne, AP/EPP Resmî Açıklamaları.