Cezasızlığın Karanlık Eşiği: 11. Yargı Paketi ve Sessiz Kalan Çığlıklar

Türkiye, yıllardır bir uçurumun kıyısında yürüyor. Bir tarafında “adalet” kelimesinin yıpranmış gölgesi, diğer tarafında her yeni yargı paketinde daha da derinleşen bir cezasızlık geleneği. Bu kez de 11. Yargı Paketi… Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) uyarıları yalnızca hukuki bir tartışmanın değil, bu ülkenin vicdan tarihinin de kaydı niteliğinde.

Bu paket, “infaz adaleti” gibi steril bir kavramın ardına saklanarak, aslında yıllardır haykırdığımız bir gerçeği yeniden yüzümüze vuruyor:
Bu ülkede hayatları son bulan kadınların, çocukların, yoksulların, azınlıkların adaletten payına düşen yalnızca sessizliktir.

Çığlıkların afı olmaz

EŞİK’in açıklaması oldukça net:
Yeni paket, “halka karşı işlenen suçlarda af” getiriyor; fakat “iktidara karşı suçlar” ve ifade özgürlüğüne ilişkin dosyalar kapsam dışı.

Bu tabloyu soğukkanlı biçimde okumak mümkün değil. Çünkü bu paketten kimlerin yararlanabileceği listesi bile insanın içini titretiyor: Pınar Gültekin’in katili…
4 yaşındaki Leyla Aydemir’in katili…
Ankara Gar katliamının hükümlüleri…
6 Şubat depremlerinde on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan ihmal zincirinin sorumluları…

Bu ülkede bir türlü sorulamayan o basit soruyu EŞİK bir kez daha soruyor:
“Adalet kime karşı, kim için?”

Cevabı hepimiz biliyoruz:
Kadınlar için değil.
Çocuklar için değil.
Toplumun kırılgan kesimleri için hiç değil.

İktidar meşru, kadına değersiz bir adalet

Paketten çıkarıldığı söylenen “biyolojik cinsiyete aykırı davranışlar”, LGBTİ+ varoluşunu kriminalize eden hükümler, çocukların yetişkinler gibi yargılanması… Evet, şimdilik yok. Ama hepimiz biliyoruz: Bu ülkede geri çekilen her madde yalnızca “daha uygun bir zamanda” geri dönmek üzere beklemeye alınır.

Bu paket, iktidarın ideolojik mühendislik ısrarından vazgeçtiğini değil, yalnızca toplumsal tepkiyi bir süreliğine bastırmayı seçtiğini gösteriyor.

Aile vurgusunun devlet politikası haline geldiği bir dönemde, kadınların ve çocukların güvenliğini tehdit eden böylesi bir affın gündeme gelmesi tesadüf değil; politikanın çıplak yüzü.

Yasalar değil uygulamalar soru

EŞİK’in altını çizdiği en çıplak gerçek bu:
Türkiye’nin meselesi yasal düzenlemeler değil; uygulanmayan yasalar, yok sayılan yükümlülükler, görmezden gelinen mağdurlardır.

Bir kadın cinayeti failinin serbest bırakılacağı gün, mağdur yakınlarına bildirim yapılması gerekir. Sözleşmelerde yazıyor, kararnamelerde yazıyor, genelgelerde yazıyor.
Ama biz bu ülkede defalarca gördük:
Kadınlar öldürüldükten sonra öğreniyor bazı şeyleri.
Devletin bildirim yükümlülüğü, yine kağıt üzerinde kalıyor.
Ve “kader” kelimesi yeniden dolaşıma sokuluyor: O ağır, suçluyu değil mağduru suçlayan kader.

Bir ülke, kendi faillerini koruduğunda

Bu paket, tıpkı öncekiler gibi, bir “yargı reformu” değil; toplumsal şiddetin zeminini genişleten bir siyasi tercih.
Gerçek fail için bir çıkış kapısı; düşüncesi nedeniyle yargılananlar içinse daralan bir duvar.

EŞİK’in ifadesiyle:
“Gizli ya da açık aflar, potansiyel failleri cesaretlendiriyor.”
Bu cümle Türkiye’nin son 20 yılının özeti gibi.

Bu affın bedelini kim ödeyecek?

Bir düşünelim:
Salıverilecek binlerce failin ardından önlemleri kim alacak?
Aile Bakanlığı ne yapacak?
İçişleri neyi denetleyecek?
Adalet Bakanlığı kimi koruyacak?

Bu soruların cevabını yazmak zor değil, çünkü hepimiz biliyoruz:
Bu ülkede bedeli her zaman kadınlar öder.
Çocuklar öder.
Toplumun en savunmasızları öder.

Son söz: O eşiğe bir kez daha geldik

EŞİK Platformu’nun açıklaması, bir sivil toplum metninden çok daha fazlası. Bu metin, ülkenin belleğine bırakılmış bir işaret fişeği:
Bir kez daha yanlış bir eşikten dönmek için son uyarı.

Ve belki de asıl mesaj şu:
Yasalara dokunmayın; uygulayın.
Çünkü cezasızlıkla yönetilen bir ülke, adaletin değil şiddetin çoğaldığı bir ülke olur.

Kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların, yoksulların adalet aradığı bu coğrafyada en büyük tehlike suçun kendisi değil; suçun cezasız kalmasıdır.