Türkiye siyasetinde bazı mekânlar vardır ki, oraya dair her fısıltı ülkenin kader tartışmalarını anında ateşler. İmralı Adası da bunlardan biridir. Bir hükümet yetkilisinin adı anıldığı anda, bir muhalefet liderinin oraya gidip gitmeyeceği konuşulduğu anda, gündem bükülür, siyasal bloklar yeniden hesaplanır, toplumsal fay hatları harekete geçer.
Bugünlerde tam da böyle bir eşikteyiz:
AKP, MHP ve DEM Parti ekseninde İmralı’ya dair yoğun bir trafik beklentisi;
CHP’nin ise “gidecek mi, gitmeyecek mi?” ikilemine sıkıştırılması…
Bu tabloyu sadece güncel bir taktik hamle olarak okumak eksik olur. Aslında çok daha derin bir siyasal mühendisliğin, uzun süredir kapalı kapılar ardında pişen bir stratejinin dışarıya yansıyan işaretleriyle karşı karşıyayız.
AKP Neden Israrlı?
AKP açısından İmralı dosyası, seçim-eksenli ve iktidar-süreklilikli bir “anahtar alan” olmaya devam ediyor.
Çünkü Türkiye’de Kürt seçmenin siyaseten belirleyiciliği artık herkesin kabul ettiği yapısal bir gerçek.
2013–2015 çözüm süreci, AKP’nin bu gerçeğin farkında olduğunu ve gerektiğinde esneyebildiğini göstermişti. Bugün ise:
- Ekonomik krizle yıpranan taban,
- Büyükşehirlerde gerileyen oylar,
- MHP ile kurulan ittifakın sınırlayıcı etkisi,
- Kürt seçmenin ağırlığını CHP’ye doğru kaydırması
AKP’yi yeniden “köprü arayışına” itiyor.
Bu köprünün adı açıkça verilmiyor ama herkes biliyor: İmralı.
Erdoğan’ın burada “ısrarı”, aslında devlet aklı ile parti çıkarının tekrar kesiştiği bir noktaya işaret ediyor. Bir tür “kontrollü normalleşme” girişimi… Hem Kürt seçmene yeniden dokunma; hem MHP’yi tamamen küstürmeden süreci yönetme; hem de DEM Parti’yi belirli bir çerçeve içinde tutma çabası.
Peki MHP ve Bahçeli Neden Bu Kadar Israrcı?
İlk bakışta paradoks gibi görünse de, MHP’nin zaman zaman İmralı dosyasına dair “soğukkanlı” görüntü vermesi yeni değil. Bahçeli’nin kayyumlar, çözüm süreci, af tartışmaları gibi konularda kimi zaman sert, kimi zaman pragmatik davranabilmesi onun siyaset tarzının bir parçası.
Bugün:
- DEM Parti’yi siyaseten muhatap kabul etmeyen,
- Kürt meselesini güvenlik ekseninde tanımlayan,
- Ancak iktidar ortaklığı nedeniyle belirli esnemelere ihtiyaç duyan
bir MHP görüyoruz.
Bahçeli’nin “ada ziyareti olmazsa süreç olmaz” şeklindeki ısrarı, aslında iki yönlü işliyor:
- AKP üzerinde denetim:
Sürecin kendi bilgisi ve onayı dışında yürümemesini istiyor. - CHP’nin sıkıştırılması:
CHP adaya gitse tabanında sert bir kırılma yaşanacak;
gitmese Kürt seçmene açılma politikasında tökezleyecek.
Bu nedenle Bahçeli için İmralı konusu, hem iktidar içi güç denetimi hem de muhalefeti bölme fırsatı sunuyor.
DEM Parti Bu Tabloya Neden Dahil Ediliyor?
DEM Parti’nin masada olması, süreci meşrulaştıran siyasal unsur olarak kritik.
Onlar olmadan Kürt seçmenin geniş kesimlerine ulaşmak mümkün değil.
DEM Parti’nin dahil edilmesi:
- AKP için pragmatik bir hamle,
- MHP için kontrollü bir “zorunluluk”,
- Devlet için ise Kürt meselesinin yönetilebilirliğini koruma çabası.
Fakat asıl önemli olan şu:
DEM’in dahil edilmesi, CHP’nin dışarıda bırakılmasıyla anlam kazanıyor.
Çünkü CHP oraya dahil edilirse, yeni bir demokratikleşme hattı oluşur; bu da 2028’e giden yolda oy dengelerini tamamen değiştirir. İktidar bunu istemiyor.
CHP Neden Bu Kadar Stratejik Bir Yerde Sıkıştırılıyor?
CHP için İmralı konusu “siyasetin mayınlı arazisi”dir.
- Adaya gitse: Ulusalcı, Atatürkçü, devletçi seçmende büyük tepki doğar.
- Gitmese: Kürt seçmenin gözünde “yeni CHP söylemi” samimiyetsiz görünür.
İşte tam bu yüzden, iktidar cephesi CHP’nin kararını bir “kutuplaştırma ekseni” olarak yeniden ve yeniden sahneye taşıyor.
Bu, klasik bir siyasal sıkıştırma stratejisidir:
Rakibi iki yanlış seçenek arasında bırakmak.
Peki Bütün Bu Trafiğin Arkasındaki Büyük Soru Ne?
Türkiye yeni bir siyasal mutabakatın eşiğinde mi?
AKP–MHP–DEM ekseninde “kontrollü bir İmralı süreci” mi kurulmak isteniyor?
Bu üçlü bir “çözüm ittifakına” mı dönüşecek?
Henüz erken. Ama işaretler güçlü.
Çünkü:
- Ekonomik krizin yükü ağırlaştıkça iktidarın yeni bir hikâye ihtiyacı artıyor.
- Kürt seçmenin yöneldiği yeni adres (CHP) iktidarı rahatsız ediyor.
-
MHP, süreci kendi denetimi dışında gelişirse oy kaybı yaşayacağını biliyor.
-
DEM Parti ise, son yıllarda daraltılmış siyasal alanı genişletmek istiyor.
Bu dört faktör, İmralı dosyasını yeniden siyasetin merkezine taşıyor.
Sonuç: Ada Bir Sembolden Fazlası
İmralı’yı sadece bir ada olarak görmek, Türkiye siyasetinin son on yıllık hafızasını okumayı reddetmek olur.
Orası:
- Seçim stratejilerinin,
- İktidar ittifaklarının,
- Kürt meselesi politikalarının,
- Devlet içi güç denklemlerinin
kesiştiği bir merkez alan.
Bugün yeniden gündeme gelmesi, tesadüf değil.
Bu bir siyasal yeniden konumlanma süreci.
Ve CHP’nin bu oyunda nereye oturacağı, (gitse de gitmese de) Türkiye’nin siyasal haritasını belirleyecek.
Soru şu:
Ada’ya giden kim gerçekten güç kazanıyor; gitmeyen kim gerçekten kaybediyor?
Belki de asıl cevap, adada değil; toplumun siyasal hafızasında saklı.
- Ada Siyaseti: Kapalı Kapılar, Açık Hesaplar - 21 Kasım 2025
- 4 Çocuk, 1 Asgari Ücret, 0 Umut: Ailenin Küllerinde Kadın Emeği - 10 Kasım 2025
- Anti-Sosyal Çağın İçindeyiz - 5 Kasım 2025


















