Bankaların Kâr Makinesi: Hane Halkı ve Küçük İşletmeler

Finansal istikrar raporu bankaların yükselen kârlarının ardındaki görünmez yükü açığa çıkarıyor: Bedeli bireyler ve KOBİ’ler ödüyor.

Ekonomi yönetimi uzun süredir “finansal istikrar” vurgusuyla yol alıyor. Ancak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın son Finansal İstikrar Raporu, başka bir gerçeği daha su yüzüne çıkarıyor: Bankacılık sektörünün hızla artan kârlılığı, büyük oranda hane halkı ve KOBİ’lerin sırtına bindirilmiş durumda.
Bu tabloyu okumak için rapora biraz yakından bakmak gerekiyor.

Hane Halkının Borcu Enflasyonun Önünde Koşuyor

Raporun evlere en çok dokunan kısmı, bireylerin mali durumuna ilişkin veriler.
Eylül 2025 itibarıyla tüketici enflasyonu %33.3. Aynı dönemde hane halkı borcu %46.9 artmış. Bu, çok yalın bir gerçeğe işaret ediyor: Gelirler hayat pahalılığı karşısında erirken borç yükü daha hızlı büyüyor.

Kredi kartı borcunun toplam bireysel borç içindeki payının %50’ye dayanması tesadüf değil. Seçim ekonomisinin bir yan ürünü olan düşük faiz alışkanlığı ile düşen reel gelirler birleşince, kredi kartı artık lüks tüketimin değil, gündelik yaşamın zorunlu aracına dönüşmüş durumda.

KKM’den çıkan paranın büyük bölümü yatırım fonlarına yönelmiş; bireylerin fon varlıkları bir yılda 2,6 trilyon TL artmış. Aynı anda döviz ve altın tutarının toplam karşılığı 200 milyar doların üzerinde.
Bu tablo, hane halkının gelirine değil, kaygısına yatırım yaptığını gösteriyor.

Büyük Şirketler Yabancı Para Borcuyla Rahatlıyor

Raporda reel sektör tarafı iki ayrı gerçeklik barındırıyor:
Birincisi, büyük şirketlerin finansmana erişimde avantajlı hale gelmesi. Yönetimin kur istikrarını önceleyen politikası sayesinde şirketler yabancı para üzerinden borçlanmayı artırmış durumda: Toplam yabancı borç bir yılda 48.4 milyar dolar yükseldi.

İkincisi, yüksek mevduat faizi nedeniyle şirketlerin yatırımdan çok birikim yapmayı tercih etmesi. TL ticari mevduatın bir yılda %64 artması, reel sektörün finansman sisteminde büyüdüğünü ama gerçek ekonomide küçüldüğünü anlatıyor.

Bu, 1990’ların meşhur davranışını hatırlatıyor:
“Üretmek yerine faiz geliri daha kârlı.”

KOBİ’lerin Tansiyonu Yükseliyor: NPL Oranları Uyarıyor

Büyük şirketler için kredi riski cebe dokunmayan bir maliyetken, KOBİ’ler aynı konforu paylaşmıyor.
Büyüklerde NPL (takipteki kredi) oranı %1.2 iken KOBİ’lerde %3’e çıkmış durumda.

Kredi kartlarında ise tablo daha çarpıcı:

  • Bireysel kredi NPL oranı: %4.9
  • Kredi kartı NPL oranı: %4.2

Temmuz ayındaki büyük çaplı yapılandırma yapılmasaydı, oranlar çok daha yukarıda olacaktı.

Bu veriler, hane halkının ve küçük işletmelerin finansal kriz riskini büyüten bir eğilime işaret ediyor:
Borç artık ödeme kapasitesinin değil, hayatta kalma refleksinin sonucu.

Bankalar Neden Bu Kadar Kârlı? Cevap: Bireyler

Raporun en dikkat çekici bölümü bankacılık sektörüne dair.

2025’in üçüncü çeyreğinde bankaların:

  • Aktif kârlılığı: %2.3
  • Özkaynak kârlılığı: %27.6’ya yükseldi.

Net faiz gelirleri yatay seyrederken, asıl artış komisyon ve hizmet gelirlerinden geliyor. Yani bankaların kâr kaynağı, yüksek faizden ziyade günlük işlemlerden alınan ücretler:

  • Kart komisyonları
  • Havale/EFT ücretleri
  • Sigorta-kredi paketleme gelirleri
  • Vergi ve işlem masrafları

Aradaki büyük gerçek şu:
Bankacılık sistemi üretimden değil, bireylerin günlük finansal davranışlarından besleniyor.

Bu nedenle raporun satır araları, bankaların rekor kârlarının “ekonominin sağlıklı olduğuna” değil, gelir dağılımının bozulduğuna işaret ettiğini söylüyor.

Sonuç: Güçlenen Finans, Zayıflayan Hane Halkı

Bankacılık kesimi risklerini kontrol altında tutarken rekor kârlılığa ulaşıyor.
Büyük şirketler fiyatlama gücüyle konfor alanını koruyor.

Fakat bireyler ve KOBİ’ler aynı hikâyenin çok daha kırılgan tarafında duruyor.

Gelirlerin eridiği bir ekonomide kredi kartı borcu artıyor, fonlar şişiyor, dövize kaçış büyüyor, bankalar komisyon gelirlerine abanıyor.
Bu tablo yalnızca bugünü değil, geleceğin gelir dağılımı yapısını da şekillendiriyor.

Ekonomi yönetimi finansal istikrar vurgusunu tekrar ederken, aslında istikrarın bedelini kimin ödediğini bu rapor açıkça gösteriyor:
Bankaların kâr grafiğindeki her yükseliş, hane halkının borç grafiğinde bir kırmızı çizgi olarak geri dönüyor.