Ekim Devrimi’nin dersleri

Ütopik sosyalistlerle Marksist bilimsel sosyalizm arasındaki en temel ve belirleyici fark, “işçi sınıfının kurtuluşunun kendi kollarıyla olacağı” görüşünde kendini gösteriyordu. Ütopik sosyalistler, yoksulluğun, eşitsizliğin, sınıflar arasındaki bitmez tükenmek kavganın, iyi niyetle, ileri görüşlülükle, işçiler ve patronlar arasındaki sorunların karşılıklı anlayışla sona erdirebileceğini, eşitlikçi bir toplumun da böylece kurulabileceğini söylüyorlardı.
Marks ve Engels, toplumdaki bütün değişim olanaklarının sınıf mücadelesinde bulunduğunu, tarihin ilerletici lokomotifinin de yalnızca bu mücadelenin ilerletici etkisinde olduğunu söylüyorlardı. Öyleyse, bir üretim biçiminden diğerine geçişi sağlayan sınıf mücadelesi, kapitalizmden sosyalizme geçişi de sağlayacak olan biricik güçtü.

Bu görüş, sonuçta sosyalizmin de iyi niyetli burjuvaların ileri görüşlülüğü ile değil, bizzat işçilerin mücadelesiyle kurulacağı sonucuna ulaşıyordu.

Bu belirleyici görüş, işçi sınıfının uluslararası mücadele marşı olan Enternasyonal’e de yazılmıştı:
Tanrı, patron, bey, ağa, sultan
Nasıl bizleri kurtarır
Bizleri kurtaracak olan
Kendi kollarımızdır
İşçi sınıfının kurtuluşu, aynı zamanda bütün insanlığın kurtuluşu anlamına geliyordu ve bu dünya çapında sosyalizmin zaferiyle sağlanacaktı.

Ekim Devrimi, ütopyadan gerçeğe geçişin somut kanıtı olduğu için, her şeyden önce işçi sınıfının kendi kollarıyla kurtuluşunun, kendi iktidarını kurarak, sosyalizmi gerçekleştirmesinin mümkün olduğunu göstermiştir.

PARTİLİ MÜCADELE, PARTİLİ SINIF

Ancak bunu başarabilmek için geçen uzun mücadele yıllarında, en önemli ve belirleyici gücün her kademede örgütlü olmanın ve özellikle de devrimci işçi sınıfı partisine sahip olmak olduğunu göstermesi bakımından da tarihi bir öneme sahiptir.
Ekim Devrimi’nden önce de, dünya işçi sınıfı pratiği pek çok siyasal parti deneyimi yaşamıştı. Ancak Lenin’in önderliğinde teorik ve pratik olarak kendisini yeniden inşa eden ve bilimsel sosyalizm düşüncesine sıkıca sarılan Rusya işçi sınıfının kurduğu parti, tüzüğü ve programıyla öncekilerden tümüyle farklıydı. Öncekiler, daha çok yasalarla belirlenmiş düzen koşullarında mücadeleye ayarlı, görece gevşek ve daha sert mücadele koşullarına hazırlıksız partilerdi. Bolşevik Parti ise, üyelerinin özellikleriyle ve bunu kayıt altına alan tüzük ve programıyla yepyeni bir örgütlenme modeli ortaya koyuyor ve her koşulda mücadeleyi sürdürecek özellikler taşıyordu.

Ekim Devrimi’nin günümüze ulaşan en önemli derslerinin başında bu iki özellik vardır: Birincisi, işçi sınıfının kurtuluşunun ancak ve yalnızca kendi eseri olacağı, ikincisi, bu mücadeleyi ancak ve yalnızca bu koşullara uygun bir parti ile yürütebileceği…
Bu iki ders, aradan geçen 98 yıl boyunca, sınıf mücadelesinin pratiği, dünyanın her yerinde geçerliliğini korumuş ve mücadelenin farklı alanlarında defalarca doğrulanmıştır.

DEMOKRASİ MÜCADELESİNDE SOSYALİST GÖREVLER

Bugün bizim ülkemizde, ağırlıklı olarak demokrasi mücadelesinin hedefleri öne çıkıyor ve hala düzen içinde halledilebilecek kimi sorunların çözülmesi için mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Ancak, işçi sınıfının sosyalizm için mücadelesini bu taleplerle sınırlamak mümkün değildir. Asıl hedefi sosyalizm olan sınıf ve partisi, mücadelenin bu şartlarında da sosyalizme ilişkin ana görevlerini yerine getirmek için çalışmalarına devam etmelidir. Demokrasi mücadelesi verirken, ya da bunun için çeşitli ittifaklara, güç birliklerine girerken, ana karakterini koruyacak ve bunu yansıtacak çalışmalarına devam edecektir.

Lenin, demokrasi mücadelesinde işçi sınıfının sosyalist görevlerinin ihmal edilemez olduğunu birçok kez belirtmiştir. Bu, devrimin değişen koşullarına uygun mücadele taktikleri uygularken ana hedefi kaybetmemek bakımından son derece önemlidir.

Ekim Devrimi’nin hedefleri, bugün bütün dünya işçi sınıfının hedefleridir ve bu bakımdan Ekim Devrimi, geçmişe ait bir anı değil, geleceğe ilişkin bir özlemdir.

Kaynak: EVRENSEL- Genç Hayat, Niğde Cezaevi, 1976