AB’nin “yeşil dönüşüm” politikaları, çevresel yüklerin Türkiye gibi geç kapitalistleşen ülkelere aktarılması üzerine kurulu bir çevresel adaletsizlik rejimini derinleştiriyor. 2018’den bu yana AB’nin en fazla atık ihraç ettiği ülke Türkiye.
Atığın metalaşması: Kriz değil, piyasa
Türkiye, 1990’ların sonunda atık ithalatına karşı çeşitli yasal önlemler geliştirmeye çalışsa da 2000’li yıllarla birlikte atığı çevresel bir yükten çok ekonomik bir fırsat alanı olarak değerlendirmeye başladı. 1980’lerin sonlarında Karadeniz’e vuran zehirli variller kamuoyunda infial yaratırken, 2000’lere gelindiğinde devletin politika belgelerinde “atık” artık sermaye birikim döngüsünün bir parçasıydı.
2006 tarihli Çevre Kanunu değişikliğiyle atık ithalatı yasal bir ekonomik faaliyet alanı haline geldi. Tehlikeli atıkların ithalatı yasaklansa da “tehlikeli olmayan atıklar” için geniş bir ticaret kapısı açıldı. Bu dönüşüm, Türkiye’nin çevre koruma perspektifinden uzaklaşarak neoliberal piyasa mantığıyla hareket etmeye başladığının en net göstergelerinden biri oldu.
Çin’in kararı, Avrupa’nın tercihi, Türkiye’nin yükü
2017 sonunda Çin’in plastik atık ithalatını yasaklamasıyla AB ülkeleri atık rotasını Türkiye’ye çevirdi. 2016’da 4 bin ton olan plastik atık ithalatı, 2018’de 33 bin tona, 2019’da 48 bin 500 tona yükseldi. Böylece Türkiye, AB’nin en fazla plastik atık ihraç ettiği ülke haline geldi.
İngiltere, Almanya, Belçika, İtalya ve Fransa bu ihracatta başı çekti. Aynı dönemde İzmir, İstanbul ve Adana’da yasa dışı atık depolama vakaları kamuoyuna yansıdı. Bu durum, atık ticaretinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ciddi bir çevre suçu haline geldiğini gösterdi.
Yasağa kısa ömür, sermayeye uzun koridor
Toplumsal baskılar sonucu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2021’de polietilen plastik ithalatını yasaklasa da bu karar yalnızca sekiz gün sürdü. Bakanlık, sermaye çevrelerinin baskısıyla yasağı geri çekti. Bu adım, çevre politikalarının sermaye çıkarları karşısında nasıl esnetildiğinin çarpıcı bir örneği olarak kayda geçti.
Benzer şekilde, atık ithalat kotasının düşürülmesi ya da bazı denetim mekanizmalarının getirilmesi, sorunun köklü çözümünü sağlamadı. Türkiye hâlâ AB’nin çevresel yükünü taşıyan ülkelerin başında geliyor.
Avrupa “yeşilleniyor”, Türkiye kirleniyor
2022 Eurostat verilerine göre Türkiye, AB’den 319 bin ton geri dönüştürülebilir plastik atık ithal etti. Bu rakam, AB’nin çevresel yüklerini kendi sınırlarının dışına taşıyarak “yeşil dönüşüm” hedeflerini çevresel adaletsizlik üzerine kurduğunu açıkça gösteriyor. Avrupa Parlamentosu 2023’te bu ihracatı 4 yıl içinde aşamalı olarak durdurma kararı alsa da bu süre boyunca Türkiye ve benzeri ülkeler atık ithalatına maruz kalmaya devam edecek.
Bu tablo, Avrupa’nın çevresel maliyetlerini Güney’e yüklediği klasik bir çevresel sömürü modelini yansıtıyor. Türkiye’nin bu yapıda üstlendiği rol ise, neoliberal dönüşümle birlikte çevresel egemenliğini kademeli olarak yitirmiş bir “atık ekonomisi” pozisyonu.
Çevre adaletsizliği derinleşiyor
Bugün Türkiye, küresel atık ticaretinde yalnızca bir “hedef ülke” değil, aynı zamanda çevresel maliyetlerin sessizce taşındığı bir coğrafya konumunda. AB’nin çevresel regülasyonları kendi yurttaşlarını korurken, bu yük Türkiye’nin kıyılarına, topraklarına ve havasına taşınıyor.
Neoliberal ekonomi politikaları, çevreyi bir korunması gereken kamusal alan olmaktan çıkarıp sermaye birikim araçlarından birine dönüştürmüş durumda. Bu durum, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda sınıfsal ve siyasal bir mesele haline geliyor.
- NHY / BirGün, Greenpeace Türkiye, Eurostat (2020–2023), BBC News Türkçe, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Resmi Gazete