TÜRK-İŞ: Temmuz Ayında Yoksulluk Sınırı 86 Bin Lirayı Aştı

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (TÜRK-İŞ) her ay düzenli olarak yayımladığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”nın Temmuz 2025 verileri, temel ihtiyaçlara erişimin her geçen gün daha da zorlaştığını bir kez daha ortaya koydu. Araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin yalnızca gıda harcaması için yapması gereken minimum aylık harcama, yani “açlık sınırı” 26 bin 413 TL’ye yükseldi.

Buna karşılık aynı ailenin barınma, giyim, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi zorunlu giderlerini de içeren “yoksulluk sınırı” ise 86 bin 36 TL’ye ulaştı. Bu veriler, özellikle sabit gelirli emekçilerin, asgari ücretlilerin ve emeklilerin gün geçtikçe geçinemediğini bir kez daha ortaya koyarken, geniş toplum kesimlerinin açlıkla yoksulluk arasında sıkıştığını gösteriyor.

Asgari Ücret, Açlık Sınırının Bile Altında

TÜRK-İŞ’in verileriyle karşılaştırıldığında, 2025 yılı için belirlenen 17 bin 2 TL’lik asgari ücret, açlık sınırının dahi oldukça altında kalıyor. Bu durum, yalnızca asgari ücretliler değil, daha üst gelir dilimlerinde yer alan çalışanlar için de derinleşen bir yoksulluk anlamına geliyor. Her ay açıklanan bu raporlar, işçi sınıfının temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını, hatta gıdaya erişimin dahi büyük bir sorun haline geldiğini gözler önüne seriyor.

Söz konusu tablo, yalnızca ekonomik değil, toplumsal açıdan da bir alarm durumu yaratıyor. Özellikle büyük şehirlerde kiraların fahiş düzeylere ulaşması, temel tüketim ürünlerindeki fiyat artışları ve kamusal hizmetlerin yetersizliği, milyonlarca insanı hayatta kalma mücadelesine zorluyor.

Sınıfsal Derinleşme ve Sessiz Bir Kriz

İktidar cephesinden gelen ekonomik iyileşme ve büyüme vurguları, TÜRK-İŞ’in verileriyle ters düşüyor. Ekonomideki rakamsal büyümenin, toplumsal refaha dönüşmediği; aksine emekçilerin, dar gelirlilerin ve kadınların giderek daha fazla yoksullaştığı bir tablo söz konusu. Bu durum, özellikle kent yoksulluğunun daha da görünmez kılındığı ve sınıfsal eşitsizliklerin derinleştiği bir dönemi işaret ediyor.

TÜRK-İŞ’in hazırladığı bu raporlar, yalnızca bir istatistik paylaşımı değil; aynı zamanda emekçilerin günlük yaşamlarında deneyimlediği gerçekliğin ifadesidir. Ancak bu gerçeklik, siyasi iktidarın ekonomi politikalarında karşılık bulmamakta; çalışanlar ise sessizce yoksullaşmaktadır.

Sosyal Devlet Nerede?

TÜRK-İŞ’in verileri bir kez daha gösteriyor ki, sosyal yardım mekanizmalarıyla idare edilen bir yoksulluk rejimi yerine; kamu hizmetlerinin güçlendirildiği, gelir adaletinin sağlandığı bir toplumsal yapı zorunluluk haline gelmiştir. Açlık sınırının üzerinde bile yaşayamayacak durumda olan milyonlarca insan, yalnızca ekonomik değil, politik olarak da dışlanmaktadır.

Bu koşullar altında sürdürülebilir kalkınma, fırsat eşitliği ya da toplumsal refah gibi kavramlar, ancak söylem düzeyinde kalmaktadır. Geniş halk kesimlerinin insanca yaşayabilmesi için temel tüketim maddelerinde denetimin sağlandığı, vergi politikalarının emekten yana düzenlendiği ve kamusal yatırımların artırıldığı bütünlüklü bir dönüşüm gerekmektedir.

TÜRK-İŞ’in Temmuz 2025 raporu, yalnızca ekonomik bir veri değil, aynı zamanda bir sınıfsal uyarıdır. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, emeğin değersizleştirilmesi ve kamusal desteklerin yetersizliği, Türkiye’de geniş halk kesimlerini bir gelecek umudundan mahrum bırakmaktadır. Bu tabloya karşı güçlü bir toplumsal dayanışma, emek merkezli bir siyasal hat ve eşitlik temelli kamusal politikalar kaçınılmaz hale gelmiştir.