“Ich bin ein Berliner”
J.F. Kennedy, Berlin
26 Haziran 1963
ABD Başkanı Kennedy, yukarıdaki epigrafta yer alan “Ben bir Berlinliyim” sözünü Batı Berlin’deki Schöneberg Belediyesi’nin balkonundan yaptığı konuşmasında söyler. 1961’de Doğu Alman yönetiminin 13 Ağustos’ta Berlin’in ortasında inşa ettiği 46 km uzunluğundaki Utanç Duvarı ve Küba Devrimi sonrasında ABD ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan uluslararası krizin dünya gündemini işgal ettiği bir dönemde Berlin’i ziyaret eden Kennedy, “Ben bir Berlinliyim” diyerek Sovyetlere gözdağı verir, bir çok araştırmacı, Soğuk Savaş’ın bir sıcak çatışmaya dönüşmesinin bu konuşma ile engellendiği görüşünde; ben onların yalancısıyım.
Kennedy’nin ziyaretinin ve konuşmasının uluslararası gelişmeleri nasıl etkilediğini bilemeyeceğim, ancak dünyanın çeşitli yerlerinde ırkçılık, yabancı düşmalığı ve azınlık haklarının korunması bağlamında kullanılan “Hepimiz/Ben…..” sloganın bu tarihlerden itibaren popüler olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Onlarca, onlarca örnek vermek mümkün bununla ilgili olarak. Bir tanesi de Türkiye ile ilgili. 17 Ağustos (1999) depreminden sonra Yunanistan basınında Türkçe “Hepimiz Türküz’, ‘Kardeşim Mehmet metin ol” manşetleri atılmıştı. Hürriyet gazetesi de bu manşetlere cevaben Yunanca Efharisto poli file (Çok teşekkürler dostum) yazarak teşekkür etmişti. Ne güzel değil mi?, Yunan basınının, depremle sarsıldığından daha fazla depremden sonraki ölümlerle, yıkımlarla sarsılan Türkiye ile “Hepimiz Türküz” diyerek empati kurmaya çalışması, Türk gazetelerinde bu dostluk eline Yunanca teşekkür etmeleri. Kimse Yunanlıların “Türk olmak” istediklerini ya da “dinden (Hristiyanlıktan) çıkıp Müslüman olmak istediklerini” vb. düşünmemişti. Ne saçma şeyler yazıyorum değil mi? Böyle saçma sapan şeyler kimin aklına gelir ki!
Kimin aklına gelir bakın söylüyeyim, mesela Türk sağının simge isimlerinden Nevzat Yalçıntaş‘ın aklına gelir. Ne zaman mı? 13 yıl önce Hrant Dink‘in katledilmesinden hemen sonra. Neden mi? Dink cinayetinden sonra, tıpkı Kennedy gibi, tıpkı Yunan basını gibi, tıpkı “Hepimiz…” sloganının kullanıldığı bambaşka olaylarda olduğu gibi “Hepimiz Ermeniyiz” diye haykıran (baş harfi büyük) “İnsan”ları karalamak için.
19 Ocak 2007’de Hrant Dink‘in katledilmesinden sonra bazı “primatlar” “Plan yapmayın plan” diye başlayıp “Vatan satsa bir kişi anında biter işi” diye devam eden ve cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal‘i “Fatihalar, Yasinler bitmez Karadeniz’de” sözleriye öven şiirler yazarken, “İnsan”larda Ermeni toplumunun acısını “Hepimiz Ermeniyiz” sloganlarıyla sahipleniyorlardı.
Bu slogan o kadar tepki çekti ki, 1999’da Yunan basının “Hepimiz Türküz” başlığından memnun olanlar bile “Hepimiz Ermeniyiz”i “Bunlar Ermeni olmak istiyor” diye tercüme etmeye, bu sloganı atanların “dinden çıktığını” idda etmeye başladılar. Nevzat Yalçıntaş, işte bu primatlardan sadece ama sadece birisiydi.
Hürriyet (16.02.2007) gazetesinin “AKP’li Yalçıntaş: ‘Hepimiz Ermeniyiz’ sloganı atan Müslümanlıktan çıkar” başlıklı haberne birlikte bakalım. Ankaralı Sanayici ve İşadamları Derneğince (ASAD), dernek merkezinde düzenlenen, “Türk-Ermeni İlişkilerinin Dünü Bugünü ve Sözde Soykırım İddiaları” konulu konferansa katılan Nevzat Yalçıntaş şu açıklamalarda bulunur “Bir Türk ve Müslüman olan insan o sloganı atmaz. Sloganı attığı zaman Türklükten de çıkar, Müslümanlıktan da çıkar. Günahtır, zillettir, utançtır. Cenazede 50 bin kişi vardı. Demek ki 10 bin kişi bunu söyleyebiliyor. Bu konularda hassas olmak lazım.”
Sadece Yalçıntaş mı? Elbette değil, Nasıl ki, dünyanın çeşitli yerlerinde ırkçılık, yabancı düşmanığı ve azınlık haklarının korunması için, mağdurla empati kurmak için “Hepimiz….” sloganını kullananlar varsa, dünyada bir o kadar da (dinsel, etnik, siyasal, cinsel…) öteki/yabancı düşmanlığı yapan faşistler var.
Boşa, “Hepimiz Ermeniyiz” sloganlarını atanlar aynı zamanda ellerinde “Faşizme İnat Kardeşimsin Hrant” pankartlarını taşımıyorlardı. Çünkü, “Hepimiz Ermeniyiz” derken “İnsan”lar (biz, ben) ne Ermeni olmak istediklerini, ne de Hristiyan olmak istediklerini söylemek istiyorlardı. Hatta tek ama tek sorunları Hrant Dink’in şahsı/bedeni de değildi. Çünkü mağdurla, öldürlenle, ötekileştirilenle empati ve dayanışma aynı zamanda faşizmle mücadelenin mütemmim cüzüydü ve “İnsan”lar bunun için Ermeni olduklarını söyleme ihtiyacı duyuyorlardı.
