Yaşam Maliyeti Krizinin Görünmez Çelişkisi: Piyasa Büyürken Halk Eziliyor

Artan kira, ulaşım, enerji ve temel gıda maliyetleri yalnızca küresel dalgalanmaların sonucu değil. Türkiye’de ekonomik kriz, üretim ve servetin dar bir azınlığın elinde yoğunlaşmasıyla beslenen kapitalist mekanizmaların yapısal bir sonucudur.

Arz ve rekabetin kurgulanmış sınırları

Kimi ekonomistler, yaşam maliyetinin yükselmesinde yalnızca talep artışı veya kur dalgalanmalarının etkili olduğunu söylese de, krizlerin kökeni daha derin. Üretim ve dağıtımın büyük bir kısmı özel şirketlerin kontrolünde; bu aktörler, düzenleyici politikaları kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirebiliyor. Sonuç olarak, arz sınırlanıyor, rekabet azaltılıyor ve temel ihtiyaçların fiyatı doğal olmayan biçimde yükseliyor.

Bu yapısal çelişki, sadece fiyat artışı yaratmakla kalmıyor; toplumsal eşitsizliği de derinleştiriyor. İşçiler ve düşük gelirli aileler, sürekli artan maliyetlere karşı savunmasız kalıyor, seçimleri kısıtlanıyor ve ekonomik güvencesizlik kronikleşiyor.

“Bireysel teşvik” ve kolektif çelişki

Türkiye’de sosyal politikalar, genellikle bireysel teşviklere dayanıyor. Bazı ekonomistler, devletin yalnızca bireysel girişimi ödüllendirmesi gerektiğini savunsa da, bu yaklaşım kolektif ihtiyaçları göz ardı ediyor. Sağlık, eğitim ve ulaşım gibi temel hizmetlerde kamucu politikaların uygulanması, halkın temel gereksinimlerini güvence altına almak için kritik öneme sahip.

Bireysel girişim ve özel teşebbüs, üretimi artırabilir; ancak devletin güçlü kamucu müdahalesi olmadan, bu üretim halkın geniş kesimlerine ulaşamıyor. Türkiye’de temel gıda ve enerji fiyatlarının düzenlenmesinde, kamucu müdahalenin zayıf olması, halkın alım gücünü ciddi biçimde erozyona uğratıyor.

Kapitalizmin görünmez faturası

Yaşam maliyetinin yükselmesinin sadece döviz kurları veya enflasyonla açıklanamayacağı bir gerçek. Kiralar, elektrik ve doğalgaz faturaları, eğitim ve sağlık harcamaları… Bunlar, kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkilerinin görünmez faturasını yansıtıyor. Üretim araçlarının kontrolü dar bir azınlığın elinde yoğunlaştıkça, fiyatlar yükseliyor ve halkın çoğunluğu ekonomik krizle baş başa kalıyor.

Çözüm, yalnızca özel sektörün üretimini teşvik etmek veya rekabeti artırmak değil; devletin kamucu politikalarla halkın temel ihtiyaçlarını güvence altına alması ve gelir adaletsizliğini azaltmasıdır. Sosyal güvenlik sistemleri, kamusal sağlık hizmetleri ve fiyat denetimleri gibi müdahaleler, piyasanın yarattığı eşitsizliği dengeleyebilir ve yaşam maliyetini halkın omuzlarına yük olmaktan çıkarabilir.