MESEM’de Çocuk İşçiliğine Karşı Susturulamayan Sesler

Son haftalarda, mesleki eğitim merkezlerinde, yani MESEM’lerde iş cinayetlerinde yaşamını yitiren öğrencilerin sayısının giderek artması, Türkiye’de eğitim ve çalışma hayatının kesiştiği bu tartışmalı alanı yeniden gündemin baş köşesine taşıdı. Her bir ölüm, yalnızca bir istatistik değil; aynı zamanda bir sistemin ihmali ve denetimsizliğinin sessiz bir çığlığı. Ve bu çığlık, eğitim örgütlerinin ve öğrencilerin protestolarıyla daha yüksek sesle duyuluyor.

MESEM programı, teorik olarak mesleki becerileri gençlere kazandırmayı hedeflerken, pratikte çocuk işçiliğiyle iç içe geçmiş bir çalışma modeli halini almış durumda. Atölyelerde, yeterli güvenlik önlemleri alınmadığı için gençler ağır yaralanmalara, ölümlere maruz kalıyor. Ölüm haberleri ardı ardına gelirken, eğitim örgütleri bu duruma karşı sessiz kalmadı. Eğitim Sen başta olmak üzere birçok sendika ve öğrenci grubu, “Bu bir eğitim değil, çocukların hayatlarını riske atan bir sistem” diyerek direnişlerini yükseltiyor.

Gözaltına alınan öğrenciler, devletin uygulamaya dair sorumluluğunu hatırlatmak için seslerini yükseltiyor. Ancak bu protestolar, bazen devletin gözünde “rahatsız edici” olarak nitelendiriliyor ve öğrenciler, demokrasi sınırları içinde hak ararken bile baskıya maruz kalıyor. Bu durum, MESEM sisteminin yalnızca iş güvenliği değil, aynı zamanda ifade özgürlüğü ve demokratik haklar açısından da ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

Sorunun temelinde, çocuk işçiliğini meşrulaştıran bir anlayış yatıyor. Gençler, eğitim adı altında ucuz iş gücü olarak kullanılıyor ve güvenlik önlemleri çoğu zaman ikinci planda kalıyor. Bu sistem, yalnızca yaşam kayıplarına yol açmakla kalmıyor, toplumsal vicdanı da sarsıyor. Eğitim örgütleri, gözaltılar ve baskılar karşısında bile bu sistemin değişmesi gerektiğini haykırıyor.

MESEM programındaki bu direniş, yalnızca öğrenciler ve eğitim sendikaları için değil, Türkiye’nin eğitim politikaları ve çocuk hakları için de bir dönüm noktası. Devletin ve yetkililerin alacağı kararlar, bu sistemin geleceğini belirleyecek. Artık sorumluluk yalnızca protesto edenlerin omuzlarında değil; eğitimden sorumlu tüm kurumların ve politikacıların üzerindedir.

Çünkü her sessiz kalan, her denetim eksikliğine göz yuman, bir çocuğun hayatını kaybetmesine zemin hazırlıyor. MESEM’de yaşanan her ölüm, sistemin bir aynası; ve bu ayna, yalnızca kırılmakla kalmayıp, toplumsal vicdanı da çatlatıyor