31 Mart seçimleri tüm beklentileri aşarak yepyeni bir dönemi başlattı. Önümüzdeki yıllara ilişkin sağlıklı öngörülerde bulunabilmek için, seçim sonuçlarının ayrıntılı bir biçimde değerlendirilmesi ve tartışılması gerekiyor. Öncelikle bugünkü tablonun nasıl bir süreç sonucunda ortaya çıktığının aydınlatılmasına ihtiyaç var. 2019’dan 2024’e geliş ile 2024’ten 2028’e gidiş arasında nasıl bir ilişki olabileceği önemli bir soru.
2019 seçimlerinde CHP’nin onbir büyükşehir belediyesini kazanmasıyla birinci sıçrama sağlanmıştı. Bu kuşkusuz önemli bir başarıydı. Bu belediyelerin sonucu kesinleşmemiş olan biri dışında tümünün bugün yeniden kazanılmış olması, üstelik bunlara birçok büyükşehrin eklenmiş olması da büyük önem taşıyor. Özellikle Ankara ve İstanbul’da CHP ile AKP arasında bugün ortaya çıkan fark 2019’un hayli üzerinde ( Ankara’da 29 puan, İstanbul’da 11 puan). Bu fark, kazanılması bile sürpriz olan bazı illerde de dikkat çekici ölçüde, örneğin Giresun, Kırşehir ve Uşak’ta 15 puan, Afyon’da 19 puan.
AKP’nin oy oranı sadece üç ilde % 50’yi aşmış, CHP için oy oranı %50’yi aşan il sayısı 15. İstanbul ilçelerine de yine %50’yi aşan oy oranları açısından bakarsak, AKP üç ilçede %50’yi geçmiş ve en yüksek oy aldığı ilçede 56’ya ulaşmış. CHP’nin % 50’yi geçtiği ilçe sayısı 18 ve bunlardan dört tanesinde oy oranı %65’in üzerinde. AKP ciddi ölçüde gerilerken CHP oylarında bir patlama olduğunu söylemek yanlış olmaz. AKP’nin gerilemesi ile CHP’nin beklenmedik bir başarı sağlaması aynı sürecin iki yönünü oluşturuyor.
Seçim sonuçlarını yaratan sürecin birçok nedeni olduğu söylenebilirse de, en önemli iki nedenden birincisi ekonomiyle ilgilidir. Ekonomik koşulların oy verme davranışlarını ciddi biçimde etkilemesi, şu koşullarda gerçekleşir: a) Ekonomik göstergelerde kötüleşme, özellikle işsizliğin artışı, satınalma gücünün düşmesi ve yoksulluğun artması, gelir dağılımının bozulması vb, b) Seçmenlerin bu tablonun iktidarın hataları sonucunda oluştuğuna inanmaları, bu nedenle bir bıkkınlık, umutsuzluk ve öfke duymaları, c) Farklı bir çözümün mümkün olduğuna inanmaları ve iktidarı cezalandırma ya da en azından uyarma kararına ulaşmaları. Türkiye ekonomisinde 2023’ün ikinci yarısından itibaren, anılan koşulların tümünün olgunlaştığını söylemek yanlış olmaz.
Toplumun neredeyse tüm kesimlerini, ama özellikle sabit gelirli emekçileri ve emeklileri ağır biçimde etkileyen enflasyonun gelişmesi şöyle oldu: 2020 yılı boyunca yıllık fiyat artış hızı % 11-12 dolayında idi. 2021 boyunca da, son aya kadar % 20’nin altında idi. 2021’in Kasım ve Aralık aylarında başlayan faiz ve nas tartışmalarına (inadına) paralel olarak, ekonomide kötüleşme hız kazandı. 2021 Aralık ayında yıllık enflasyon % 36’ya, altı yedi ay içinde de % 70’e ulaştı. Yanlış faiz politikası döviz kurunu fırlattı, ithal mallarındaki fiyat artışları da enflasyonu körükledi. Yüksek enflasyonu frenlemek ve düşürmek için uygulamaya konan politika da sabit gelirli kesimlerin satınalma gücünü düşürücü etki yarattığından, iktidara karşı tepki giderek yükseldi.
Seçim sonuçlarını etkileyen en önemli ikinci etken de, CHP’nin bu seçimde daha önceleri çok az oy alabildiği illerden ve toplumsal kesimlerden beklenmedik ölçüde yüksek oy almış olmasıdır. İller ve ilçeler itibarıyla bakıldığında, daha çok muhafazakar olarak nitelenen bu yerlerde görülen ciddi oy artışı aslında CHP’nin farklı toplum kesimlerine ulaşmak için birkaç yıldır gösterdiği çabanın sonucudur. Bu çaba aslında Altılı Masa’da da önemli bir düzeyde etkili olmuş, fakat seçime beş kala yaşanan gelişme nedeniyle hak ettiği sonuca ulaşamamıştı. CHP’nin yeni yönetimi de bu çabayı kararlı biçimde sürdürdüğü için, CHP farklı sosyal ve kültürel kesimlerden geçmişte görülmemiş ölçüde oy almayı başardı. Kırılan “cam tavan” sadece sayısal bir sınır değildi, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir engeldi.
Şimdi 2024’ten 2028’e kısaca bakalım. Önce ekonomi: Bugünkü ekonomik tablonun düzeltilmesi kolaylıkla mümkün olmayacak. Hatta Merkez Bankası’nın son yaptığı açıklamayla ücretlere yıl ortasında ikinci bir zammın yapılmamasını talep etmesi, sabit gelirli kesimler için tam bir kabus. Çok basit bir gerçek var, %60-70 dolayında süren bir enflasyon karşısında yılda bir kez zam yapmak her türlü adalete, insafa aykırı olacağı gibi, ekonomik durgunluğa da davetiye çıkartmaktır. Satınalma gücü düşen geniş toplum kesimlerinin talebi de hızla azalacağından, üretimde ve istihdamda da gerilemeler kaçınılmazdır. Ayrıca son seçimlerde hükümete tepkisini oylarıyla göstermiş olan kesimler, gündemde seçim de olmadığına, göre demokrasi ve hukuk çerçevesinde farklı yöntemlerle tepkilerini göstermek yoluna gidecektir.
CHP’nin toplumsal kesimlerle ilişkisi ise, iki nedenle güçlenme olasılığı taşımaktadır. İlk olarak, CHP 2019-2024 döneminde belediyelerde gösterdiği yüksek performansı geliştirirse ve yaygınlaştırırsa, ikinci olarak da farklı toplumsal kesimlere dönük olarak geliştirdiği dili ve tutumu güçlendirirse, zaman CHP’nin lehine işleyecektir. Seçimlerde özellikle gençlerin CHP’ye ilgisinin artmış olması da, CHP’nin artık devlet baskısına karşı toplumun tüm kesimlerinin hak ve özgürlüklerini savunan en önemli güç olması beklentisi ile ilgilidir. Türkiye’yi ekonomi, hukuk, eğitim, toplumsal barış, sosyal adalet gibi alanların tümünde çıkmaza sokmuş bir iktidar karşısında, toplumda uyanmış olan umut ve heyecan da “tünelin ucunda bir ışık” görmüş olmakla ilgilidir.
Son olarak, tüm beklentilerin muhatabının tek bir parti olması söz konusu olamaz, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve sosyal adaletten yana olan tüm partiler, sendikalar, meslek kuruluşları ve de yurttaşlar için de yeni bir dönem başlamış durumda.