Bir çağın gerileyişi, her zaman tank sesleriyle başlamaz. Bazen sessizce, bir yasanın içine gizlenir. Bazen bir kürtaj hakkının kısıtlanmasıyla, bazen de bir mahkeme kararının iptaliyle. Kadınların yüzyıllar boyunca adım adım kazandığı hakların bugün, dünyanın dört bir yanında sistematik biçimde geri çekilmesine tanık oluyoruz. Bu yalnızca bir “tesadüf” değil; ideolojik, dini ve politik bir koordinasyonun ürünü.
Gerilemenin Küresel Haritası
Uluslararası Equal Measures 2030 koalisyonunun 2024 raporuna göre, 2019’dan bu yana ülkelerin neredeyse yüzde 40’ı toplumsal cinsiyet eşitliği alanında geriledi ya da yerinde saydı. Kadınların eğitim, sağlık, ekonomik temsil ve siyasi katılım alanlarında elde ettiği kazanımlar birçok yerde geri alınıyor.
Bu tablo, yalnızca Taliban’ın yeniden dayattığı şeriat yasalarıyla ya da İran’daki “ahlak polisi”yle açıklanamaz. Aynı zamanda Macaristan’da kürtaj yasalarının sertleşmesiyle, ABD’de Roe v. Wade kararının kaldırılmasıyla, Fransa ve İtalya’da aşırı sağın “aile kutsiyeti” söylemleriyle de tamamlanıyor. Farklı dillerde, farklı biçimlerde, ama aynı ataerkil mantığın gölgesinde…
Dinin Gölgesinde Yeniden İnşa Edilen Patriyarka
Kadın bedeni, tarih boyunca yalnızca biyolojik değil; ideolojik bir savaş alanı oldu. Bugün bu savaş, “inanç”, “aile” ve “ahlak” kisvesi altında yeniden yürütülüyor. Dini ideolojiler, otoriter siyasetle birleştiğinde kadın bedeni, bir kez daha ulusun ve iktidarın sınır taşı haline geliyor.
İran’da örtü bir iman meselesi olmaktan çıkıp devletin bekasıyla özdeşleşiyor; Türkiye’de annelik kutsanırken kadın emeği görünmezleştiriliyor; ABD’de “Tanrı’nın iradesi” bahanesiyle kadınların doğurganlığı denetleniyor. Bu örnekler, farklı coğrafyalarda aynı doktrinin yankısı: Kadın, erkek iktidarının ahlaki laboratuvarı olarak konumlanıyor.
Otoriterleşme ve Kadın Düşmanlığı: Aynı Damarın Akışı
Otoriterleşme yalnızca muhalefeti bastırmakla kalmaz; toplumsal cinsiyet ilişkilerini de yeniden şekillendirir. Çünkü otoriter rejimler, kadını her zaman “itaat” metaforunun merkezine yerleştirir. Kadınların özgürleşmesi, bu rejimler için yalnızca bir hak talebi değil, aynı zamanda bir tehdit algısıdır.
Bu nedenle otoriterliğin yükseldiği her yerde, kadın düşmanlığı da eşzamanlı yükselir: Polonya’da kürtaj yasağı, Rusya’da “aile içi şiddet”in suç olmaktan çıkarılması, Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, aynı çizginin farklı duraklarıdır.
Kadınların kamusal alanda varlığı, yalnızca “eşitlik” anlamına gelmez; iktidarın mutlaklığını sorgulama kapasitesi taşır. İşte bu yüzden otoriter zihniyet, “dindarlık”, “ulusal değerler” ve “aile yapısı” gibi kavramları seferber ederek kadınların özgürlüğünü siyasal denetimin parçasına dönüştürür.
Küresel Revanşizm: Kadına Karşı İdeolojik Bir İttifak
Violaine de Filippis-Abate’nin La Résistance écarlate (Kırmızı Direniş) adlı kitabında vurguladığı gibi, bu geri tepme farklı ideolojiler arasında görünmeyen bir ortaklık yaratıyor: “Teknolojik liberalizm, kimlikçi popülizm, otoriter muhafazakârlık ve dini aşırılık.”
Hepsi farklı dillerde konuşuyor ama aynı düşünceye hizmet ediyor: Kadınların özgürleşmesi, erkek iktidarının krizi anlamına geliyor. Bu nedenle kadınlar yalnızca haklarını değil, varlıklarının meşruiyetini de yeniden savunmak zorunda kalıyorlar.
Kadın bedeni üzerinde kurulan denetim, yalnızca cinsiyet eşitsizliğinin değil; otoriterliğin, milliyetçiliğin ve dini dogmatizmin de en temel ortak zemini. Bu zeminde erkek iktidarı, kendini “ahlak”, “gelenek” ve “ilahi düzen” üzerinden yeniden üretirken, kadınlar her gün görünmez bir savaşın içinde kalıyor.
Yeni Direnişin Dili
Bugün, Margaret Atwood’un distopyasında yer alan slogan yeniden anlam kazanıyor: “Nolite te bastardes carborundorum” — “Pisliklerin sizi ezmesine izin vermeyin.”
Bu, yalnızca bir edebi sembol değil, küresel bir çağrıdır: Kadın haklarının gerileyişi, insanlığın vicdanının gerileyişidir.
Direniş artık yalnızca feminist hareketlerin değil, demokrasiye, laikliğe ve özgür düşünceye inanan herkesin sorumluluğudur. Çünkü kadınların özgürlüğü, toplumların özgürlüğüyle aynı çizgide ilerler — ya birlikte yükseliriz, ya birlikte düşeriz.
Kaynaklar:
- Violaine de Filippis-Abate, La Résistance écarlate. Les femmes face au nouveau backlash, Payot, 2024.
- Equal Measures 2030, Gender Equality Index Report 2024.
- Le Monde, “Comment faire face à la contre-offensive mondiale sur les droits des femmes?”, 2024.