İran’da altıncı yılına giren kuraklık, yalnızca ülkenin değil dünyanın karşı karşıya olduğu su krizinin ölçeğini yeniden görünür kılıyor. Uzmanlara göre sorun artık iklim değişikliğiyle sınırlı değil; yanlış tarım politikaları, aşırı kullanım ve kötü yönetim küresel ölçekte “su iflası” riskini büyütüyor.
İran Enerji Bakanı Abbas Aliabadi’nin “Komşular su satmaya hazırsa biz almaya hazırız” sözleri, ülkenin içine sürüklendiği derin su krizinin boyutlarını gözler önüne serdi. Devlet Başkanı Masoud Pezeshkian’ın, başkent Tahran’ın dahi taşınabileceğini söylemesi ise kuraklığın ülke ölçeğinde yarattığı tehdidin en çarpıcı göstergesi.
Yalnızca İran değil, dünya genelinde su kıtlığı giderek daha görünür bir gerilim hattına dönüşüyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, bugün dünya nüfusunun yaklaşık yarısı yılın en az bir döneminde ciddi su stresine maruz kalıyor. 2050’ye kadar bu oranın yüzde 60’ı aşması bekleniyor.
İran: Su Kıtlığının En Kritik Eşiği
İran, dünyanın en kurak ülkelerinden biri. Yağışlardaki dramatik düşüşlere eşlik eden aşırı sıcaklıklar, hidrolojik döngünün bozulması ve yanlış tarım teşvikleri, ülkedeki su kaynaklarını sürdürülemez hale getirdi.
UN uzmanı Kaveh Madani, Forbes’a yaptığı açıklamada İran’daki tabloyu “Wasserinsolvenz” — su iflası — olarak tanımlıyor. Madani’ye göre bu durum, sadece iklim değişikliğinin değil, yıllarca sürmüş kötü yönetimin ve doğanın yenileyebileceğinden fazla su çekilmesinin sonucu:
“Bu artık bir su krizi değil; sistemin uzun yıllar boyunca doğanın sınırlarını aşmasının yarattığı su iflasıdır.”
Tarım sektörünün ülkenin toplam su tüketiminin yüzde 90’ını oluşturması ise tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Suya en çok ihtiyaç duyan ürünlerin teşvik edilmesi, geleneksel ve uyumlu üretim biçimlerinin terk edilmesi, kırsal bölgelerde kitlesel göçleri tetiklemiş durumda.
Komşular da Krizde: Satılacak Su Yok
Tahran yönetiminin umut bağladığı komşu ülkeler Irak, Afganistan ve Pakistan da aynı kuraklık döngüsünün içinde. Bölgedeki akarsu rejimleri bozulmuş, yeraltı suları kritik seviyelere inmiş durumda. Bu nedenle İran’ın dışarıdan su satın alma planı, kısa vadeli sembolik bir arayış olmanın ötesine geçemiyor.
Bu tablo, su krizinin ulusal sınırlarla çözülemeyeceğini ve giderek daha fazla jeopolitik bir meseleye dönüşeceğini gösteriyor.
Küresel Ölçekte Bir Felaket Çemberi
İran’daki tablo bir istisna değil, yeni normalin ön izlemesi. Dünyanın farklı noktalarında aynı eğilim gözleniyor:
- Hindistan: 600 milyon kişi yüksek su stresinde yaşıyor.
- ABD’nin batısı: Colorado Nehri kuruyor, tarım alanları küçülüyor.
- Afrika Boynuzu: Yüzyılın en kötü kuraklık döngüsü milyonları etkiliyor.
- İspanya ve Portekiz: Tarımsal üretim düşüyor, su havzaları kritik seviyelere indi.
Bilim insanlarına göre küresel ısınmanın 1,5°C eşiğini aşması halinde uzun süreli kuraklıklar dünyanın geniş bölgelerinde kalıcı hale gelecek. Bu durum yalnızca içme suyu krizine değil, tarım üretiminde ciddi daralmaya, gıda fiyatlarında artışa ve kitlesel göçlere yol açacak.
Ne Yapılabilir? Su Yönetiminde Radikal Değişim Zorunlu
Uzmanlar, su krizinin ancak çok yönlü bir dönüşümle aşılabileceğini belirtiyor:
- Yoğun su tüketen tarım modelinin terk edilmesi,
- Yeraltı suyu kullanımının sınırlandırılması,
- Geleneksel ve iklime uyumlu üretim yöntemlerinin geri getirilmesi,
- Sınır aşan su işbirliği mekanizmalarının güçlendirilmesi,
- Şehirlerde su tasarrufu ve yeniden kullanım sistemlerinin yaygınlaşması,
- İklim politikalarının hızla devreye sokulması.
İran’ın içine düştüğü “su iflası” durumu, küresel ölçekte yaklaşan krizin yalnızca bir yansıması. Bilimsel öngörüler açık: Bugün adım atılmazsa, su geleceğin savaşlarına, göçlerine ve büyük ekonomik çöküşlerine yön verecek temel unsur haline gelecek.
Suyun geleceği, iklimin geleceği kadar siyasetin, ekonominin ve toplumsal yaşamın da geleceğini belirleyecek. Bu nedenle İran’daki tablo, yalnızca bölgesel bir uyarı değil; tüm dünya için yükselen bir alarm sesi niteliğinde.

















