Kurultay davası iktidar açısından ‘işlevini’ yitirdi; partide birlik sağlandı, hesaplar bozuldu.
Siyaset kulislerinde bir süredir fısıltı halinde dolaşan “CHP’ye kayyum” senaryosu, iktidarın hesaplarının tutmadığını gözler önüne seriyor. Nefes yazarı Nuray Babacan’ın kulis bilgilerine dayandırarak yazdığına göre, CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin dava süreci, iktidarın muhalefeti zayıflatmak için elinde tuttuğu “kullanışlı bir malzeme” olmaktan çıkmış durumda. Sürece dair son gelişmeleri Sözcü Gazetesi’nden Başak Kaya da detaylı biçimde kamuoyuna aktarmıştı.
CHP’nin kurultay takvimi doğrultusunda olağan kongre sürecini işletmeye başlaması, iddiaya göre mahkemeye “gerekçesini yitirmiş” bir dava dosyası bıraktı. Giderek daha da netleşen bir şey varsa o da şudur: Kurultay davası, iktidarın CHP içinde kriz yaratma stratejisini tersine çevirdi ve Özgür Özel’in liderliğini pekiştiren bir fırsata dönüştü.
Saray’ın Planı: Çatlak Derinleşsin, Müdahale Meşrulaşsın
Kulislerde konuşulanlara göre, AKP çevrelerinde dava sürecine dair beklenti, “iç çatışmayı tetikleme” yönündeydi. CHP’ye olası bir kayyum müdahalesinin, parti içindeki muhalefeti harekete geçireceği ve bir dağılma yaratacağı umuluyordu. Ancak Nuray Babacan’ın da ifade ettiği gibi, bu hesap boşa çıktı. Aksine, CHP kadroları Özgür Özel etrafında daha da kenetlendi. Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerin dahi geri çekilmesiyle birlikte “operasyonun parçası olmayız” diyenlerin sayısı arttı.
Bu gelişme, yalnızca CHP içindeki dengeyi değil, Saray’ın muhalefeti zayıflatma stratejisini de altüst etti. İçeriden çözülme beklenirken, dış baskılar içerideki bağları güçlendirdi. Davanın iki kez ertelenmesi, CHP’nin olağan kongre sürecine ilişkin aldığı kararlarla birlikte okununca, mahkemelerin “müdahale gerekçesi” üretme kapasitesinin de sınırlı kaldığı görülüyor.
Ekonomik Endişeler Devreye Girdi mi?
İktidarın geri adım atmasında yalnızca siyasi fayda-maliyet hesabı değil, ekonomik kaygılar da etkili olmuş olabilir. Babacan’ın aktardığına göre, ekonomi yönetiminin doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşerek bu sürecin olası sonuçlarına ilişkin uyarıda bulunduğu öne sürülüyor. Kayyum ihtimali, yalnızca siyaseti değil, piyasaları da tedirgin etmiş, mahkemenin dava tarihini ertelemesi borsada olumlu yankı bulmuştu.
Böyle bir müdahalenin, Türkiye’nin ekonomik kırılganlığını artırabileceği ve uluslararası yatırımcı gözünde rejimin keyfiliğini yeniden teyit edebileceği düşüncesi, karar alıcılar üzerinde caydırıcı bir etki yaratmış olabilir. Siyasal krizlerin ekonomik krizleri tetiklediği bir düzende, kurumsal güvencelerden uzaklaşmanın maliyeti ağır olabilir.
Davadan Geri Adım: Stratejik Değişiklik
Eylül ayına ertelenen davanın üçüncü kez ötelenebileceği konuşulurken, bazı çevreler CHP’nin olağanüstü kurultayıyla davadaki iddiaların zaten hükümsüz kaldığını savunuyor. Olağan kongre süreci başlamışken ve örgütsel işleyiş iç hukuka uygun biçimde işletiliyorken, mahkemeden kayyum kararı çıkması artık daha da zor görünüyor.
Bu bağlamda CHP’nin kurultay kararının, sadece parti içi demokrasi açısından değil, aynı zamanda yargının siyasal araçsallaştırılmasına karşı da bir tür “önleyici hamle” olduğu söylenebilir. Olası bir yargı müdahalesinin siyasal ve ekonomik maliyetlerinin yükselmesi, AKP iktidarını geri adım atmaya zorlayan nedenlerin başında geliyor.
Operasyon Ters Tepti, CHP’nin İç Tutkalı Güçlendi
Saray’ın ve AKP çevresinin CHP içindeki farklı eğilimler arasına nifak sokma planı, bugünkü tablo itibarıyla hedefine ulaşmış değil. Aksine, parti kadrolarında bir bütünlük eğilimi güç kazandı. Kılıçdaroğlu çevresindeki isimlerin dahi davadan uzak durması ve tabanın Özgür Özel’e yönelmesi, kurultay sürecini “tehlike” değil “fırsat” haline getirdi.
Böylece iktidar bloğunun muhalefeti yargı yoluyla zayıflatma stratejisi bir kez daha duvara tosladı. CHP, dışarıdan müdahale ihtimali karşısında kendi iç mekanizmalarını harekete geçirerek hem demokratik bir refleks gösterdi hem de lidere yönelik desteği pekiştirdi.
Bu gelişmeler, Türkiye siyasetinde muhalefetin örgütsel direnç kapasitesinin yalnızca sandıktan değil, kurumsal reflekslerinden de beslendiğini gösteriyor. Ancak bir uyarı notu düşmek gerekirse, bu kazanım geçici olmamalı; sistemli bir mücadele hattına dönüştürülmediği sürece, benzer müdahale biçimleri ileride yeniden denenecektir.