İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların müttefiki olan ülkeler, milletler ya da çeşitli etnik gruplar arasında Türkler ve Müslümanlar da mevcuttu. Bunlardan Nazi ideolojisine sıkı sıkıya bağlı elit askerlerden oluşturulan SS tümenlerine de katılımlar olmuştu. Bunlardan biri, Bosna-Hersek civarından toplanan ve “Hançer” adı verilen 13. SS Dağ Tümeni idi. Diğerlerinden farklı olarak fes takan bu tümenin askerleri, özel eğitimli dağ askerleriydi. Hançer Tümeni özellikle Bosna ve civarındaki dağlık bölgelerde görev yapmış ve Tito’nun partizan birliklerine karşı girişilen geniş kapsamlı temizleme harekâtlarına katılmıştı. Almanların Macaristan’a çekilmesiyle birlikte askerlerinin çoğu terhis edilen Hançer, tugay kuvvetine inmişti. Tümenden kalanlar ise Sovyet ordularına karşı Macaristan ve Avusturya’da, savaşın sonunda İngilizlere teslim oluncaya kadar çarpışmaya devam etmişlerdi.
Alman Ordusu, 22 Haziran 1941’de Rusya’ya karşı Barbarossa Harekâtı’nı başlatmış, ancak bütün çabalara ve ciddi kayıplara rağmen stratejik sonuca ulaşamamıştı. 1941 biterken, Sovyet Ordusu’nun Moskova çevresinde başlattığı karşı taarruz sonucu, Alman Merkez Ordular Grubu 340.000 civarında kayıp vererek geri çekilmek zorunda kalmıştı. 1942 sonunda Stalingrad’da sıkışan Alman 6. Ordusu, 4. Panzer Ordusu’nun bazı unsurları ve diğer mihver birliklerinin kayıpları ise toplamda 236.000 askeri bulmuştu.Kaldı ki, Alman Ordusu’nun saldırı inisiyatifine sahip olduğu bu dönemde verdiği kayıplar sadece bu iki harekâtla da sınırlı değildi.
SS birliklerine ‘ari ırk’ olmayan takviyeler
1941 ve 1942 boyunca sürekli artan kayıplar, Alman yöneticileri cepheyi takviye etmek amacıyla farklı yöntemlere başvurmaya sevk etmişti. Savaş ilerledikçe, Kızıl Ordu’nun artan baskısı üzerine Sovyet idaresine karşı mücadele etmeye yatkın olan esirlerden yararlanılması, işçi gücünün kısılarak yeni birlikler kurulması ve birçok tarihçinin lejyon olarak atıfta bulunduğu- Avrupa’daki farklı etnik gruplardan ya da milletlerden yeni askeri birimler kurulması başlıca yöntemler olarak göze çarpmaktadır. Bu yöntemler arasında lejyon birliklerinin kurulması özellikle dikkat çekmektedir. Çünkü Alman arî ırkının üstünlüğünün savunulduğu bir dönemde, orduya Avrupa’daki diğer milletlerden de askerler kazandırılması, hatta bunun bir kısmının Waffen-SS bünyesinde olması oldukça ilginçtir.
Bu araştırmada Waffen-SS bünyesinde kurulan birlikler içinde ilk Müslüman SS tümeni olan 13. SS Dağ Tümeni “Hançer” üzerine odaklanılmıştır. Bunun nedenleri; birliğin hem SS hem de Müslüman olduğu için Alman Ordusu’nda bir “ilk” oluşu, bu nedenle yapılanmasında papaz yerine imam bulundurması, özel birlik statüsünde dağ eğitimli askerlerden oluşması, görev yerinin sadece tümenin askerlerinin toplandığı Bosna ve çevresinde olması ve görevinin de partizanlara karşı mücadele olmasıdır.
