Kayseri’de Erciyes Üniversitesi öğrencisi Meliha Keskin, boşandığı erkek tarafından üniversite girişinde pompalı tüfekle vurularak öldürüldü. Katil, “Namusumu temizledim” diye bağırdı. Olayın ardından üniversite yönetimi “Eğitim faaliyetleri aksamadan sürecek” açıklaması yaptı. Türkiye, bir kez daha kadınların yaşam hakkının “namus” adı altında gasp edilmesine tanık oldu.
Kampüsün Kapısında Silah Sesleri
Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi öğrencisi Meliha Keskin, 23 Ekim sabahı dersine gitmek üzere geldiği fakülte binasının öğrenci girişinde boşandığı erkek F.K. tarafından pompalı tüfekle vuruldu.
Görgü tanıklarına göre saldırgan, tetiğe bastıktan sonra “Namusumu temizledim” diye bağırdı.
Çevredekilerin ihbarı üzerine olay yerine gelen sağlık ekipleri, ağır yaralanan Keskin’i Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırdı. Ancak genç kadın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Fail, olay yerinden kaçmaya çalışırken yaklaşık 800 metre ileride polis ekiplerince silahıyla birlikte yakalandı.
Keskin’in cansız bedeni, Kayseri Devlet Hastanesi morguna kaldırılırken, fakülte binası tahliye edildi ve çevresinde geniş güvenlik önlemleri alındı.
Bir Kadının Ardından: Sessizliğin Kurumsal Hali
Olayın hemen ardından Erciyes Üniversitesi yönetimi, öğrencilere gönderdiği kısa mesajda, saldırının “kampüsün genel güvenliğini etkilemediğini” belirterek, “Eğitim faaliyetlerimiz planlandığı şekilde aksamadan devam etmektedir” ifadelerini kullandı.
Bu açıklama, hem öğrenciler hem de kamuoyunda büyük tepki topladı. Kadın örgütleri, öğrenciler ve akademisyenler, üniversite yönetiminin bir öğrencisinin ölümüne “idari bir aksaklık” olarak yaklaşmasını eleştirerek, açıklamayı duyarsızlık ve kurumsal inkârın örneği olarak nitelendirdi.
‘Namus’ Söyleminin Ölümcül Dili
F.K.’nın cinayeti işlerken sarf ettiği “Namusumu temizledim” sözleri, Türkiye’de her yıl onlarca kadının canına mal olan patriyarkal şiddet söyleminin yeniden sahneye çıkışıydı.
Bu söylem, yalnızca bireysel bir cinnetin değil; kültürel, dinsel ve toplumsal bir tahakküm sisteminin dışavurumu. Kadın bedeninin, erkek egemen toplum tarafından “namusun taşıyıcısı” olarak görülmesi, şiddeti meşrulaştıran en derin ideolojik zemini oluşturuyor.
Meliha Keskin’in öldürülmesi, yalnızca bir kadının yaşamının elinden alınması değil; üniversite kapısında, kamusal bir alanda, kadın özgürlüğünün hedef alınmasıdır.
Adalet, Vicdan ve Dayanışma Çağrısı
Olayın ardından Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önünde öğrenciler, akademisyenler ve kadın örgütleri tarafından eylem çağrısı yapıldı.
Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Tüm ERÜ öğrencilerini, akademisyenlerini ve çalışanlarını adalet, vicdan ve dayanışma için bir araya gelmeye çağırıyoruz. Bir kişi daha eksilmesin diye, sen de orada ol.”
Eylemin 24 Ekim saat 11.00’de fakülte önünde gerçekleştirileceği duyuruldu.
Kadın örgütleri, yalnızca failin değil; bu cinayeti mümkün kılan kurumsal sessizlik zincirinin de sorgulanması gerektiğini vurguladı.
Susturulmuş Hayatlar, Sistematik Şiddet
Meliha Keskin’in ölümü, Türkiye’de kadın cinayetlerinin yalnızca “aile içi mesele” değil; toplumsal bir kriz olduğunun altını bir kez daha çizdi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2024’te en az 285 kadın erkekler tarafından öldürüldü; bunların önemli bir bölümü, “namus”, “kıskançlık” ya da “boşanma” bahanesiyle işlendi.
Her bir vaka, ataerkil şiddetin bireysel değil, devletin ve toplumun ortak ihmaliyle büyüyen yapısal bir olgu olduğunu hatırlatıyor.
Ve her defasında, kurumsal açıklamalar, “faillerin cezalandırılacağı” vaatleri, kamusal sessizlikle birbirini tamamlıyor.
- NHY / Artı Gerçek, BirGün, DHA