Tarih, çoğu kez ölümsüzlerin değil, ölümlülerin korkularıyla yazılır. Antik Pers İmparatorluğu’nun “Ölümsüzleri” (her biri yerini bir diğeriyle dolduran 10 bin savaşçı) yalnızca bir askeri birim değil, iktidarın sürekliliğini temsil eden bir mit inşa ettiler. Bugün bu mit, güç ve sadakatin nasıl ebedileştirildiğine dair hâlâ çok şey söylüyor.
İktidarın Bedenleşmiş Biçimi: Ölümsüzlük İdeali
M.Ö. 6. yüzyılda Büyük Kiros’un kurduğu Ahameniş İmparatorluğu, genişleme kadar süreklilik sorunuyla da yüzleşti. Her yeni fetih, iktidarın meşruiyetini yeniden üretme ihtiyacını doğuruyordu. Bu noktada “Ölümsüzler” devreye girdi: Her biri aynı sayıda tutulan, biri ölür ölmez yerini bir başkasının aldığı 10 bin asker.
Antik tarihçi Herodotos’un “athánatoi” diye andığı bu birlik, yalnızca askeri bir güç değil, iktidarın ölümsüzlük arzusunun cisimleşmiş haliydi. Devletin varlığını süreklilik üzerinden meşrulaştırması, bireyin feda edilebilir olduğu fikrini daimi kıldı.
Disiplinin ve Sadakatin Siyaseti
Ölümsüzler’in gücü, zırhlarının kalınlığından değil, disiplinin mutlaklığından geliyordu.
Pers saray kültüründe sadakat, politik bir silah gibiydi: askerlerin bedeni, imparatorun iktidarının uzantısıydı. Onlara “ölümsüz” denmesi, aslında bireysel kimliğin ortadan kalktığını ve yerini kurumsal bir varlığa bıraktığını ima ediyordu.
Her biri kendi yerini dolduracak bir başkasıyla değiştirildiğinde, insan, bir kavramın, bir düzenin parçası haline gelir. Bu da iktidarın en kadim formülünü oluşturur: sürekliliğin bedeli, bireyselliğin silinmesidir.
Kültürel Hafızada Ölümsüzlük: Bir Efsanenin Direnci
Herodotos’un anlatımıyla Avrupa hafızasına kazınan “Ölümsüzler”, zamanla yalnızca Pers ordusunun değil, Doğu’ya dair Batılı imgelemin de bir parçası oldu.
“300” gibi modern popüler kültür ürünlerinde, bu birlikler “karanlık, ezici, mistik güçler” olarak sunulurken, Doğu’nun disiplin ve sadakat anlayışı “bireysiz şiddet” olarak kodlandı.
Oysa bu temsil, yalnızca tarihsel değil, ideolojik bir tercihti. Batı’nın “özgür birey” mitine karşılık, Doğu’nun “itaat eden topluluğu” sahneleniyordu. Bu da tarihsel ölümsüzlüğün, politik bir ötekileştirme aracına dönüşmesiydi.
İmparatorluğun Sonu, Efsanenin Devamı
M.Ö. 331’de Gaugamela Savaşı’yla birlikte Ahameniş İmparatorluğu çöktü, ancak “Ölümsüzler” unutulmadı.
Ardından gelen Sasani dönemi ordularında bile benzer bir birlik — “Pushtigban” — ortaya çıktı.
Bu, askeri değil sembolik bir devamlılıktı: iktidar ölür ama onun ritüelleri yaşar.
Tıpkı modern devletlerin “sürekli ordu” ideali gibi, bu miras da gücün bedensizleşmesini, “devletin ebediliği” mitini besledi.
Bugün “ölümsüz” hiçbir ordu yok, ama iktidar hâlâ aynı yanılsamayla varlığını sürdürüyor:
İnsan ölür, ama yapı kalır. Asker gider, ama sistem yerinde durur.
Pers Ölümsüzleri’nin hikâyesi, yalnızca tarih öncesi bir destan değil; iktidarın kendini ebedileştirme arzusunun ilk simgesidir.
Gerçek ölümsüzlük, ölümlülerin yerine yenilerini koyabilen sistemin ta kendisidir.
Kaynaklar:
- Herodotus, Histories, Kitap VII
- Xenophon, Anabasis
- The Minneapolis Institute of Art, “Relief-carved Fragment from Persepolis”
- Adamson, P. (2016). Philosophy in the Islamic World
- Briant, P. (2002). From Cyrus to Alexander: A History of the Persian Empire



