Waffen-SS’te Yabancılar Lejyonu Uygulaması ve Yugoslavya
Waffen-SS, Nazi Partisi’nin elit birlikleri olarak, 1933-1945 arasında Hitler rejiminin muhafız ordusu niteliğindeydi. Savaş sırasında SS askerlerinin sayıları bir milyonu aşmıştı. Rejimin koruyucusu olduğu için, Waffen-SS arî ırk kapsamında son derece sıkı ve askerlerinin sadece Almanya içinden seçildiği bir teşkilat olarak düşünülebilir. Ancak asker kadrosu arî ırk kapsamında olmakla birlikte, o dönemdeki Alman tarihçilerinin Cermen kökenli kabul ettikleri farklı millet ya da etnik gruplardan da Waffen-SS’e katılım kabul edilmişti. Bu askerlerden birçoğu Avrupa topraklarında bulunan her cephede, mensubu bulundukları SS tümenlerine bağlı olarak çarpışmalara katıldılar.
1941 sonbaharında Almanya’nın Doğu Cephesi harekâtlarında verdiği kayıpların öngörülenin üzerinde artması ve aynı dönemde milyonlarca Sovyet askerinin esir edilmesi birlikte gelişmişti. Bunun üzerine, 1942’den başlayarak özellikle Sovyet esirler arasından komünist rejimden nefret edenlerin, gönüllülük esasına göre Alman Ordusu bünyesinde kurulan birliklere dâhil edilmesi gündeme geldi. Almanların 1942 Yaz Taarruzu da büyük kayıplarla başarısızlığa uğrayınca, lejyonların sayısı daha da artırıldı. Batı Avrupa’nın Norveç, Danimarka, Belçika gibi birçok Cermen kökenli ülkesinden katılımlar zaten öteden beri mevcuttu. 1942’den başlayarak Doğu’dan da katılımlar arttı.
Örnek verecek olursak; 30.000 Kazak (Cossack), 8000 Türkistanlı, 25.000 Kafkas ve 14.000 kadar da Balkan Müslümanı Alman birliklerine katılmıştı. Waffen-SS’e katılımlar ise savaş boyunca Almanya’dan 400.000, Almanya dışında yaşayan etnik Almanlardan 300.000, Batı Avrupa’dan 162.000, Baltık Ülkeleri Sovyet halklarından 250.000, Balkanlar ve Slav halklardan ise 100.000 olarak gerçekleşti. Teşkilat bu haliyle Almandan ziyade bir Avrupa Ordusu görüntüsü vermeye başlamıştı.
Savaş sırasında dünyadaki Müslüman sayısı 350 milyondu. Bu sayının çok küçük bir kısmını, Avrupa’da yaşayan Müslümanlar oluşturuyordu ve bunlar Balkanlar’da yerleşmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’dan çekilmesiyle birlikte gelişen kitlesel göçler sonucunda, bölgedeki Müslüman nüfus azalmış olsa da Balkanlar’da hâlâ farklı etnik gruplardan milyonlarca Müslüman kalmıştı.
Savaş öncesinde toplam nüfusu 16.000.000 civarında olan Yugoslavya’da ise Müslümanların sayısı ise 900.000-1.000.000 civarındaydı ve bunların çoğu Bosna-Hersek’te yaşıyordu. 1931’de yapılan nüfus sayımına göre Bosna-Hersek’te yaşayan 2.487.652 kişi arasındaki etnik dağılım; % 40,92 Sırp Ortodoks, % 36,64 Müslüman ve % 22,44 Katolik olarak saptanmıştı. Böylece Avrupalı Müslümanlardan SS tümenlerinin oluşturulmasına, Bosna-Hersek’ten başlandı.
