Tepedekilere 30 Bin TL Zam: Geçim Sıkıntısındaki Milyonlara İse Kırıntı

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen düzenleme, kamunun üst kademelerinde yer alan bürokratlara 30 bin TL’ye kadar seyyanen zam yapılmasını öngörüyor. Genel müdürlerden kurum başkanlarına, bakanlık müşavirlerinden büyükelçilere kadar geniş bir liste bu artıştan faydalanacak. Ancak düzenleme, geçim sıkıntısı yaşayan memurların ve emeklilerin gözünün içine baka baka açıklanmış bir ayrıcalık gibi duruyor.

Düzenlemede öğretmen yok.
Polis yok.
Doktor, hemşire, mimar, mühendis yok.
Kamu hizmetinin büyük kısmını yürüten taşra kadroları da yok.

“Merkez-taşra” ayrımı yine devreye giriyor. Gelir uzmanı, il göç uzmanı, milli emlak uzmanı, sosyal güvenlik denetmeni, ticaret denetmeni gibi yüz binlerce çalışan yalnızca “taşra” statüsünde oldukları için kapsam dışı bırakılıyor. Yani aynı işi yapan iki memurdan biri zam alacak, diğeri alamayacak. Bu ayrım kamu personel rejimindeki adaletsizliğin daha da büyüdüğünü gösteriyor.

Düzenlemenin kapsadığı kadrolara bakıldığında tablo daha net: Bakanlıkların merkez teşkilatı, yüksek bürokrasi, valiler, başdenetçiler, kurum başkanları, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM kadroları, Diyanet üst yönetimi, YÖK ve ÖSYM yöneticileri… Yani devletin en tepesindeki kadrolar.

Bu zam ekonomik bir düzenlemeden çok, siyasal bir tercihin göstergesi. İktidar uzun süredir kriz derinleştikçe kendisine sadık bürokratik kadroları korumayı tercih ediyor. Enflasyonun, hayat pahalılığının ve borçluluğun en çok etkilediği kesimler ise sessizce unutuluyor. Emekli 10 bin lira ile ay sonunu getiremezken, öğretmenler ve sağlık çalışanları artan iş yükü ve düşük ücretlerle tükenmiş durumdayken, hükümetin kaynak tercihinin kimden yana olduğu daha net görülebiliyor.

Üstelik iktidar, asgari ücret tartışmalarında “kaynak yok” derken; emekli maaşlarında “bütçe imkânları sınırlı” derken; milyonlarca memurun ocak ayındaki zammının daha cebine girmeden eriyeceğini bilirken; bu düzenlemeyi hızla komisyonlardan geçiriyor. Burada bir öncelik sıralaması olduğu açık: Geniş halk kesimleri değil, iktidarın üst bürokrasisi ve sadık kadroları korunuyor.

Ülkede ekonomik kriz her geçen gün daha fazla yurttaşı etkilerken, bütçe tercihlerinin kimden yana olduğu sorusu daha çok önem kazanıyor. Bir ülkenin bütçesi, iktidarın hangi toplumsal kesimleri “korunmaya değer” gördüğünü gösterir. Bu düzenleme de açık bir şekilde şunu söylüyor:

Yoksullaşan milyonlar iktidarın önceliği değildir.
Geçinemeyen memur ve emekli iktidarın gündeminde değildir.
Korunan, kollanan ve ödüllendirilen kesim üst düzey bürokrasidir.

Sonuç olarak, bu düzenleme sadece bir zam değil. Türkiye’de iktidarın ekonomik krizi nasıl yönettiğinin, hangi kesimleri kayırdığının ve hangi kesimleri görünmez kıldığının açık bir göstergesi. Bu ülkede kaynak dağılımının adaletsizliği artık bir politika değil, bir yönetim biçimine dönüşmüş durumda.