Cambridge Üniversitesi tarihçisi Emily Chung’un son çalışması, Friedrich Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı eserindeki sınıf ayrımı betimlemelerinin “abartılı” olduğunu öne sürüyor. Ancak bu iddia, sınıf farklarının derinliğini flulaştıran, kapitalizmin mekânsal adaletsizliğini yumuşatan bir tarih okuması olarak da değerlendiriliyor.
“Manchester’ın sınıfsal haritası” yeniden çiziliyor
Cambridge Üniversitesi tarihçisi Emily Chung, The Historical Journal’da yayımlanan araştırmasında, Engels’in Viktorya dönemi Manchester’ında “sert biçimde ayrışmış” sınıfsal yapılar bulunduğu yönündeki iddiasına itiraz ediyor. Chung’un, 1851 yılı sayım verileri, haritalar ve ticari rehberleri kullanarak yürüttüğü çalışmaya göre, dönemin “yoksul mahalleleri” olarak bilinen bölgelerde dahi zengin doktorlar, mühendisler ve tüccarların da yaşadığı tespit edilmiş.
Araştırmacıya göre, Manchester sanıldığı kadar keskin bir biçimde “zengin ve yoksul” mahallelere ayrılmamıştı. Chung, The Guardian’a verdiği demeçte, “Engels yanılmış demem doğru olmaz ama açıkça abartmış ve yaratıcı özgürlükler kullanmış” diyor.
“Yoksulluğu paylaşmak” mı, yoksa “mekânsal çaresizlik” mi?
Chung’un çalışması, “farklı sınıflar aynı sokakta yaşıyordu” sonucuna vararak sınıfsal heterojenliğe dikkat çekiyor. Ancak bu tespit, sosyoekonomik yapının niteliğini değiştirmiyor. Nitekim dönemin işçileri günde 12 saat, haftada 6 gün çalışan, çoğu zaman yoksulluk sınırının altında yaşayan kitlelerdi. Aynı binada bir doktorun ya da küçük bir esnafın bulunması, üretim araçlarının kimin elinde olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Engels’in “Manchester işçi sınıfı” tahlili, sadece mekânsal ayrışmayı değil, toplumsal yabancılaşma, sömürü ilişkileri ve insan onurunun sermaye tarafından sistematik biçimde aşındırılmasını merkeze alıyordu. Bu yönüyle Chung’un analizi, sınıf mücadelesinin maddi temellerini görmezden gelen bir “mekânsal revizyon” riskini barındırıyor.
Engels’i yanlış okumak: Sınıf, mekân değil ilişkidir
Engels’in 1844 tarihli klasik eseri İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Manchester’ı yalnızca bir şehir olarak değil, kapitalizmin erken dönem laboratuvarı olarak ele alır. “İşçilerin evleriyle fabrikalar arasındaki duvar kadar kalın bir toplumsal uçurum” vurgusu, bir mimari değil, bir üretim ilişkisi metaforudur.
Bu açıdan bakıldığında, farklı sınıfların aynı binada yaşamış olması Engels’in gözlemini çürütmez. Aksine, kapitalizmin eşitsizliği “komşuluk içinde bile derinleştirme” becerisini ortaya koyar. Chung’un bulguları, Engels’i “yanılmış” göstermek yerine, sömürünün mekânsal değil yapısal karakterini daha da belirginleştiriyor olabilir.
Tarihsel revizyon mu, sınıf körlüğü mü?
Eleştirmenler, Chung’un çalışmasının “akademik olarak değerli ama politik olarak steril” bir revizyon örneği olduğunu savunuyor. Sınıfların “bir aradalığı” vurgusu, toplumsal çelişkilerin görünürlüğünü azaltırken, kapitalizmin “doğal” ve “kaçınılmaz” bir sistem olarak yeniden üretilmesine hizmet edebiliyor.
Bugün küresel ölçekte büyüyen gelir uçurumu, işçi sınıfının prekarya koşullarında sürüklenmesi ve kentsel yoksulluğun artışı düşünüldüğünde, Engels’in 180 yıl önceki tespitleri hâlâ sarsıcı bir biçimde geçerli.
Engels’i değil, eşitsizliği yeniden okumak gerekiyor
Chung’un çalışması, Engels’in tarihsel anlatısına yeni bir veri katıyor; ancak bu veriler, sınıf ayrımını ortadan kaldırmıyor. Aksine, farklı sınıfların aynı çatı altında bile eşitsiz koşullar içinde yaşadığını gösteriyor. Engels’in “bir aradalığın içinde bile bölünmüşlük” vurgusu, bugünün kentlerine bakıldığında hâlâ yankılanıyor.
Kaynaklar:
- Emily Chung, The Historical Journal, Cambridge University Press, 2025.
- The Guardian, “Engels exaggerated class divides in Victorian Britain, study finds”, Ekim 2025.
- Friedrich Engels, The Condition of the Working-Class in England (1844).