Erdoğan’dan Yeni “Nüfus Seferberliği” Çağrısı: “Niye 4 Olmasın, 5 Olmasın?”

Cumhurbaşkanı, düşen nüfus artış hızını “intihar” olarak nitelendirdi. Ancak yoksullaşmanın ve gençlerin geçim kaygısının hızla arttığı bir ülkede bu çağrının karşılık bulup bulamayacağı tartışmalı.

“Aile Yılı”nda Yeni Hedef: En Az 4, Mümkünse 5 Çocuk

Azerbaycan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, uzun yıllardır sürdürdüğü “en az üç çocuk” söylemini bir adım ileri taşıyarak, “Niye 4 olmasın, 5 olmasın?” dedi. Türkiye’nin nüfus artış hızının 1,7 seviyesine düştüğünü belirten Erdoğan, bu durumu “intihar” olarak nitelendirdi.

Erdoğan, “Boşuna ‘en az 3 çocuk’ demiyoruz. Bunu hızlandıralım” çağrısıyla, 2008’den bu yana sürdürdüğü “doğurganlık merkezli aile politikalarını” yeniden gündeme taşıdı. Cumhurbaşkanı ayrıca, “Aile kurumu güçlü olan toplumlar kuvvet kazanır” ifadelerini kullanarak LGBTİ+ bireyleri hedef aldı:

“Aile Yılı içerisinde bizim için en önemli husus ailenin işlevini korumak. Biz LGBT gibi sapkınlıklara asla imkan vermeyiz.”

Ekonomik Gerçekler: Yoksullaşan Haneler, Ulaşılamayan Gelecek

Erdoğan’ın “nüfus seferberliği” çağrısı, Türkiye’de gelir dağılımının hızla bozulduğu ve yoksullaşmanın nüfus artışından çok daha hızlı seyrettiği bir dönemde geldi. TÜİK verilerine göre hanehalkı borçluluğu artarken, yeni evli çiftlerin çocuk sahibi olma oranı son 10 yılda dramatik biçimde düştü.

Sosyal politikalar uzmanları, hükümetin “en az üç çocuk” yaklaşımını, “demografik mühendislik” ve ucuz işgücü politikası” olarak nitelendiriyor. Emek yoğun sektörlerde genç nüfusu yeniden üretme amacıyla yürütülen bu strateji, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da ciddi eleştiriler alıyor.

Ekonomistlere göre, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, kiraların ve temel gıda fiyatlarının hızla arttığı bir ülkede “4 ya da 5 çocuk” çağrısı, sosyal gerçeklikten kopuk bir politik retorik olmaktan öteye gidemiyor.

Aile Politikaları: İdeolojik Çerçevede Demografik Müdahale

Erdoğan’ın 8 Mart 2008’de Urfa’da kadınlara seslenerek ilk kez dile getirdiği “en az 3 çocuk” çağrısı, yıllar içinde bir devlet politikasına dönüştü. Bu politika, “dinamik nüfus” söylemi altında kadının kamusal alandaki rolünü daraltan, aileyi ekonomik dayanıklılığın aracı haline getiren bir ideolojik yön taşıyor.

Sosyologlar, bu yaklaşımın aileyi yalnızca nüfus üretim birimi olarak gördüğüne dikkat çekiyor. Kadın istihdam oranının Avrupa ortalamasının çok altında olduğu Türkiye’de, doğurganlık teşviki, aynı zamanda kadın emeğinin ev içine hapsedilmesi anlamına geliyor.

Gerçek Sorular: Kim 4 Çocuk Büyütecek?

Bugün Türkiye’de genç çiftler, geçim sıkıntısı nedeniyle evlenmeyi ya da çocuk sahibi olmayı erteliyor. Barınma krizi, işsizlik, düşük ücretler ve bakım hizmetlerinin yetersizliği, çocuk sahibi olmayı bir “lüks” haline getiriyor.

Erdoğan’ın “4-5 çocuk” çağrısının yankısı bu nedenle toplumsal bir çelişkiyi açığa çıkarıyor:
Bir yanda aileyi “milli bekânın temeli” olarak gören ideolojik bir iktidar söylemi, diğer yanda yoksulluğun kıskacında yaşayan milyonlarca hane.

Erdoğan’ın “intihar” olarak nitelendirdiği düşük doğurganlık oranı, aslında ekonomik ve sosyal güvencesizliğin bir sonucu. İnsanlar çocuk yapmıyor çünkü geleceğe dair umutları yok.
Nüfus artışı değil, adalet, gelir dağılımı ve yaşam kalitesi artmadıkça bu çağrıların karşılığı olmayacak.


  • NHY / Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan dönüşü uçak açıklamaları, TÜİK, “Doğurganlık İstatistikleri 2024”, DİSK-AR, Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG), “Aile Politikalarının Toplumsal Cinsiyet Etkileri” Raporu