13. SS Dağ Tümeni’nin Kuruluşu
Hitler’in sağ kolu ve SS birliklerinin baş komutanı, aynı zamanda toplama kamplarından da sorumlu Himmler, tümenin kurulmasıyla ilgili teklifi 6 Aralık 1942’de Hitler’e sunmuştu. Hitler, Bosna’nın Reich’a dâhil edilmesiyle fazla ilgileniyordu. Konunun Türkiye ile ilişkilerinde olumlu etki yaratabileceği düşüncesine rağmen, müttefiki olan Hırvatların iç politikasına karışma konusunda isteksizdi. Müslümanların ise ne Hırvatlar ne de Sırplar ile arası iyiydi. Müslümanları komünist sempatizanı olarak gören bazı Hırvat Ustaşa birlikleri(Sırp karşıtı Hırvatlar), onların köylerini yakıp, insanlarını katlediyorlardı. Bu katliamlar 1944’te Almanlar tarafından da belgelenmişti. Almanlar ve müttefiklerine karşı kurulan, ancak sonradan Joseph Broz Tito’nun partizanlarına karşı mücadele veren aşırı milliyetçi Sırp Çetnikler de Bosna’daki Müslüman halkı katlediyorlardı. Hatta bunlardan birinde, Müslüman ahaliyi Drina Nehri üzerindeki bir köprüde toplayarak, hepsini katlettikten sonra nehre atmışlardı (Gregory, 1989, s. 208). Yugoslavya’da bir dünya savaşı içinde, çok yönlü bir iç savaş ortamı hâkimdi.
Doğu Cephesi’ne sürekli taze birlikler sevk etmek zorunda kalan Almanlar, Yugoslavya ve Yunanistan’daki gerilla karşıtı harekât için yeterli sayıda birlik ayıramıyorlardı. Bu da Almanları kendi subaylarının komutası altında, yabancı milletlerden gelen lejyonlar oluşturmaya itti.
Himmler, doğrudan Boşnak Müslümanlardan oluşturulacak 13. SS Dağ Tümeni’nin kesin kurulması emrini 1943’ün Şubat ayında verdi (Lucas, 1999, s. 146). Tümenin mevcudu ilk başta Alman subayların ve Boşnak askerlerin katılımıyla 26.000 olarak öngörülmüştü. Bölgedeki Katolik Hırvat hegemonyasını tehdit edeceğini düşünen Hırvat Hükümeti ise Müslüman SS birliğinin kurulması fikrinden hiç de memnun değildi. Buna rağmen, Hitler 13 Şubat 1943’te birliğin kurulmasını kabul etti ve tümen, 5 Mart’ta resmen kuruldu. 20 Mart’ta ise Zagreb, Saraybosna ve Brod kentlerinde birlik için ilk askere alımlar başladı. Boşnakların tümene katılımı için Sarajevo’da, Banja Luka’da, Tuzla’da ve Mostar’da Alaylar oluşturuldu. Kudüs Büyük Müftüsü Hacı Emin El Hüseyni’nin de çabalarıyla, SS tümeni için gönüllü olan Boşnak ve Hırvatların sayısı 14 Nisan’a kadar 8000’i buldu. 5 Mayıs’ta Zagreb’e gelen Himmler, tümendeki Müslüman ve Katolikler arasındaki oranın 10:1’i geçmemesi şartıyla tümene diğer farklı inançlardan gelenlerin katılımına yeşil ışık yaktı. 12 Mayıs’ta Adolf Hitler’e ve Hırvat Devleti’ne bağlılık yemini için tören düzenlendi.
Hançer Tümeni’ne; Müslüman Arnavutlar, Sancak Müslümanları ve Katolik Hırvatların yanı sıra Macarlar, İtalyanlar ve İsviçreliler arasından da kısıtlı sayıda katılımlar olmuştu.
- SS Dağ Tümeni askerleri cephe kıyafetiyle birlikte gri, merasim üniformalarıyla birlikte ise kırmızı renkli fes takıyorlardı. Feslerin üzerlerinde hoheitszeichen (swastikalı kartal) ve SS’lerin simgesi olan kuru kafa işaretleri bulunmaktaydı. Sağ yaka işaret kesiminde Gotik yazıyla yazılan standart “SS” yazısı mevcuttu.
Birliğin asıl yaratıcısı olan Himmler, açıkça dinlere karşı olan biriydi. Buna rağmen, İslam’a inananların cesaretle Allah yolunda ölmelerini, durumdan yararlanma isteğiyle takdir etmekteydi. Her taburun bir imamı ve her alayın kendi mollası vardı. Himmler şahsen hiç bir dini benimsememesine rağmen, Göbbels’e “İslam’a karşı olmadığını, çünkü adamlarına, savaşta öldürüldükleri takdirde Cennet’e gideceklerini vaat ederek, eğitimde yardımcı olması sayesinde, askerler için oldukça pratik ve cazip bir din olduğunu anlatmıştı.
