Gençlik Şiddeti Dünya Genelinde Artıyor: Araştırmalar Ne Diyor, Tartışmalar Nerede Kilitleniyor?

Son yıllarda Türkiye’den Avrupa’ya, ABD’den Latin Amerika’ya kadar pek çok ülkede gençlerin şiddet eğiliminde belirgin bir artış gözlemleniyor. Okul içi zorbalık, sokak şiddeti, çeteleşme, dijital zorbalık ve cinsel şiddet dahil olmak üzere pek çok başlıkta alarm verici veriler, hem bilim dünyasında hem de kamuoyunda yeni tartışmaları tetikliyor.

Bu alana ilişkin yayımlanan araştırmalar eğilimin gerçek olduğunu gösterirken, tartışmalar çoğu zaman verilerin kendisinden çok yorumlar, önyargılar ve politik pozisyonlar etrafında yoğunlaşıyor. Almanya’da Köln Üniversitesi’nin yakın zamanda açıkladığı bir çalışma, gençlik şiddetinin nedenlerine dair yaygın kanaatleri sorgulatırken; Türkiye’de de benzer biçimde göç, sosyoekonomik eşitsizlik, eğitimdeki tıkanmalar ve aile içi sorunlar üzerine keskin tartışmalar sürüyor.

Veriler Artışı Gösteriyor, Ancak Nedene Dair Uzlaşı Yok

Dünya Sağlık Örgütü ve UNESCO’nun verileri, son 10 yılda gençlerin dahil olduğu şiddet olaylarında genel bir artış trendine işaret ediyor. Avrupa’da genç erkekler arasında fiziksel saldırı oranları yükselirken; ABD’de okul içi şiddet ve silahlı saldırılar kritik seviyelere ulaşmış durumda. Türkiye’de ise özellikle büyük kentlerde gençler arası bıçaklı saldırılar, okul çevresi kavgaları ve dijital zorbalık vaka sayıları artıyor.

Uzmanlar bu eğilimin tek bir nedene indirgenemeyeceğini vurguluyor. Araştırmalar çok boyutlu bir tablonun iç içe geçtiğini gösteriyor:

  • Sosyoekonomik eşitsizlikler ve yoksulluk,
  • Aile içi şiddet, ebeveyn yokluğu veya ilgisizliği,
  • Dijital kültürde agresyonun normalleşmesi,
  • Pandemi sonrası psikososyal bozulmalar,
  • Okullarda artan yük, kalabalık sınıflar ve öğretmen yetersizliği,
  • Göç ve kimlik çatışmaları,
  • Toplumsal kutuplaşma ve nefret söyleminin sıradanlaşması

Bu nedenlerin etkisini ölçmeye çalışan araştırmalar ise çoğu zaman yoğun tartışmalar eşliğinde karşılanıyor.

Araştırmalara Güvensizlik Küresel Bir Sorun: “Gerçeklik ile Vaka Analizleri Örtüşmüyor mu?”

Köln’de yapılan çalışma, gençlik şiddetinin göçle otomatik olarak ilişkilendirilemeyeceğini savunan bulgular içerdiği için Almanya’da sert bir tartışma başlattı. Bu tartışmada bazı çevreler akademik raporları “politik doğruculukla şekillenmiş” olmakla suçlarken, bazıları ise araştırmaların önyargıları kırmak için gerekli olduğunu savundu.

Benzer bir durum Türkiye’de de gözlemleniyor. Öğretmenler, ebeveynler ve eğitim sendikaları sık sık “sınıflardaki gerçeklik ile rapor edilen veriler arasında fark” olduğunu ileri sürüyor. Bazı uzmanlar ise algının, medyanın şiddeti dramatize eden dili nedeniyle gerçeği olduğundan daha sert gösterdiğini belirtiyor.

Araştırma sonuçlarına duyulan güvensizliğin ortak nedeni, toplumlarda giderek derinleşen kurumsal güven krizi olarak değerlendiriliyor.

Aile ve Okul Sistemi Alarm Veriyor

Uzmanlar gençlik şiddetinin kökenini anlamada en kritik iki unsurun aile ortamı ve okul iklimi olduğunda hemfikir.