O dönemde “İnsan”lar şöyle bir bildiri kaleme almışlardı. Yaklaşık 8.000 kişiyle birlikte benim de imzacısı olduğum “İfşaya Çağrı” başlıklı bu bildiriyi bir kez de buradan paylaşmak istiyorum. Unutmayın sorun ne Ermeniler, ne Hrant; sorun -aşağıdaki bildiride de ifade edildiği gibi- “İntikam ve yıkım üzerine kurulu bir ülkede değil… ne olursa olsun; demokratik, çoğulcu, insan haklarına ve ifade özgürlüklerine saygılı, içindeki farklı kimlikleri zenginlik olarak görebilen bir ülkede yaşamak istediğimiz için” “Hepimiz Ermeniyiz” diye bağırmalıyız.
İFŞAYA ÇAĞRI
Biz, aşağıda imzası bulunan Türkiyeli vicdan sahipleri, 23 Ocak’ta Hrant Dink’in cansız bedeninin arkasında yürüyen kalabalığın saygılı sessizliğinin, ortak bir iradeye dönüşmesini istiyoruz. Irkçılığı milliyetçilik adı altında meşrulaştıranların, bu korkunç cinayetin işlenmesinde sorumluluk sahibi olduğunu biliyor, bu söylemi ifşa etmenin böyle bir sivil iradenin gereği olduğuna inanıyoruz.
TCK’nın 301. maddesi uyarınca hakkında açılan dava başta olmak üzere, bütün hayatı boyunca verdiği mücadelede Hrant Dink’i gerektiği gibi destekleyememiş olmaktan; kan, ırk, ölüm ve nefret üzerinden kişisel ve siyasi çıkar sağlayan çevrelere karşı daha önce yeterince ses çıkaramamış olmaktan ötürü kendimizi suçlu hissettiğimiz için;
Hrant Dink’in ailesi, Agos Gazetesi çalışanları ve Türkiye Ermenileri başta olmak üzere, Türkiye’de ayrımcılığa maruz kalan tüm kesimlerle dayanışma içinde olmayı her zamankinden daha çok istediğimiz için;
İntikam ve yıkım üzerine kurulu bir ülkede değil, Avrupa Birliği’nin ve başka ülkelerin tutumu ne olursa olsun; demokratik, çoğulcu, insan haklarına ve ifade özgürlüklerine saygılı, içindeki farklı kimlikleri zenginlik olarak görebilen bir ülkede yaşamak istediğimiz için;
Yıllardır gözlerimizin önünde, medyada, televizyonda, reklam dünyasında, toplumsal yaşamın her alanında bilinçli bir biçimde beslenerek, bebeklerden katiller yaratma noktasına getirilen milliyetçiliğin bu ülkede başka canlar aldığını bir daha görmek istemediğimiz için;
Milliyetçi dalganın desteğini her ne pahasına olursa olsun arkalarına almak uğruna, sudan bahanelerle Hrant Dink’in cenazesine gelmeye cesaret edemeyen tüm siyasi sorumluları, ölüm ve nefret üzerinden çıkar sağlayan hesapçılar olarak gördüğümüz için;
Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, çeşitli kurum ve kişilerin daha Dink’in cenazesi kalkmadan başlattıkları ‘Türkiye’nin imajı bozulmasın’ kampanyasından midemiz bulandığı ve kendi insanlarını katletmeyen bir ülkenin, zaten ‘imaj’ sorunu olmayacağına inandığımız için;
Hrant Dink’in inandığı ve anlatmaya çalıştığı gibi, 1915’ten itibaren yaşananların ve Ermenilerin bugün hala maruz kaldıkları ayrımcılıkların sorgulanabilmesine olanak tanıyacak toplumsal koşulların oluşturulması gerektiğine inandığımız için;
Irkçılığın, ülkemizde ve başka ülkelerde toplumun tümü için her zaman yıkıcı sonuçlar doğurduğunu; buna karşı barışçı, sürekli ve geniş çaplı bir çabayı şimdi başlatmazsak, Türkiye’nin farklılıklarından arındırılmış bir şiddet toplumuna dönüşeceğini gördüğümüz için;
Irkçılığın bilinçli bilinçsiz tüm aktörlerini, resmi kaynaklarını ve kültürel mimarlarını bu cinayetin azmettiricileri ve yükselen toplumsal şiddetin sorumluları olarak, sözlerimizin ya da kalemlerimizin ulaşabildiği her platformda ifşa edeceğimizi; onlarla mücadelemizin, elimizden gelen tüm barışçı eylem biçimleriyle, bundan böyle sürekli olarak devam edeceğini; bu çabaya katkıda bulunan ya da bulunmak isteyen kişi ve kurumlar ile birlikte, ırkçılığın açıkça ya da dolaylı olarak tehdit ettiği bütün Türkiyelilerle sürekli, kararlı ve somut bir dayanışma içinde olacağımızı ilan ediyoruz.
Farklı etnik ve dini kimliklere sahip olmanın, Türk olmaya karşı bir kışkırtma, bir hakaret, bir tehdit olmadığı gerçeği benimsenene dek, Türkiye’de siyasi, yasal ve kültürel ayrımcılığa maruz kalan tüm kimlikler bizlere de ait olacak.
- Afife Jale’den İstanbul Sözleşmesi’ne Bakmak - 17 Ağustos 2020
- Patrimonyalizm, Ayasofya ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi - 17 Temmuz 2020
- Haziran’da Ölmek Zor - 28 Haziran 2020