Almanlar, Boşnakları Müslüman Hırvatlar (hem Hırvatlar müttefikleriydi) olarak kabul etmişlerdi. Böylece Boşnakların Waffen SS’e katılması için ırk açısından bir sakınca yoktu. Himmler’e göre Boşnaklar aslen arî ırka dâhil olup, Türk kültürüne sahiplerdi. Müslüman askerler Yahudilik ve komünizmle mücadele edecek askerler olabilirlerdi.
Eğitim Safhası ve Tümende İsyan
Tümen 1943 Temmuz’unda talim için Fransa’ya gönderdildi. Temmuz’da ise tümen imamları Nazi doktrinini öğrenmeleri için Potsdam’a yollandı.
Birlik buradaki talimini sürdürürken, 12 Ağustos’ta Yugoslavya’da görev yapan Alman askerlerinin bir antipartizan harekâtı sırasında, aralarında 13. SS Dağ Tümeni askerlerinin yakınlarının da bulunduğu 40 Boşnak sivili öldürdüğü haberi geldi. Bir ay sonra ise Hançer Tümeni, Le Puy’daki eğitimi sırasında, içinde isyan çıkan ilk SS birliği olarak tarihe geçti.
Alman subayların Müslüman ibadetlerine yönelik bazı küstah tavırlarını fırsata çeviren Tito’nun birlik içine sızmış ajanları isyanı körükledi.
İsyan, 16-17 Eylül 1943’te İstihkâm Taburu’ndaki 1000 kadar askerle patlak verdi. 16 Eylül’de bazı Müslüman askerler subayların ve astsubayların çoğunu öldürdüler (Munoz, 2007, s. 39) ve olaylar kısa bir sürede birliğin çoğunluğuna sıçradı. Olayların başlamasında iki er ve iki yedek subayın parmağının bulunduğu ve bunların beş Alman subayını öldürdükleri bilinmektedir. Tümenin imamlarından Halim Malkoç’un olayları başlatanlara katılan diğer askerleri ikna çabaları sonuç verince, olayın büyümesi engellendi ve El Hüseyni’nin de şahsi çabalarıyla isyan bastırıldı.
İsyanın elebaşlarından ikisi öldürülmüş, biri esir edilmiş, bir isyancı ise kaçarak Fransız direnişine katılmayı başarmıştı (Munoz, 2007, s. 39). 18 Eylül’de isyana karışan 12 asker kurşuna dizilirken, 825 asker ise güvenilmez oldukları için; bunlardan 536’sı köle işçi olarak Todt Örgütüne, 265’i de Neuengamme Toplama Kampı’na gönderildi. Kalan 24 askere ne olduğu ise bilinmemektedir.
Nihayet tümen talim ve eğitimini tamamladı ve 1944 Şubat’ının ortasında Bosna’ya gönderildi (Lepre, 1997, s. 118).
Hançer Tümeni’nin Cephedeki Faaliyetleri
Yugoslav dağları 1943’ten başlayarak Almanya ve müttefikleri için adeta bir yarım cephe ihtiva ediyordu. Alman Ordusu İtalyanlar, Hırvatlar ve Bulgarların desteğiyle; Yunan adaları, Girit, Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Slovenya’da geniş çaplı bir gerilla karşıtı savaş içindeydi. Bunun dışında bazı yerel güçlerin desteği de söz konusu olup, aslında Alman ve müttefiklerine karşı savaşa başlayan, ancak sonradan komünist partizanların tehdidine karşı onlara destek veren Sırp Çetnikler, bunların başında geliyordu. 1944 sonbaharında 10.000 kadar Çetnik, Alman ve Bulgar birimlerine destek verir hale gelmişti (Madeja, 1990, s. 86).
