Güneydoğu Anadolu’da, Şanlıurfa yakınlarında yer alan Göbekli Tepe, arkeoloji dünyasında son yüzyılın belki de en çarpıcı keşfi olarak öne çıkıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu yapı kompleksi, bilinen en eski anıtsal mimari örneği olmasıyla yalnızca yaşının ötesinde bir öneme sahiptir: Aynı zamanda, insanlık tarihine dair köklü varsayımları da sorgulatmaktadır.
Taş Devri’nden Kutsal Alana
Göbekli Tepe, yaklaşık MÖ 9600 ile MÖ 8200 yılları arasına tarihlenmektedir. Bu, onu tarımın yaygınlaşmasından, çanak çömlek üretiminin başlamasından ve yerleşik hayata geçişten önceki bir döneme yerleştirir. Dolayısıyla bu yapı, yerleşik yaşamın değil, göçebe avcı-toplayıcı toplulukların ürünü olarak kabul edilmektedir. Oysa devasa T şeklindeki kireçtaşı sütunlar, sofistike rölyefler ve mimari düzenlemeler, oldukça gelişmiş bir örgütlenme ve inanış sistemine işaret etmektedir.
Sütunların bazıları 5 metre yüksekliğinde olup 10 ila 50 ton arasında değişen ağırlıklara sahiptir. Bunlar, tilki, akbaba, yılan, akrep, yaban domuzu ve aslan gibi hayvan figürleriyle bezelidir. Ayrıca bazı sütunlarda kollar ve eller gibi insan uzuvlarını temsil eden rölyefler yer almakta, bu da onların antropomorfik özellikler taşıdığını düşündürmektedir.
Göçebelikten Tarıma Geçişte Dini Merkezler
Göbekli Tepe’nin önemi yalnızca mimari büyüklüğünde değil, aynı zamanda insanlığın kültürel evrimine dair sunduğu yeni paradigmadadır. Uzun süre, tarımın yerleşik hayata ve ardından dinî yapılar gibi karmaşık sosyal organizasyonlara yol açtığı düşünülmüştü. Ancak Göbekli Tepe bu kronolojiyi tersine çevirmektedir. Görünüşe göre insanlar, önce kolektif ibadet etrafında toplanmış, ardından tarımı ve yerleşik yaşamı geliştirmiştir. Bazı araştırmacılar, Göbekli Tepe gibi kült alanlarının, tarımsal üretimi zorunlu kılan kalabalık ve sürekli insan kümelenmelerine neden olduğunu savunmaktadır (Dietrich et al., 2012).
Tapınak mı, Toplantı Yeri mi?
Bugüne dek 20’den fazla anıtsal yapı açığa çıkarılmıştır. Bunlardan bazıları ‘özel binalar’ olarak sınıflandırılmıştır. Bu yapılarda evsel faaliyet izlerine rastlanmaz; aksine sütunlar daha süslü ve büyüktür. Sütunların dairesel yerleşimi ve içe dönük yapıları, buranın ritüelistik toplantılar için kullanıldığını düşündürmektedir. Arkeolog Klaus Schmidt’e göre, Göbekli Tepe bir tapınaktı — belki de tarihteki ilkidir (Schmidt, 2010).
Ancak sit alanında yerleşim izleri de gün yüzüne çıkmıştır. Yeni keşfedilen küçük yapılar, burada kalıcı ya da yarı-kalıcı bir nüfusun varlığına işaret etmektedir. Bununla birlikte, tarım ve evcilleştirme belirtileri yoktur. Göbekli Tepe sakinleri, hala avcılık ve toplayıcılıkla geçinmektedir. Bu da onların, yerleşikliğe geçmeden önce dinsel bir merkez inşa edebilecek toplumsal karmaşıklığa ulaştığını göstermektedir.
Yaban Domuzu Heykeli ve Yeni Keşifler
Göbekli Tepe kazılarında 2023 yılında bulunan bir heykel, dünya çapında yankı uyandırdı: Yaklaşık 10.500 yıllık olduğu düşünülen gerçek boyutlu bir yaban domuzu heykeli, bir ritüel yapının merkezine yerleştirilmişti. Heykelin üzerinde kırmızı, siyah ve beyaz pigment kalıntıları bulunmuş, bu da erken boya tekniklerine dair önemli ipuçları sunmuştur.
Bu heykel, yalnızca estetik değil, sembolik anlamlar da taşımaktadır. Yaban domuzu, o dönemde hem tehlike hem de güçle ilişkilendirilen bir hayvan olabilir. Bu tür sembolik temsillerin, Göbekli Tepe’de icra edilen ritüel pratiklerin bir parçası olması muhtemeldir.
Uygarlık Tarihinde Kopuk Bir Halka
Göbekli Tepe’nin arkeolojik önemi, onu inşa eden insanların kim olduğunu anlamaya çalışırken daha da belirginleşir. Bu insanlar hem göçebelikten izler taşıyan, hem de yerleşik yaşam belirtileri gösteren bir geçiş topluluğudur. Ortaya çıkarılan kemik ve bitki kalıntıları, diyetlerinin büyük ölçüde yabani hayvanlar ve yabani tahıllardan oluştuğunu göstermektedir. Henüz evcilleştirme izleri yoktur; ancak belirli bölgelerde uzun süreli ikamet vardır. Bu da Göbekli Tepe halkının hem avcı-toplayıcı hem de erken yerleşik özellikleri aynı anda taşıdığına işaret eder.
Günümüzde Göbekli Tepe
2018 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilen Göbekli Tepe, 2019’da ziyaretçilere açıldığından bu yana 2,5 milyondan fazla kişi tarafından gezilmiştir. Şanlıurfa kentindeki Arkeoloji Müzesi, Göbekli Tepe’ye adanmış geniş bir koleksiyona sahiptir. Müzede, sütunların detaylı replikaları ve döneme ait diğer eserler sergilenmektedir. Ayrıca kazı alanında bir ziyaretçi merkezi ve yürüyüş yolları da bulunmaktadır.
Göbekli Tepe bugün sadece arkeolojik bir keşif değil, aynı zamanda medeniyetin doğasına dair tartışmaların da merkezindedir. Tarım olmadan tapınak, yazı olmadan sembol, devlet olmadan örgütlenme… Bütün bunlar, Göbekli Tepe’nin yalnızca eski değil, aynı zamanda beklenmedik ve açıklanması zor bir geçmiş sunduğunu göstermektedir.
Göbekli Tepe, yalnızca bir arkeolojik alan değil, aynı zamanda insanlığın kendini yeniden tanıması için bir fırsattır. Bu anıtsal yapı kompleksi, kültürün tarımdan önce geldiğini, kolektif inanışların insanlar arasında güçlü bir bağ kurduğunu ve mimarlığın yalnızca işlevsel değil, sembolik ve toplumsal bir rol de üstlendiğini ortaya koymaktadır. Her yeni kazı, geçmişe dair yeni bir kapı aralamakta, insanlık tarihinin yazılmamış bölümlerini aydınlatmaktadır.
Kaynakça:
- Dietrich, O., Heun, M., Notroff, J., Schmidt, K., & Zarnkow, M. (2012). The role of cult and feasting in the emergence of Neolithic communities: New evidence from Göbekli Tepe, south-eastern Turkey. Antiquity, 86(333), 674–695.
- Schmidt, K. (2010). Göbekli Tepe: A Stone Age Sanctuary in South-Eastern Anatolia. Berlin: Deutsches Archäologisches Institut.
- Watkins, T. (2011). New light on Neolithic revolution in south-west Asia. Antiquity, 85(328), 621–634.