Türkiye’de ne zaman bir sanatçı kamusal meselelerde söz alsa, ardından hep aynı sorular gelir: “Sanatçı siyasete karışmalı mı?”, “Taraf olmalı mı?”, “Sanat, siyasetten ayrı kalmalı mı?” Ancak bu kez bu tartışmaları dahi yapmaya zaman kalmadan, Cem Yiğit Üzümoğlu gözaltına alındı.
Üzümoğlu, 2 Nisan’daki üniversite boykotuna destek verdiği gerekçesiyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “nefret suçu” iddialarıyla gözaltına alındı. Suçlama vahim ama bir o kadar da belirsiz. Toplumsal barış çağrısı yapan, gençlerin geleceği için mücadele etme çağrısında bulunan bir sanatçı, bu çağrısıyla kimi nefrete teşvik etmiş olabilir? Bu sorunun cevabı, iktidarın gitgide genişleyen “suç” tanımında saklı.
Ama asıl mesele bu değil. Asıl mesele şu: Üzümoğlu yalnız mıydı?
“Eğer öteki demeden kol kola olursak…”
Gözaltından sonra sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, Cem Yiğit Üzümoğlu birlik çağrısı yapıyor. “Öteki demeden kol kola olursak, barış içinde sözümüzü söylemekten çekinmezsek, umut dolu güzel günler bizimdir” diyor. Bu sözlerin hedefi çok açık: ayrıştırıcı dile, korkuya ve bastırmaya karşı bir arada durmak.
Bu, yalnızca bir sanatçının serbest kalmasının ardından ettiği teşekkür değil; aynı zamanda bir manifesto. Çünkü artık Türkiye’de cesaret, sadece söylediğin söze değil, susmadığın için de yargılanmana neden olabiliyor. Oyuncular, akademisyenler, gazeteciler, öğrenciler… Herkes susturulmaya çalışılıyor.
Ama Cem Yiğit Üzümoğlu’nun sesi, o susturulmak istenen sesin canlı bir örneği olarak yankılandı. “Gelecek cumhurbaşkanlarımız, mühendislerimiz, doktorlarımız, sanatçılarımız için mücadele etmek zorundayız” derken bir role değil, bir sorumluluğa işaret ediyordu.
Gençliğin Mücadelesi, Geleceğin İnşası
Bugün bir oyuncu yargılanıyor olabilir. Ama mesele onun kişiliği değil. Mesele, temsil ettiği gençlik, düşünce ve ifade özgürlüğü. Üniversitelerdeki baskıya, barınma krizine, liyakatsizliğe ve torpile itiraz eden gençlerin sesi olması… Devletin susturmak istediği şey bu.
Oysa bu ülkede cumhurbaşkanları da mühendisler de sanatçılar da o gençler içinden çıkacak. Ve onların geleceğini belirleyen şey, bugün ne kadar konuşabildikleriyle doğrudan ilgili.
Umut Susturulamaz
Cem Yiğit Üzümoğlu serbest bırakıldı ama hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve karakola imza zorunluluğu getirildi. Bu bir özgürlük değil, denetimli bir susturma girişimi. Ama belli ki işe yaramayacak. Çünkü o, yaşadığını sindirmek yerine bir çağrıya dönüştürmeyi tercih etti. Tam da bu yüzden, bu ülkenin umudu hâlâ var.
Sanatçılar konuşursa, gençler itiraz ederse, susmayanlar çoğalırsa; yarının cumhurbaşkanları, mühendisleri, sanatçıları baskıdan değil özgürlükten doğacak.
Ve evet, bu memleket bizim. Gelecek de.