Home Güncel 21. Yüzyıl Faşizmi: Türkiye Pratiği

21. Yüzyıl Faşizmi: Türkiye Pratiği

Yirmibirinci yüzyıl, tarihsel ve ideolojik birçok değişimi beraberinde getirdi. Bu değişimlerden biri de faşizmin yeni bir form olarak ortaya çıkışıdır. Prof. Dr. Şebnem Oğuz’un analizleri, bu yeni faşizm türünün, 21. yüzyılın karmaşık sosyo-politik ve ekonomik koşullarına özgü bir yanıt olarak geliştiğini gösteriyor. Oğuz’a göre, 21. yüzyıl faşizmi, klasik faşizmden altı temel farkla ayrılıyor ve bu farklar, onun daha geniş kitleleri etkileyebilme kapasitesini ve toplumsal dinamikler üzerindeki etkisini artırıyor.

Türkiye, 21. yüzyıl faşizminin yükselişini ve etkilerini gözlemlemek için önemli bir örnek teşkil ediyor. Bu blog yazısında, Türkiye’deki siyasi ve toplumsal gelişmeler ışığında, Oğuz’un belirttiği 21. yüzyıl faşizminin temel özelliklerini ve bu özelliklerin nasıl tezahür ettiğini inceleyeceğiz.

Kapitalist Krize Yanıt

Türkiye, 2001 ekonomik krizi ve 2008 küresel finansal krizinin ardından belirsizlik ve istikrarsızlıkla karşı karşıya kaldı. Bu dönemler, yeni faşizmin yükselişine zemin hazırlayan dönemler olarak değerlendirilebilir. Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler, toplumun otoriter ve popülist liderlere yönelme eğilimini güçlendirdi. Bu süreçte ekonomik istikrarsızlık ve işsizlik, otoriter politikaların meşrulaştırılmasında kullanılan ana unsurlar haline geldi.

İşçi Sınıfına Etki

Türkiye’de yeni faşizm, iktidara gelmeden önce bile işçi sınıfının geniş kitlelerini etkileyebilme yeteneğine sahip oldu. Özellikle işçi sınıfı hareketlerine yönelik devlet zor aygıtlarının kullanımı, bu etkinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Hükümete yakın sendikaların kurulması ve muhalif sendikaların baskı altına alınması bu konuda önemli örneklerdir. Hükümet yanlısı sendikaların üyelik kayıtlarının şişirilmesi ve devlet desteğiyle güçlendirilmesi, işçi sınıfının iktidara bağımlı hale getirilmesi stratejisini ortaya koyuyor.

Devlet Zor Aygıtları

Türkiye’de yeni faşizm, devletin zor aygıtlarıyla işçi sınıfı hareketlerinin güçlenmesini baştan önlemeyi amaçladı. Bu, potansiyel muhalefeti erkenden etkisiz hale getirme stratejisi olarak değerlendirilebilir. Polis ve istihbarat teşkilatlarının muhaliflere yönelik baskıcı uygulamaları, gösteri ve grevlerin zor kullanılarak bastırılması, bu stratejinin somut örnekleridir. Bu aygıtların kullanımı, rejimin otoriter yapısını pekiştiren ve toplumsal muhalefeti zayıflatan bir etkendir.

İdeolojik Motifler

Türkiye’de yeni faşizm, maddi faydalar sağlamak yerine, güvenliğin ve istikrarın sağlanması, dinsel motifler, patriarka ve LGBTİ+ karşıtlığı gibi ideolojik motiflere dayandı. Bu, toplumsal değerler ve inançlar üzerinden bir bağ kurarak, toplumu ideolojik olarak birleştirme çabası olarak görülebilir. Özellikle dini söylemler ve milliyetçilik, toplumu mobilize etmek ve rejimi meşrulaştırmak için kullanıldı. Bu motifler, toplumun farklı kesimlerini ortak bir düşmana karşı birleştirerek, otoriter rejimin devamlılığını sağladı.

Seçimler ve Kurumsallaşma

Türkiye’de yeni faşizm, klasik faşizmin aksine, seçimleri feshederek kurumsallaşmadı. Ancak, demokratik süreçlerin devam ettiği bir görüntü altında, otoriter uygulamaların sürdürülmesine olanak tanındı. Seçim süreçleri manipüle edilerek, iktidarın meşruiyeti korundu ve demokratik kurumlar zayıflatıldı. Seçim yasalarının değiştirilmesi, medya kontrolü ve muhalefete yönelik baskılar, bu stratejinin bir parçasıdır.

Şiddetin Yeni Biçimleri

Türkiye’de yeni faşizm, klasik faşizmden farklı olarak, iç düşmanı yok eden fiziksel şiddet yerine, onu etkisizleştiren yıldırıcı ve sembolik şiddeti öne çıkardı. Bu, toplum içindeki muhalefeti bastırmak için kullanılan yeni bir strateji olarak görülebilir. Medya üzerinden yürütülen karalama kampanyaları, sosyal medyada yapılan dezenformasyon ve hukuki baskılar, sembolik şiddetin araçlarıdır. Bu yöntemler, muhalif sesleri susturmak ve toplumu kontrol altında tutmak için etkili bir şekilde kullanıldı.

Prof. Dr. Şebnem Oğuz’un değerlendirmeleri, Türkiye pratiği ışığında, 21. yüzyıl faşizminin, klasik faşizmden farklı olarak, kapitalist krize verilen bir yanıt olarak ortaya çıktığını ve işçi sınıfının geniş kitlelerini iktidara gelmeden önce de etkileyebilen, devlet zor aygıtlarıyla işçi sınıfı hareketlerini baştan önlemeyi amaçlayan, maddi faydalar sağlamak yerine ideolojik motiflere dayanan, seçimleri feshederek kurumsallaşmayan ve iç düşmanı yok eden fiziksel şiddet yerine onu etkisizleştiren yıldırıcı ve sembolik şiddeti öne çıkaran bir olgu olduğunu vurgulamaktadır.

Bu analizler, 21. yüzyıl faşizminin anlaşılması ve karşı konulması için kritik öneme sahiptir. Oğuz’un vurguladığı gibi, bu yeni faşizm türü, insanlığı tehdit eden bir olgu olarak kabul edilmeli ve bu tehdide karşı bilinçli ve etkin bir mücadele stratejisi geliştirilmelidir. Türkiye’deki örnekler, bu yeni faşizm türünün pratikte nasıl işlediğini ve toplum üzerindeki etkilerini anlamamıza yardımcı oluyor.

Hasan BAKİ


Referans:
– Nokta Haber Yorum, “Şebnem Oğuz, AKP’li Yıllarda Siyasal Rejimin Dönüşümü: Çelişkili Bir Süreç Olarak Yeni