Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyumun en önemli gerekçesi çöktü. DEM Partili Ahmet Türk, “örgüt propagandası” iddiasıyla yargılandığı davada beraat etti. Mahkeme, söz konusu ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna hükmetti. Karar, kayyum rejiminin siyasi zeminini bir kez daha tartışmaya açtı.
Mahkeme: İfade Özgürlüğü Sınırları İçinde
Ankara 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, Ahmet Türk hakkında 2022 yılında açılan davada “suçun unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle beraat kararı verdi. Dava, Türk’ün 28 Mart 2011’de Siirt’te yaptığı bir konuşmada geçen “Kürdistan’ın şehirleri, köyleri, ilçeleri için halk ayaktadır. Kahraman şehitler için bugün burada toplanmışlar…” ifadeleri nedeniyle açılmıştı.
Mahkeme heyeti, açıklamanın “ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceğine” hükmetti. Böylece Türk’ün sözlerinin örgüt propagandası oluşturmadığı yargı kararıyla tescillendi.
Kayyum Atamasına Gerekçe Gösterilen Dava Çöktü
Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne 4 Kasım 2024’te üçüncü kez kayyum atanırken, İçişleri Bakanlığı bu davayı dayanak olarak göstermişti. Kararın ardından, kayyum uygulamalarının hukuki değil, siyasi bir tercih olduğu bir kez daha gözler önüne serildi.
Ahmet Türk’ün görevden alınmasıyla birlikte Mardin halkının seçme iradesi üçüncü kez askıya alınmış; yerel demokrasi, bir kez daha merkezi otoritenin vesayet politikaları altında ezilmişti. Şimdi ise, kayyumun “hukuki zemini” olarak gösterilen dosya mahkeme tarafından hükümsüz kılındı.
Bir Hafızanın Direnci: Türk’ün Siyasal Yolculuğu
Ahmet Türk, Türkiye siyasetinde sadece bir belediye başkanı değil; Kürt siyasal hareketinin hafızasında sürekliliğin, barış arayışının ve direncin sembolü olarak görülüyor.
Yıllar boyunca hakkında açılan davalar, görevden almalar ve tutuklamalar, bir siyasetçiden öte, bir toplumun susturulmak istenen hafızasına yönelmişti.
Bugün verilen beraat kararı, bu hafızanın bir parçasının yeniden görünür olmasını sağlıyor. Ancak aynı zamanda, hukukla siyasetin iç içe geçtiği bir dönemde, adaletin ne kadar geciktiğini de gösteriyor.
Kayyum Politikaları ve Demokratik Erozyon
Kayyum uygulamaları, yalnızca yerel yönetimlere müdahale değil; Türkiye’de demokratik temsilin içini boşaltan sistematik bir rejim pratiği olarak değerlendiriliyor.
Bir belediye başkanının yargılandığı davadan beraat etmesi, ona dayalı bir kayyumun meşruiyetini ortadan kaldırmakla kalmıyor; Türkiye’de hukukun araçsallaştırılmasına dair güçlü bir örnek sunuyor.
Bu karar, önümüzdeki dönemde hem yerel yönetimlerdeki vesayet anlayışının hem de ifade özgürlüğü davalarının yeniden tartışılmasına yol açacak gibi görünüyor.
Çöken Gerekçe, Süren Vesayet
Ahmet Türk’ün beraati, “suçun unsurları oluşmadı” tespitiyle kayyum atamasının temelini çökertse de, Türkiye’de seçme-seçilme hakkının fiilen askıya alınmasına neden olan uygulamaların ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.
Bu karar, bir “hukuki düzeltme” olmanın ötesinde, devletin kendi kurduğu meşruiyet anlatısının çözülüşünü de işaret ediyor.
NHY / ANKA Haber Ajansı, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi karar metni, İçişleri Bakanlığı Kayyum Atama Gerekçesi (2024)