1943’ün ilk üç ayında sadece Sırbistan’da sabotaj, yerel subaylara saldırı ve küçük çaplı Alman ve Bulgar birliklerine saldırı şeklinde; partizanlar tarafından gerçekleştirilen 985 eylem tespit edilmişti. Bunun yanı sıra 197 belediye binası yakılmış ya da tahrip edilmişti (Madeja, 1990, s. 68). Olayları gerçekleştiren Yugoslav partizan hareketinin lideri Tito’nun Yugoslav Ulusal Kurtuluş Ordusu (JANL), 1943’te 150.000’in üzerinde askere sahip olmuştu. Tümenlerden ve tugaylardan oluşan JANL için gerekli olan ikmal yolu da 1943 Eylül’ünde Müttefikler Güney İtalya’yı işgal edince, Adriyatik üzerinden açılmıştı. Böylece Yugoslavya’daki güç dengesi JANL’ın lehine dönmüştü. Bu arada 1944’te Hırvat Ordusu’nun sayısı ise 150.000 olup, bunun ¼’ü Ustaşe militanıydı.
Hançer Tümeni, Yugoslavya’daki dağlık bölgelerde mücadele etmek için eğitilmişti. Tümen, 1944 Şubat’ında anavatanına döndüğü zaman, bir yıl kadar önce 26.000 düşünülen asker sayısı 21.000’de kalmıştı. Tümenin planlanan subay sayısı ise 671 yerine mevcudu 377’de, 3000’in üstünde olması düşünülen astsubay sayısı da 2078’de kalmıştı. 1944 Şubat’ında Slovenya’daki son talimini de tamamlayan tümen Bosna’da konuşlandırıldı ve Yugoslav direnişine karşı savaşmak üzere “F” Ordular Grubu’na bağlı bulunan İkinci Panzer Ordusu’nun çatısındaki V. SS Dağ Kolordusu’na dâhil edildi.
Bu koşullar altında Bosna’da Almanlar lehine büyük ölçüde güvenlik sağlanmıştı ama 1944’te Partizan Ordusu’nun sayısı 600.000 partizana ulaşmıştı. (Bu ordunun içinde de çok sayıda müslüman vardı)
1944 yazı Almanlar için tam bir felaket dönemiydi. Müttefikler Haziran’da Roma’yı ele geçirirlerken, aynı günlerde çıkartma yaptıkları Fransa’yı da Ağustos’ta kurtarmışlardı. Doğu Cephesi’nde ise Haziran sonunda başlayan Sovyet genel saldırısı sonucu tarihlerindeki en sarsıcı bozgunu yaşamışlardı. Dolayısıyla, Almanların Balkanlar’daki antipartizan harekâtı hem daha da önem kazanmış hem de zorlaşmıştı.
Partizan faaliyetleri hem Yunanistan’da hem de Yugoslavya’da fazlasıyla yoğunlaşmıştı. Bu arada Sovyet ordularının Temmuz’da, Polonya’nın güney kesimine doğru başlattığı Lvov-Sandomierz Harekâtı başarılı olmuş, bu da Kızıl Ordu’nun Balkanlar üzerine harekât yapmasına olanak tanımıştı. Ağustos sonunda Romanya, Eylül başlarında ise Bulgaristan düşünce, Sovyet birlikleri Yugoslavya’ya girmiş ve Tito’nun partizan güçleriyle birleşmişti.
Bu gelişmeler sırasında IX. SS Dağ Kolordusu birlikleri içindeki firarlarda önemli bir artış olmuştu. Alman Ordusu Balkanlar’dan mecburi bir çekilme eğilimindeydi. Ancak Boşnaklar anavatanlarından uzaklaşmak istemiyorlardı. Dolayısıyla Boşnak tümenlerinde huzursuzluk baş göstermişti. Bu dönemde tümen 18.520 askerden oluşuyordu ve bu sayının 6015’i Boşnak olmayıp, Alman ya da diğer etnik gruplardan askerlerdi. 1-20 Eylül arasında sadece Hançer Tümeni’nden 2000’in üzerinde Boşnak firar etmişti.