  • Aile içi çatışma, boşanmalar, bakım yükünün artması, ebeveynlerin çalışma saatlerinin uzaması, ekonomik stres…
  • Okullarda öğretmen başına düşen öğrenci sayısının artması, akran zorbalığına karşı yetersiz önlemler, rehberlik mekanizmalarının zayıflığı…

Bu tablo, gençlerde yalnızlık, değersizlik ve öfke duygularını pekiştiriyor. Sosyal hizmet uzmanı Prof. Dr. “Gençler çoğu zaman şiddeti bir iletişim yöntemi olarak öğreniyor, çünkü hayatlarında şiddetsiz örnekler azalıyor,” yorumunu yapıyor.

Pandemi Etkisi: Gerçek Bir Neden mi, Kolay Bir Açıklama mı?

Pek çok ülkede araştırmalar pandemi dönemindeki izolasyon, sosyal kayıplar, eğitim kesintisi ve ruh sağlığı üzerindeki etkilerin gençlerde agresyonu artırdığını gösteriyor. Ancak hem Almanya’da hem Türkiye’de kamuoyunun bir bölümü bu açıklamayı yeterli bulmuyor.

Görüş ayrılığı şu noktada belirginleşiyor:

  • Bazıları pandemi nedeniyle gençlerin travmatize olduğunu savunuyor.
  • Bir kısmı ise pandemiyi “kolay bahane” olarak görüyor ve sorunun temelinde aile ve toplumdaki yapısal bozulmayı işaret ediyor.

Göç ve Şiddet Tartışmaları: Gerçek Sebep Nerede?

Dünya genelinde gençlik şiddeti tartışmaları çoğu zaman göçmen toplulukları üzerinden yürütülüyor. Ancak uluslararası literatür, göçün tek başına belirleyici olmadığını gösteriyor.

Göçmen gençlerin daha fazla şiddete karışmasının nedenleri genellikle yapısal:

  • Yoksulluk,
  • Ayrımcılık,
  • Dil bariyerleri,
  • Dışlanma,
  • Gettolaşma,
  • Eğitim erişimi sorunları.

Bu nedenle uzmanlar, göçmen kökenli gençlerde şiddetin “kimlikten değil koşullardan beslendiğini” vurguluyor.

Türkiye’de Durum: Sınıflarda Gerginlik Artıyor

Türkiye’de öğretmen sendikalarının raporları, öğrenciler arası şiddetin özellikle metropollerde yükselişe geçtiğine işaret ediyor. Kötüleşen sosyoekonomik koşullar, aile içi gerilimler, okul-öğretmen kapasitesinin aşınması ve sosyal medyanın tetiklediği agresif kültür, tabloyu ağırlaştırıyor.

Eğitim uzmanları, çözüm için şu başlıklara dikkat çekiyor:

  • Psikolojik danışmanlık hizmetlerinin güçlendirilmesi
  • Okullarda şiddet önleme programları
  • Sosyal destek mekanizmalarının genişletilmesi
  • Ailelere yönelik eğitim ve erken müdahale çalışmaları
  • Gençlerin dijital ortamda maruz kaldığı şiddet içeriklerinin sınırlanması

Sonuç: Gençlik Şiddeti Tek Bir Nedene İndirgenemeyecek Kadar Karmaşık

Köln Üniversitesi çalışmasına gelen tepkiler de, Türkiye’deki tartışmalar da ortak bir noktada buluşuyor:
Şiddetin nedeni sandığımızdan çok daha karmaşık.

Göç, pandemi, sosyoekonomik durum, aile, okul, medya, dijital kültür…
Her biri tabloyu etkiliyor; ancak hiçbiri tek başına açıklamıyor.

Gençlik şiddetini azaltmak için uzmanlara göre üç temel yaklaşım şart:

  1. Şiddeti kriminal değil, sosyal bir sorun olarak görmek.
  2. Önleyici politikaları güçlendirmek ve aile-çocuk-okul üçgeninde erken müdahaleyi esas almak.
  3. Toplumdaki kutuplaşmayı azaltmak ve ötekileştirici dili terk etmek.

Gençlerin şiddete yönelimi bugün tüm dünya için bir uyarı niteliğinde. Soruna geniş perspektifli, bilimsel ve çok boyutlu yaklaşmak ise hem Türkiye’nin hem dünyanın önündeki en büyük sınavlardan biri olmaya devam ediyor.