Türkiye siyasetinde yıllardır değişmeyen bir refleks var: İktidar blokunun kriz anlarında gözünü hep CHP’ye çevirmesi. Sanki memlekette bütün dertlerin çözümü CHP’nin içine dönük gerilimlerinden geçiyormuş gibi. Son günlerde bu refleksin en görünür temsilcisi yine Abdulkadir Selvi. Kaleme aldığı son yazı, bir analizden çok iktidar tedirginliğinin kâğıda dökülmüş hali gibi duruyor.
Selvi, CHP’nin 39. Kurultayından Özgür Özel’in güçlenerek çıkmasını neredeyse hiç görmek istemiyor. Bunun yerine siyaseti bir tür magazin alanına çevirip Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne yapacağını bir “umut kapısı”na dönüştürmeye çalışıyor. Çünkü iktidarın bugün ihtiyaç duyduğu şey, güçlü bir CHP değil, kendi içinde kırılgan, bölünme ihtimali taşıyan bir CHP ihtimali. Selvi’nin yazısı tam da bu ihtiyacın sözcülüğü.
Oysa gazetecilik, hele ki iktidara yakın bir ana akım platformda yapılacaksa, en azından siyasal analiz iddiası taşımalı. Selvi ise bu yazısında kendi gazetesinin magazin ekine daha uygun bir üslupla ilerliyor. CHP’nin güncel tartışmalarını, belgelerden siyasi süreçlere uzanan geniş bir çerçevede değil, neredeyse bir “aile içi kavga” havasında aktarıyor. Üstelik bunu yaparken iktidarın tüm hesaplarını Kılıçdaroğlu üzerinden kurguladığını açık etmekten de çekinmiyor.
İlk bölümlerde Kılıçdaroğlu’nun dürüstlüğüne yaptığı vurgu bir yana, asıl amaç giderek netleşiyor: Özgür Özel’in ortaya koyduğu yeni siyaset hattını gölgelemek ve CHP’yi yeniden geçmişteki tartışmaların içine sıkıştırmak. Selvi’nin asıl rahatsızlığı, CHP’nin bu kez SHP misali dağılmak yerine krizden güçlenerek çıkmış olması. Çünkü iktidarın yıllardır alıştığı rakip profili bu değil.
Selvi’nin yazısında dikkat çeken en çarpıcı nokta ise şu: CHP’nin iç temizliği, arınma çağrıları ve kurultay tartışmaları üzerinden asıl hedef gösterilen kişi Özgür Özel değil, CHP’nin kendisi. Yazının tamamı, bir “CHP nasıl zayıflatılır” rehberinin satır satır uygulanması gibi. İmamoğlu üzerinden kurulan ithamlar, parti içi mekanizmaların “çift başlılık” olarak sunulması, iddianamelerin gerçeğinden koparılarak politik malzemeye dönüştürülmesi… Tümü aynı yere çıkıyor: CHP’nin iktidar iddiasını zedelemek.
Gelgelelim, bugünkü siyasal atmosferde asıl hesap bozulmuş durumda. Toplumdaki değişim talebi, CHP’nin kurultay sürecinde ortaya çıkan yenilenme mesajı ve Özgür Özel’in kazandığı siyasi meşruiyet, iktidar cenahında ciddi bir huzursuzluk yaratmış görünüyor. Selvi’nin Kılıçdaroğlu’na bu kadar tutunmasının nedeni de tam burada saklı. Çünkü CHP artık kendi gündemini belirleyen bir parti görüntüsünde ve bu tablo iktidarın alışık olduğu “müdahale edilebilir CHP” prototipiyle örtüşmüyor.
Selvi’nin yazısındaki en problemli noktalardan biri ise siyaseti kişisel kırgınlıklar, duygusal hesaplar ve dramatik bir baba-oğul hikâyesine indirgemesi. Bir köşe yazısının siyasi analizini, “manevi oğul Özel’in Kılıçdaroğlu’na kapıyı göstermesi” gibi dramatize edilmiş bir kurguya sıkıştırmak gazetecilik değil; sadece siyasal manipülasyondur. Hele ki bu yazıya yön veren ana motivasyon Kılıçdaroğlu’nun “uzaklaşması” üzerinden CHP’nin zayıflatılmasıysa, ortada analiz değil beklenti vardır.
Asıl mesele şudur: Selvi ve benzeri kalemler, CHP’nin iktidar iddiasının güçlenmesini siyasal bir tehdit olarak görüyor. Bu yüzden Özgür Özel’in kurultay başarısını görünmez kılmak, Kılıçdaroğlu üzerinden bir bölünme senaryosu dolaşıma sokmak ve CHP’nin iç tartışmalarını karikatürize etmek için yoğun çaba harcıyorlar. Çünkü bugün iktidarın en güçlü stratejisi, rakibini kendi gündemine çekebilmek değil; rakibini kendi kendisiyle uğraştırabilmektir.
Ama bu kez o plan işlemiyor.
CHP, uzun yıllardır ilk defa kendi hikâyesini yazma gücünü ele geçirmiş durumda. Selvi’nin umudunu bağladığı “ayrılık”, “küskünlük”, “kopuş” beklentileri karşılıksız kalırsa şaşırmamak gerekir. Çünkü Türkiye siyasetinin bugünkü yönü, iktidar cenahının çizdiği senaryolarla değil, toplumun değişim isteğiyle şekilleniyor.
Ve bu tabloyu en iyi görenler aslında Selvi’nin cümle aralarına gizlediği o tedirginlik duygusu.
Çünkü siyaset sahnesinde en yüksek sesle magazin yazmaya başlayanlar, genellikle kaybetmeye en yakın olanlardır.











