Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Saray’da bakanlarıyla yaptığı 3 saat 15 dakikalık toplantının ardından kameralar karşısına geçerek yaptığı açıklamalar, “Terörsüz Türkiye Süreci”ne dair beklentileri karşılamadı. T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın kaleme aldığı köşe yazısında belirttiği gibi, Cumhurbaşkanı’nın sözleri yine çok şey söyleyip gerçekte hiçbir somut bilgi vermeyen, altı doldurulmamış ifadelerle sınırlı kaldı.
Yılmaz’ın yazısı, sürecin siyasal belirsizliğini ve Erdoğan’ın açıklamalarının bu belirsizliği daha da derinleştirdiğini gösteren güçlü bir eleştirel çerçeve sunuyor.
Sürecin Başlangıcı ve Beklentiler
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin başlattığı ve sonrasında AKP, MHP ve DEM Parti milletvekillerinden oluşan bir TBMM heyetinin İmralı’da Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmesine kadar uzanan süreç, siyasi kulislerde hareketlilik yaratmıştı.
Bu nedenle kamuoyunda en çok merak edilen konu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süreçle ilgili net ve somut bir çerçeve sunup sunmayacağıydı.
Mehmet Y. Yılmaz da yazısında aynı noktaya dikkat çekiyor:
“Cumhurbaşkanı bu konuda ne düşünüyor? Sürecin bir sonraki adımı ne olacak? Demokrasi ve hukuk olmadan bu süreç ilerleyebilir mi?”
Erdoğan’ın konuşması, bu soruların hiçbirine yanıt vermedi.
Erdoğan’ın Sözleri: Çok Slogan, Az İçerik
Mehmet Y. Yılmaz’ın aktardığı ve yorumladığı Erdoğan’ın ifadeleri, daha çok genel geçer söylemlerden oluşuyor. Erdoğan’ın “Terörsüz Türkiye Süreci”ne dair ifadeleri şöyle:
- “Tehditler karşısında ürkecek, korkacak bir millet değiliz. Türkiye hedeflerine mutlaka ulaşacaktır.”
- “Terörsüz Türkiye süreciyle ekonomik şahlanışımızın önündeki en büyük engellerden birini kaldırmaya çalışıyoruz.”
- “Tahriklere kapılmadan bu kuşağın kuvveden fiile çıkması için çalışacağız.”
- “Kürt, Arap kardeşlerimizle kalplerimiz bin yıldır beraber atıyor.”
Bu cümleler, Yılmaz’ın ifadesiyle, “Türkiye’yi tek başına yöneten bir güç sahibinden beklenen netlikten uzak.”
Süreç nasıl ilerleyecek? TBMM’de atılacak adımlar ne? Silah bırakma konusunda bir gelişme var mı? Demokratik siyasetin önü nasıl açılacak?
Bu sorular yine yanıtsız.
Belirsizlik, Bir Yönetim Biçimine Dönüşüyor
Yılmaz, Cumhurbaşkanı’nın özellikle böylesi kritik konularda “sahip çıkıyormuş gibi görünen ama hiçbir veri içermeyen” bir dil kullanmasının yeni olmadığına dikkat çekiyor. Sürecin ciddiyeti düşünüldüğünde bu yaklaşım, hem siyasal hem toplumsal açıdan bir yönetememe halinin göstergesi olarak yorumlanıyor.
Yılmaz’ın yazısındaki en çarpıcı bölüm ise şu tespiti:
“Cumhurbaşkanı ya ne yapacağını bilmiyor ya da içinden bu konuda bir adım atmak gelmiyor.”
Bu, hem sürecin tıkanıklığını hem de siyasi iktidarın kendi iç çelişkilerini gösteren bir ifade.
“Yeni Hikâye” Arayışı Ama Demokrasi Korkusu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İlim Yayma Vakfı ödül törenindeki sözleri de Yılmaz’ın eleştirisinde önemli bir yer tutuyor. Erdoğan’ın:
“86 milyonla birlikte, kendini bu topraklara ait hisseden on milyonları da yanımıza alarak yepyeni bir destan yazacağız”
sözleri, daha önceki konuşmalardaki belirsizliğin bir devamı niteliğinde.
“Bu on milyonlar kim?”
Yılmaz’ın sorduğu bu soru, aslında iktidarın söylem düzeyindeki muğlaklığın simgesine dönüşmüş durumda.
Köşe yazısının finalinde Yılmaz, sürecin asıl ihtiyaç duyduğu şeyin demokrasi ve hukukun güçlendirilmesi olduğunu vurguluyor. Ancak Erdoğan’ın, bu rüzgârın kendi iktidar koltuğunu sallayacağından endişe ettiği için “kapıları ve pencereleri kapalı tuttuğunu” belirtiyor.
Belirsizliğin Politikası
T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın köşesinde işaret ettiği gibi, “Terörsüz Türkiye” başlığıyla yürütülecek bir sürecin en büyük ihtiyacı şeffaflık, netlik ve demokratik bir zemin.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları, tartışmaların göbeğindeki bu sürece dair herhangi bir stratejik yol haritası içermiyor. Slogan düzeyinde kalan ifadeler, ne kamuoyunu bilgilendiriyor ne de sürecin geleceğine dair güven inşa ediyor.
Toplumun merak ettiği soruların ise hâlâ masada durduğu açık:
- Sürecin yönü ne?
- TBMM nasıl bir rol oynayacak?
- Demokratikleşme olmadan bu adımlar nasıl atılacak?
Yılmaz’ın yazısının da işaret ettiği gibi, bugün asıl mesele çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmamak değil, anlatılması gerekenlerin neden hâlâ saklandığıdır.













