Zorunlu eğitimi kısaltma yönündeki çağrılara karşı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) sert bir açıklama yayımlayarak, bu tür önerilerin çocuk işçiliğini meşrulaştırmaya dönük sistematik bir planın parçası olduğunu ifade etti. Sendika, iktidarın uygulamak istediği politikaların çocuk emeği sömürüsünü kurumsallaştırmayı hedeflediğini vurguladı.
“Siyasi İktidar, Gerici Politikalarını Cemaatler Üzerinden Meşrulaştırıyor”
Eğitim-Sen açıklamasında, siyasi iktidarın eğitim alanındaki gerici dönüşümleri doğrudan değil, kendisine yakın duran cemaatler, dernekler ve bazı sivil toplum kuruluşları aracılığıyla kamuoyuna taşıdığını belirtti. Bu yöntemle sorumluluktan kaçıldığı ve yapılmak istenen değişikliklerin “toplumdan gelen talep” olarak sunulduğu ifade edildi.
Bu bağlamda, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı’nın zorunlu eğitimin kısaltılması yönündeki açıklamalarına dikkat çekildi. Sendikaya göre bu açıklamalar, “genç işsizliği” söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışılsa da, gerçekte milyonlarca çocuğun erken yaşta ucuz işgücü olarak emek pazarına sürülmesini hedefliyor.
MESEM Uygulaması: “Çocuk İşçiliği Meşrulaştırılıyor”
Eğitim-Sen, iktidarın “mesleki eğitim” adı altında yürüttüğü MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) uygulamasını da sert sözlerle eleştirdi. Bu sistemin, çocuk işçiliğinin yasal zeminle desteklendiği bir yapıya dönüştüğü belirtilirken, 14-15 yaşındaki çocukların ağır, tehlikeli ve güvencesiz koşullarda çalışmaya zorlandığı ifade edildi.
Açıklamada, bu merkezlerin temel amacının “nitelikli eğitim” değil, “itaatkâr, ucuza çalışacak iş gücü” yetiştirmek olduğu savunuldu. Sendika, MESEM kapsamında en az 12 çocuğun iş kazaları sonucu yaşamını yitirdiğine dikkat çekerek, bu ölümlerin birer “kaza” değil, sistematik sömürü politikalarının sonucu olduğunu belirtti.
“Bu Politika, Uluslararası Sözleşmelere Aykırıdır”
Zorunlu eğitimin süresinin kısaltılmasının, çocukları fiilen daha erken yaşta iş gücü haline getireceğini vurgulayan Eğitim-Sen, bu yaklaşımın başta Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere, birçok uluslararası yükümlülüğe açıkça aykırı olduğunu kaydetti.
Sendika açıklamasında, sermayenin hedefinin; güvencesiz, sorgulamayan ve sosyal haklardan mahrum bir çocuk iş gücü ordusu yaratmak olduğu ifade edildi. Bu bağlamda çocukların, birey olarak değil, şirketlerin “maliyet kalemi” olarak görüldüğüne dikkat çekildi.
“Bir Nesil Sömürüye Mahkûm Ediliyor”
Eğitim-Sen’e göre, çocukların erken yaşta okullardan koparılması, onların düşünsel gelişim, eleştirel bakış ve özgüven edinme haklarının ellerinden alınması anlamına geliyor. Açıklamada şu ifadeler dikkat çekti:
“Bu adımlar, yoksul ailelerin çocukları için eğitimi ulaşılmaz hale getirerek, sosyal adaletsizliği kalıcılaştıracak ve kuşaklar arası yoksulluğun devamını sağlayacaktır. Bu, bir neslin geleceğinin karartılması demektir.”
“Genç İşsizliği, Eğitim Süresini Kısaltarak Değil, Emek Politikalarını Değiştirerek Çözülür”
Eğitim-Sen, genç işsizliği sorununa çözüm olarak eğitimin kısaltılmasının sunulmasını “çarpıtma” olarak değerlendirerek, sorunun temelinde neoliberal politikaların, kamu yatırımlarındaki azalma ve güvencesizliğin yaygınlaştırılmasının yattığını belirtti.
“Bu, Sadece Bir Eğitim Hakkı Değil, İnsanlık Onuru Mücadelesidir”
Açıklamanın sonunda Eğitim-Sen, çocukları yalnızca birer iş gücü olarak gören zihniyeti reddettiklerini vurguladı. Her çocuğun potansiyelini gerçekleştirebileceği, eleştirel düşünceyi geliştirebileceği, özgür, bilimsel ve çok yönlü bir eğitime erişimin temel bir hak olduğunun altı çizildi.
“Çocukların yeri fabrika tezgâhları değil, okul sıralarıdır. Patronların kâr hırsına değil, bilimin ve insanlığın ışığına yönelen bir gelecek için mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu, sadece eğitim hakkının değil, insanlık onurunun da mücadelesidir.”