Asya’nın dört bir yanında 1.300’den fazla insanın hayatını kaybettiği seller, artık bir doğa olayının değil, küresel bir siyasi ve ekonomik tercihler zincirinin sonucu. Muson mevsiminin yüzyıllardır bilinen ritmi, bugün fosil yakıt ekonomilerinin, denetimsiz kentleşmenin ve “büyüme” adına talan edilen ekosistemlerin altında eziliyor. Felaketin nedeni yalnızca yağmur değil; bizatihi insanlığın kendi kurduğu düzenin çöküşü.
Muson Takviminden Taşan Bir Gezegen
Endonezya’dan Sri Lanka’ya, Tayland’dan Malezya’ya uzanan bu yıkım hattı aslında dizginlerinden boşalmış bir musonun değil, atmosferi giderek daha fazla nemle dolduran küresel ısınmanın haritası. IPCC yıllardır uyarıyor: Hava ısındıkça daha fazla su tutuyor, yağışlar daha ani ve şiddetli hale geliyor. Üstelik tropikal siklonların Ekvator çizgisine bu kadar yaklaşması normal değil; bilim insanlarının ifadesiyle “olağandışının yeni olağan hale gelişini” izliyoruz.
Bu tablo bize tek bir gerçeği hatırlatıyor: İklim krizi artık geleceğin konusu değil, bugünün kırılma noktasıdır.
Ekosistemin İntikamı mı, Siyasetin Körlüğü mü?
Endonezya’nın Kuzey Sumatra bölgesinde seller milyonlarca metreküp kesilmiş keresteyi sürükleyip götürdü. Sanki doğa, kendisine saplanan baltaların hesabını suyla soruyordu. Oysa mesele mistik bir intikam değil; tamamen rasyonel: Ormansızlaştırılan dağlar suyu tutamaz, aşırı yağış toprağı taşır, taşan toprak köyleri siler. Bu kadar basit.
AP’ye konuşan çevre aktivisti Rianda Purba’nın dediği gibi:
“Bu sadece doğal bir afet değil; insan eliyle yaratılmış bir kriz.”
Kısacası, felaketlerde kader değil, politika izi var.
Ve o iz dünyanın her yerinde aynı desenle karşımıza çıkıyor.
Türkiye İçin Bir Uyarı: Aynı Hikâyenin Farklı Bir Versiyonu
Bu manzaradan Türkiye’nin muaf olduğunu düşünenler yanılıyor.
Akdeniz havzası, bilimsel olarak “iklim krizinin sıcak noktası” ilan edildi.
Son birkaç yılda Türkiye’nin yaşadığı tablo da bunu doğruluyor:
- Bir ay arayla yaşanan rekor sıcaklık ve ani sel baskınları,
- Karadeniz’de her yağmurda tekrarlanan taşkınlar,
- Kuruyan göller,
- Yanan ormanlar,
- Kuraklıkla boğuşan tarım havzaları…
Hepsi aynı zincirin halkaları.
Ama daha çarpıcısı şu: Bu felaketler artık “öngörülemeyen ekstrem olaylar” değil; iklim bilimcilerin en az 20 yıldır uyardığı süreçlerin birebir gerçekleşmiş hali. Buna rağmen, şehir planlaması hâlâ betonun lehine, enerji politikası hâlâ fosil yakıtların gölgesinde, tarım politikası hâlâ günübirlik.
Doğanın değişen yasalarını görmezden gelen her ülke, kendi yazdığı kaderi yaşıyor.
Küresel Bir Dipnot: Felaketin Coğrafyası Yok Ama Siyasi Adresi Var
Bugün Asya’da yaşanan yıkımı yalnızca musonla açıklayan her değerlendirme eksik kalır. Bu felaket; Paris Anlaşması’nın görmezden gelinmesinin, fosil yakıt zenginlerinin lobi zaferlerinin, karbon bütçesinin hoyratça tüketilmesinin sonucudur.
Başka bir deyişle:
Muson doğaldır. Ancak musonun felakete dönüşmesi politik bir tercihtir.
Bu Sel Hepimize Çarpıyor
Asya’da çamurun içinde aranan bedenler, yalnızca bölgesel bir trajedi değildir; dünyaya gecikmiş bir uyarı notudur. Türkiye dahil hiçbir ülke bu uyarıdan muaf değil. Gezegen, sınır tanımayan bir kriz evresine çoktan girdi. Ve eğer siyasetler değişmezse, yakın gelecekte hepimizin yaşadığı toprakları yeniden şekillendirecek.
İklim krizini “uzak bir ihtimal” olarak gören siyasetçiler hâlâ varsa, Endonezya’daki yıkılmış köylerin görüntüsü onlara hakikati söylemek için yeterlidir:
- Muson Değil, Hesabı Ödenmeyen Yüzyıl: Asya’daki Sel Felaketi Küresel Krizin Yeni Çehresi - 3 Aralık 2025
- Cezasızlığın Karanlık Eşiği: 11. Yargı Paketi ve Sessiz Kalan Çığlıklar - 2 Aralık 2025
- İznik (Nicaea): Bir Kutsal Meclisin Şehri - 27 Kasım 2025



















