Reform değil, özgürlük

Dünya’nın pek çok bölgesinde savaş, grev ve isyan gündemi var. En fazla izlenenlerden biri de Jîna Amînî’nin saçlarının görünmesi bahane edilerek güvenlik güçlerince öldürülmesinin ardından, özellikle kadınları sınırlayan ahlak yasalarına ve molla rejiminin getirdiği yasaklara ve özellikle de örtünme zorunluluğuna karşı yükselen kadın isyanı.

Videolardan ve İranlı muhaliflerin aktarımlarından anladığımız kadarıyla, İran’da rejimin yarattığı baskılardan rahatsızlık duyan herkesi, kadınların önderliğinde birleştirmiş gibi görünüyor. Rejimin isyan karşısında aldığı tutum ise, Gezi sürecini yaşayan bizlere oldukça tanıdık: Polis şiddeti ve taşradaki lümpen proleterlerden oluşan milislerce göstericilere korkunç bir şiddetle karşılık verilmesi. Son verilere göre, insan hakları aktivistleri 78 kişinin hayatını kaybettiğini belirtmiş. Pek çok medya kaynağında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi neredeyse mutlak bir güce sahip, ordunun ve genellikle şehir sakinlerinden daha muhafazakâr olan kırsaldaki geniş halk kesimlerinin desteğine güvendiği ve böylelikle iktidardaki mollaların yurttaşlarını sansürle, katı siyasi denetimle, azınlıklara yönelik baskılarla ve kendilerini eleştirenlere karşı acımasız zulümlerle baskı altına almayı amaçladığı yazılıyorsa da rejimin akıbetini egemenlerin baskısına çeşitli sivil itaatsizlik eylemleriyle direnen kadınlar belirleyecek gibi görünüyor.

Son 40 yıldır İslami renge bürünmüş olsa da İran’daki devlet şiddeti ve baskı rejimine yönelik kadın isyanlarının tarihi oldukça eskilere uzanıyor. 1900’lerin başındaki tütün grevlerinin ardından ekmek isyanı olarak tarihe geçecek isyandan Zeynep Paşa adını duyarız. Gıda istifçiliği nedeniyle ekmek fiyatlarının kontrolsüz yükselişi ve özellikle açlık karşısında Tebriz’deki karşı silahlanan ve ajitasyon çeken kadın örgütünün lideri olarak bilinen Zeynep Paşa dönemin Şah’ının koruduğu istifçilerin depolarına saldırıp ürünleri fakir halka dağıtan bir tarihsel kahraman bugün. Ardından 1925’ten 1979’a kadar süren monarşi döneminde de yine kadınlar oldukça aktif olarak bağımsızlık mücadelesinin özneleri halinde. Çalınmış devrimin ardından ise kadınlar İslami kılıfa bürünmüş yasaklamalara karşı çeşitli şekillerde direnişte.

Şimdi İran’ın büyük kentlerinin sokaklarının alev almış olduğunu görüyoruz. İran hükümetinin internet kısıtlamalarına rağmen sosyal medyada viral olan videolarda cesurca direnen öldürülenleri izliyoruz. Dünyanın pek çok yerinde de basın açıklamaları ve protestolarla direnen kadınlara selam ve dayanışma mesajları gönderiliyor. Kadınların saçlarını özgür bırakılma talebi artık bir sembol. Zira İranlı direnen kadınlar, beyaz feminizmin dikenli söylemlerinin aksine, islamofobik politikalarla baş örtüsü takanlara yönelen şiddet karşısındaki özgürleşme talepleri ile kapanma baskısı karşısındaki özgürleşme taleplerini ustaca birleştiriyor.

Dahası, kadınların direnişinin de yasının da isyanının da sembolü olarak kadınlar saçlarını kesiyorlar. Yüzyıllardır erkeklerin tahakküm sınırlarını çizen makbul kadınlıktan çıkma cezası ve ifşası olan saç kesmeyi, kadınlar tersine çevirerek, kararlılıklarını saçlarını keserek gösteriyor. Özgürleşme inadının bir yolu olarak cenazelerin, yasın ve isyanın ortasında saçların kesildiği eylemler, bir anda baş örtülerini çıkararak ve yakarak eylemlerde yer alan kadınların direnişine destek demek artık. Zira Jîna Amînî’nin işkence edilerek öldürülmesinin nedeni saçlarının görünmesinden başka bir şey değildi. Bu yüzden İranlı direnişçiler, dayanışmadan bahseden batılı politikacı kadınlara da İran’daki politik ve ekonomik aktivitelerinde kültüre saygı olarak adlandırılan zorunlu başörtüsü uygulamasını kendileri gibi protesto etmelerinin önemini hatırlatıyor. Bugün giderek dünyanın pek çok yerinde temel toplumsal cinsiyet gündemlerinin kadına yönelik erkek şiddeti ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerinden yükselen baskıcı/ayrımcı politikalar olarak görmemize rağmen, bu sorunlara dair politika yapan kadın örgütünün azaldığını izliyoruz. Bu açıdan neoliberal politikaların güvencesizlik ve belirsizliklerinin, en arkaik toplumsal form olan aile ve kadınların sömürülmesi yoluyla bir nebze giderildiği bu korkunç dönemde, İran’daki kadınların mücadelesinin, Meksikalı kadınların Anayasa Mahkemesini ateşe vermesi, Sudanlı kadınların direnişi ve Avrupa’daki kadın grevleri gibi heyecan yarattığını anlayabiliyoruz. Zira bu yüzden her yerde kadınlar haykırıyor: reform yetmez, eşitlik ve özgürlüğe ihtiyacımız var.

Nevra AKDEMÄ°R
Latest posts by Nevra AKDEMÄ°R (see all)