20 Ekim’de Belgrad, Sovyet ve partizan kuvvetlerinin eline geçti. Böylece firarlar daha da arttı. 21 Ekim’de Tümen İmamı Abdullah Muhasiloviç’in kışkırtmasıyla, Tümen Karargâhı Güvenlik Bölüğü’nde bir isyan çıktı. Muhasiloviç ile birlikte bölükten 101 Boşnak firar etti Bundan sonra sıradanlaşan firarlar tümeni zor duruma soktu. Firariler çok sayıda silah ve mühimmatı da beraberinde götürüyorlardı. Bazı yerlerde tümenin askerleri kaçarak, Ustaşe’ye ya da partizan birliklerine katılıyorlardı. Nihayet Almanlar 25 Ekim’de düzenledikleri Herbstlaub (Sonbahar Yaprakları) Harekâtı ile birçok Boşnak’ı olaysız bir şekilde silahtan arındırdılar. “Güvenilmeyen Boşnaklardan” işçi taburları oluşturuldu (Lepre, 1997, s. 268). Başlarda % 95 Boşnak olması planlanan tümende artık Boşnakların sayısı hemen hemen Almanların sayısına eşitlenmişti.
Almanlar sonunda Balkanlar’ı tamamen boşaltarak Macaristan’a çekildi. Ancak Hançer Tümeni’nin çoğu askeri anavatanları dışında savaşmakta gönülsüzdü. Bu nedenle tümenin Boşnak askerlerinin çoğu terhis edilerek evlerine gönderildi. 7 Kasım’da Boşnak personelin % 70’i terhis edildikten sonra, tümen kalanlarıyla Zagreb bölgesindeki görevini sürdürdü.
Bu dönemde mevcudu 12.793 olan Hançer, artık bir Müslüman tümeni sayılmazdı. Boşnakların çoğunun yerini Almanlar almıştı. Hançer’in bu son askerlerinin son maceraları, Macaristan ve Avusturya’da geçti.
Bu arada Sovyet askerlerinin ve partizanların SS’leri kurşuna dizdikleri haberleri geliyordu. Gerçekten de Hançer’in gönüllülerinden 10.000 kadarı topluca öldürülerek, cesetleri bir maden kuyusuna doldurulmuştu. Hançer’in arta kalanları savaş bittikten dört gün sonra, St. Veith’te İngiliz birliklerine teslim oldu ve Kuzey İtalya’daki bir esir kampına nakledildiler.
Fanatik savaşçılara düşkün olan Hitler’in, İslam’ın savaşçılığa kazandırdığı radikalizmi kullanmaktan geri durmadığı, birliklerin kuruluş stratejilerinde açıkça görülmektedir. Nitekim Almanlar Doğu Cephesi’nde sürekli yıpranan tümenlerini Alman askerleriyle takviye edebilmek için cephe gerisindeki partizan faaliyetlerine karşı müttefiki olan diğer milletlerden daha fazla birliğe ihtiyaç duyuyorlardı. Bunun için bölgelerdeki tarihi etnik sorunlardan da yararlanıyorlardı.
Sovyetler Birliği ile savaşa girmemiş olan Bulgaristan ise “Büyük Bulgaristan” hayaliyle, Almanlara sadece Balkanlar’da destek vermişti.
Bununla birlikte, bu girişim Hitler’in savaştan sonra Sovyetler Birliği ve İngiltere yenildiği takdirde, Alman çıkarlarının yeni coğrafi koşullara göre düzenlenmesi ve İngiliz sömürgelerinden en etkili kaynaklara sahip olan Ortadoğu’daki Müslüman halkları Almanya’nın yanına çekmesi açısından da önem arz ediyordu. Nitekim Birinci Dünya Savaşı’nda Kayser’in doğrudan yapamadığını yapabilmesi için İslam dünyasına ulaşabileceği yeni yollar araması gerekiyordu. Nazi ideolojisine sahip olan, elit bir ya da birkaç Müslüman tümeni bu konuda bir rol üstlenebilir ya da en azından İslam dünyasına yönelik bir çekim alanı oluşturabilirdi.
Tümenin kuruluşunda bazı siyasi amaçlar da algılanabilir. Hitler’in Türkiye ile ilişkilerine yönelik bu tür girişimler yeni değildi. 1942’den itibaren Sovyet esirler arasından çok sayıda Orta Asya ve Kafkas Türkü, Tatarlar ve akraba gruplardan piyade birlikleri oluşturulmuştu. Hatta Kırım’ı ele geçirmesi ve ne pahasına olursa olsun bırakmak istememesi Türkiye ile doğrudan ilgiliydi.
