Trakya’da Ayçiçeği Tarlaları Kuruyor: Doğa, Üreticiye Kapitalizmin Bedelini Ödetiyor

Türkiye’nin yağ ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan Trakya’da kuraklık çanları çalıyor. Edirne’de ayçiçeği üreticisi, iklim krizinin etkilerini en ağır biçimde hissederken; yüksek sıcaklıklar, yetersiz yağış ve tarımsal altyapı eksiklikleri nedeniyle ürün, hasat edilmeden kuruma noktasına geldi.

Sermaye birikimini doğadan ve emekçiden çekip alan düzende, üretici bir kez daha yalnız bırakıldı. Edirne Ziraat Odası Başkanı Hüseyin Arabacı’nın açıklamasına göre, 15 Ağustos’ta başlaması beklenen hasat, iklimsel tahribatın etkisiyle erkene çekildi. Bu yılki rekoltenin, geçtiğimiz yılı dahi aratması bekleniyor.

İklim Krizi ve Tarımsal Politikalar: İki Uçlu Kıskacın Ortasında Köylü

Edirne başta olmak üzere Tekirdağ ve Kırklareli gibi Türkiye’nin ayçiçeği üretiminde lokomotif olan illeri, artık sürdürülemez bir tarımsal döngünün pençesinde. Arabacı, “Ayçiçeği kazık köklü bir bitki. Kökü toprağın derinine iner, oradaki nemden beslenir. Ancak iki yıldır toprağın altına işleyecek bir yağış alamadık” diyerek, yaşananın basit bir doğa olayı değil, yapısal bir sorun olduğunu vurguladı.

Üretici, yalnızca doğayla değil, aynı zamanda piyasa ve devletle de savaşıyor. Mevsim normallerinin çok üzerinde seyreden sıcaklıklar, buğday hasadının hemen ardından ayçiçeği tarlalarını biçerdöverlerle tanıştırdı. Hasatlar çakıştı, tarım takvimi altüst oldu. Doğa takvimiyle yaşayan üreticiye, bu çöküşün bedeli yine zarar, yine yoksulluk olarak döndü.

Kuraklık Desteği Şart, Ancak Yeterli mi?

Arabacı, hükümetin dekara verdiği desteklerin yetersizliğine dikkat çekerek, “Bu yıl yine zarar edeceğiz. Üreticinin iki yıl üst üste zarar etme lüksü yok” dedi. Girdi maliyetleri altında ezilen köylü, kuraklık desteği talep ediyor. Ancak mevcut destekleme mekanizmaları, piyasa koşullarını önceleyen bir anlayışla üreticiye yalnızca “nefes alacak kadar” yardım ediyor.

Üretici emeğiyle doğayı ehlileştirirken, devlet doğayı metalaştıran tarımsal politikalarıyla emekçinin sırtına bir yük daha bindiriyor. Arabacı’nın “Kuraklıkla birlikte destek çok düşük kalıyor” sözleri, bu yapısal sorunların özetidir.

İklim Felaketi Değil, Sistem Krizi

Kent merkezinde üretim yapan İsmail Sancakçavuşu da tabloyu net özetliyor: “Normalde buğdayla ayçiçeği hasadı arasında bir buçuk ay fark olurdu. Şimdi arada günler var.” Bu kaotik üretim takvimi, yalnızca verim kaybı değil, aynı zamanda iş gücü planlamasında ve pazarlamada da sorunlara yol açıyor. Piyasaya dayalı tarımda üretici için zaman, para demektir. Ve o zamanı iklim değil, artık kâr belirliyor.

Sancakçavuşu’nun “Ayçiçeği şu an olmadı, sadece susuzluktan dolayı öldü” sözleri, yalnızca bir kuraklık gerçeğini değil; üreticinin göz göre göre ölüme terk edilen emeğini de ifade ediyor.

Trakya Tarımı Alarm Veriyor: Dışa Bağımlılık Derinleşiyor

Türkiye, yağ ihtiyacının büyük kısmını ithalatla karşılıyor. Trakya’daki ayçiçeği üretiminde yaşanan kayıp, dışa bağımlılığı artıracak. Oysa bu topraklar, doğru planlama ve kolektif tarım politikalarıyla kendi kendine yetebilecek potansiyele sahip.

Ancak üreticinin sesi, piyasanın gürültüsü arasında boğuluyor. Dışa bağımlılık artarken, sermaye sınıfı ithalatla kazanıyor, üretici ise yoksullaşarak sistemin dışına itiliyor. Kuraklık yalnızca bir doğa olayı değil; sınıfsal bir sonuçtur. Trakya tarlalarındaki çöküş, tarımsal emekçiye reva görülen düzenin aynasıdır.