Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde polisin düzenlediği operasyon, “suçla mücadele” söyleminin arkasına gizlenen bir devlet şiddeti tablosuna dönüştü. Favela mahallelerinde onlarca sivilin yaşamını yitirdiği katliam, Brezilya’da güvenlik politikalarının meşruiyetini bir kez daha sorgulatıyor.
Devletin “Uyuşturucu Terörizmi” Söylemi ve Kanlı Gerçek
DW Türkçe’nin aktardığına göre, Rio eyaletine bağlı Alemao favela mahallesinde Salı günü gerçekleştirilen polis operasyonu, Brezilya tarihinin en kanlılarından biri olarak kayıtlara geçti. Kızıl Komando (Comando Vermelho) adlı suç örgütüne yönelik baskın sırasında polisle zanlılar arasında saatlerce süren çatışmalar yaşandı.
Resmî olmayan kaynaklara göre en az 132 kişi hayatını kaybetti, dört polis memuru da ölenler arasında. Mahalle sakinleri, cesetleri elleriyle toplayarak ana caddede yan yana dizdi; bu manzara, devletin “güvenlik” adı altında yürüttüğü şiddetin sembolü haline geldi.
Rio Eyalet Valisi Claudio Castro, operasyonu “uyuşturucu terörizmine karşı savaş” olarak niteledi. Ancak bu söylem, ABD’nin Latin Amerika’ya yönelik militarist “uyuşturucuyla savaş” stratejisini hatırlatıyor; suçla mücadele gerekçesiyle yoksul mahallelere yönelen polis gücü, aslında toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor.
Favela’da Yaşam ve Ölüm Arasında: “Katliamdan Başka Sözcük Yok”
İnsan hakları savunucusu Raull Santiago, olay yerinde gördüklerini “infaz edilmiş insanlar” sözleriyle tarif etti. “Sırtından, kafasından vurulmuş, hatta bıçaklanmış cesetler vardı. Bu düzeyde bir vahşet, başka türlü adlandırılamaz” dedi.
Uluslararası Af Örgütü, “Hiçbir valinin insan katliamı emri verme hakkı yoktur” diyerek tepki gösterdi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk ise, “Yüksek ölü sayısı, bu tür operasyonların yürütülme biçimini sorgulatıyor” açıklamasında bulundu.
Brezilya Yüksek Mahkemesi, valilikten açıklama talep etti. Zira mahkeme, 2019’da benzer biçimde çok sayıda sivilin öldüğü polis operasyonları sonrası favela baskınlarını sınırlamıştı. Ancak görünüşe göre, devletin “güvenlik” refleksi hukuk kararlarından daha güçlü işliyor.
Devlet Başkanından Destek, Toplumdan Travma
Devlet Başkanı Lula da Silva, polisin eylemini “koordineli bir suçla mücadele” operasyonu olarak savundu. Ancak Rio’daki gerçek, neredeyse bir iç savaş tablosuna dönüştü.
Operasyona 2 bin 500 polis, iki helikopter ve onlarca zırhlı araç katıldı. Şüpheliler barikatlar kurdu, araçları ateşe verdi, İHA’lardan patlayıcılar fırlattı. Arada kalan siviller içinse, evleri “çatışma alanı”na dönüştü.
100’den fazla otobüs hattı güzergâh değiştirdi, üniversiteler dersleri iptal etti. Yaklaşık 280 bin kişinin yaşadığı bir bölge, bir gecede “olağanüstü hâl” bölgesine dönüştü.
Güvenlik Politikalarının Bedeli: Her Gün 17 Kişi
DW Türkçe’nin aktardığı verilere göre, Brezilya’da polis geçen yıl 6 bin 243 kişiyi öldürdü — yani her gün ortalama 17 kişi. Bu sayı, dünyanın en yüksek polis kaynaklı ölüm oranlarından biri.
Karşılaştırmak gerekirse, aynı yıl ABD polisi 1.378, Almanya polisi ise yalnızca 22 kişinin ölümünden sorumlu tutuldu. Ancak Latin Amerika’daki “favela operasyonları”, artık yalnızca polis müdahalesi değil; yoksul nüfusa karşı yürütülen sürekli bir iç güvenlik savaşı niteliği taşıyor.
Sosyologların da belirttiği gibi, favela mahalleleri yalnızca suçun değil, aynı zamanda yoksulluğun, dışlanmışlığın ve devletin yokluğunun mekânı. Polis oraya yalnızca baskın için giriyor; adalet, eğitim, sağlık ya da temsil için değil.
Bir Katliamın Ardından: Adaletin Adresi Neresi?
Rio’nun sokaklarında dizili bedenler, yalnızca bir suç operasyonunun sonucu değil; Brezilya’nın toplumsal yapısının aynası.
“Suçla mücadele” adı altında yürütülen bu şiddet, yoksul mahallelerin üzerine çöküyor. Her operasyon, polisle halk arasındaki güveni biraz daha yok ediyor.
Bu ölümlerin ardından sormak gerekiyor:
Bir devlet, yurttaşlarını korumak yerine, onlara savaş açtığında artık hangi meşruiyete dayanır?
Ve o meşruiyet, kaç ceset üzerinden yükselecek?
- NHY / DW Türkçe, AFP, AP, Reuters, dpa