Hançer Tümeni birimlerinin karıştığı yerel katliamlar ise Yugoslavya’nın birbirine düşman etnik gruplardan oluşan yapısının getirdiği bir kan davası olarak ya da tümenin fanatik savaşçılardan oluşan SS kimliği olarak düşünülebilir. Antigerilla stratejisinin en önemli zorluğu, gerillanın halk üzerindeki baskısını dengelemektir. Bu da coğrafya farkı gözetmeksizin, zaman zaman katliamların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ancak şu da var ki, tümenin insanlık suçu işlediği iddiasıyla savaştan sonra yargılanarak suçlu bulunan ve bunlardan 10’u idam edilen 38 subay ve astsubayın hepsi de Almandı.
- SS Dağ Avcı Tümeni “Hançer”, savaş tarihinde değişik bir yere sahip olarak dikkat çekmektedir. Hem askeri hem de siyasi amaçlarla oluşturulan bir birlik olarak görülebilir. Nazi ideolojisine ne derece sahip olduğu sorgulanabilecek bir SS birliğiydi. İlk ve geniş çaplı tek başkaldırıda bulunan bir SS tümeni olarak tarihe geçti. Hançer, başka iki Müslüman SS tümeninin kurulmasına da önayak olmuştur. Dağ avcı tümeni olduğu için özel eğitimli askerlerden oluşuyordu ve bu nedenle de Antigerilla savaşında en zor olarak kabul edilen dağ harekâtlarında önemli görevler almıştı. Ancak askerleri anavatanları dışında dövüşmeyi pek kabul etmediklerinden, SS askerleri olmalarına rağmen yoğun şekilde firar ettiler. Almanların ve Boşnakların çıkarlarının örtüştüğü Bosna’nın güvenliği konusu rafa kalktığında tümen özelliğini fiilen kaybeden Hançer, kuruluşuyla Almanların askeri amaçlarına hizmet etmiş, ancak siyasi amaçlarına hizmet etmek için oldukça geç kalmıştı.
Burak Çınar’ın İkinci Dünya Savaşı’nda 13. SS Dağ Tümeni “Hançer” başlıklı Araştırma Makalesinden kısaltılarak oluşturulmuştur.
Niğde Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Makalenin tamamına şuradan ulaşabilirsiniz…
Burak Çınar’ın faydalandığı kaynaklar:
Kaynakça
(1944). German Military Dictionary. Mt. Ida: Lancer Militaria.
Blandford, E. L. (1995). Hitler’s Second Army: The Waffen SS. Osceola: Motorbooks.
Ellis, J. (1995). World War II Databook. London: Aurum Press.
German Mountain Warfare. (1944). War Department’s Military Intelligence Division Document, U. S. Army Military History Institute, Special Series, No. 21.
Gregory, B. (1989). Mountain and Arctic Warfare. Wellingborough: Patrick Stephens Limited.
Landwehr, R. (1981). “The European Volunteer Movement in World War II”. Journal of Historical Review, 20(1), 59-84, http://www.vho.org./GB/Journals/JHR/2/1/Landwehr59-84.html Erişim tarihi: 02.07.2015.
Lepre, G. (1997). Himmler’s Bosnian Division. Atglen: Schiffer Publishing.
Littlejohn, D. (1994). Foreign Legion of the Third Reich Vol.3. Son Jose: R. James Bender Publishing.
Lucas, J. (1999). Hitler’s Mountain Troops. London: Cassel.
Madeja, V. (1990). The Russo-German War: Balkans November 1940-November 1944. Allentown: Valor Publishing.
Munoz, A. J. (2007). Hitler’s Muslim Volunteers in Hitler’s Armies, 1941-1945. Bayside: Europa Books.
Stein, G. H. (1986). The Waffen SS. New York: Cornell University Press.
Trigg, J. (2008). Hitler’s Jihadis Muslim Volunteers of the Waffen-SS. Stroud: The History Press.
Deniz Kartal
Bu yazı, www.dunyalilar.org’dan alınmıştır…