Ölen, öldürülen kadınlara dair, hoyrat yorumlarla ilgili olarak Sahi Bir Toplum muyuz? sorusunu sormuştum geçen haftalarda. Neslican Tay‘ın kanserden ölümü üzerine, Üsküdar Üniversitesi Üniversitesi Rektörü Nevzat Tarhan‘ın genç kadının sosyal medyadaki paylaşımlarından hareketle “..kızımız seküler dünyasallaşma rüzgârına kapılmasaydı, dinlerin teselli gücünden faydalansaydı hastalığı düşman gibi görmezdi!” şeklindeki paylaşımına istinaden yazmıştın o yazıyı. Elbette ki benim sorum -Bir toplum muyuz?- sadece bu konuya ya da sadece Nevzat Tarhan‘a yönelik değildi. O yazıda da benzer hoyrat yorumların öldürülen Ceren Damar‘a ve Şule Çet‘e de yapıldığını hatırlatmıştım. Örnekleri onlara, yüzlere çıkarmak mümkün; üstelik konu sadece kadınlara yönelik şiddete dair hoyratlığa indirgenebilecek gibi de değil.
15 Ekim’de, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Hastanesinde göz ameliyatı olan eşi Bedriye Yaşlı’ya refakat eden 74 yaşındaki Ekrem Yaşlı, eşiyle Kürtçe konuştuğu için başka bir hasta yakının saldırısına uğrar. Çiftin kendi aralarında Kürtçe konuşmasından rahatsız olan saldırgan, bir anda “Burası Türkiye Cumhuriyeti” diyerek saldırdığı Ekrem Yaşlı’nın kafasına elindeki soda şişesi ile vurur. Saldırgan, olayın ardından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılır. Yaşlı, kendisine saldıran kişinin Hakan Kalmaoğlu adlı başka bir hasta yakını olduğunu söyler. Birgün (17.10.2019) gazetesinin haberiyle devam edelim.
Göz ameliyatı olan eşiyle hastanenin iki yataklı bir odasında kaldıklarını dile getiren Ekrem Yaşlı, eşiyle Kürtçe konuştukları sırada yan yataktaki hasta yakınının kendilerine dönük “Ne bıdı bıdı yapıyorsunuz?” dediğini söyledi. Bunun üzerine kendisinin de “Bizim lisanımız Kürtçe, biz Kürdüz, kendi dilimizle konuşuyoruz” yanıtı verdiğini belirten Yaşlı, sonrasında yaşananları söyle paylaşır:
“Aradan 5 dakika geçtikten sonra annesi ondan su istedi. Annesine suyu uzatırken, bana ters ters baktı. Ben de kafamı kaldırıp baktım. Neden baktığımı sorunca, ‘Bakmak yasak mı?’ diye sordum. Bana ‘Oğlum bana bakma, sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ dedi. Öyle tersleyince, bir iki nasihat etmek istedim. Senin de hastan var, benim de hastam var diyecektim ki eline soda şişesini aldı. Kapıya yakındım. Saldıracağını anlayınca kafamı odadan çıkarıp ‘Güvenlik yok mu?’ dediğim anda ‘Burası Türkiye Cumhuriyeti’ diyerek arkamdan vurdu. Şişe kafamda kırıldı. Yüzümü döndüğümde kırık şişe ile bir daha vurdu. Kanlar içinde kaldım ve sersemleştim. Duvara dayanarak düşmemeye çalıştım.”
Ekrem Yaşlı, Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunur; ancak Savcılık konuya ilişkin somut delil bulunamadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verir; dosyayı kapatır.
Birgün (20.10.2019) gazetesi, İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şubesi’nin Ekrem Yaşlı’nın talebi üzerine, polisteki ifade işleminde de hazır bulunduklarını belirtmekte. İHD’nin konu ile ilgili açıklamasını da şöyle aktarıyor gazete: “Başvurucu 74 yaşındaki Ekrem Yaşlı ile 71 yaşındaki eşi Bedriye Yaşlı’nın söz konusu saldırıya ilişkin başından beri ısrarlı ve birbiriyle tutarlı ifadelerinde, kendi aralarında anadilleri olan Kürtçe dilinde konuşmaları üzerine saldırganın kendilerine sözlü olarak sataşmaya başladığı ve bu sözlü sataşmanın fiziki saldırıya döndüğü yönünde olmuştur. Yine mağdurlar, müşahedenin devam etmesi gerekmesine rağmen, güvenliklerini sağlayamayan hastane tarafından, saldırı sonrası apar topar hastaneden taburcu edildikleri ve kendilerine ‘herhangi bir komplikasyon olması ihtimaline karşı Çanakkale Merkez ilçeden ayrılmamalarının’ söylendiğini belirtmişlerdir. 17 Ekim tarihinde tarafımıza ulaştırılan vekâletname ile dosyada inceleme yapmak ve delil toplanması taleplerimizi sunmak üzere tarafımızca yapılan başvuruda, dosyanın tamamlanmamış olması gerekçe gösterilerek dosyaya avukat erişimi engellenmiş ancak her nasılsa aynı gün Çanakkale Cumhuriyet Savcılığı tarafından, saldırganın cezai ehliyetinin olmaması gerekçe gösterilerek dosya takipsizlikle sonuçlandırılmıştır.”
Müge Anlı‘yı duymuş; progaramına rastgelmişsinizdir ya da zaten müdavimisinizdir, bilmeme artık. Hoş, duymadıysanız da duymalısınız. Nitekim kendileri MediaCat ve Ipsos‘un birlikte yaptıkları Celebrity Güven Endeksi’nde En Güvenilir Ünlü sıralamasında üçüncü olmuştur . En güvenilir ünlü nasıl olunuyor bilmiyorum ama halkımızın bu teveccühünü “Müge Anlı ne yapsa seyircisini ona inanıyor, onu haklı buluyor!” şeklinde okumak pek yanlış olmasa gerektir?
Müge Anlı, üç aşağı beş yukarı, eşiyle hastanede Kürtçe konuşan Ekrem Yaşlı‘nın Çanakkale’de kafasının yarıldığı günlerde yayınlanan programında telefonla yayına bağlanan ve Zazaca konuşan bir kadının sesini yayından alır. Sol Haber, yazdıklarına göre, ATV’de yayınlanan programa Siverek’ten canlı yayına bağlanan kadın Zazaca konuşmaya başlayınca stüdyodaki konuk yanıt verirken, konuşmaları çevirebileceğini söyler ama önce sesi biplenir, sonra konuşma kesilir: Yapılan yayında, programa konuk olan kişi söylediklerini çevirmeden önce “Zazaca konuşabiliyor muyum?” diye sormayı da ihmal etmez. Programda bulunan kişi “Söyleneni çevirebilirim.” dese de Anlı, “Anlamadığımız bir şeyi yayına vermemizin bir anlamı yok” der. Zazaca konuşan kadının söylediklerinin çevrilmesi üzerine de telefon bağlantısı tamamen kestirir.
Geçtiğimiz haftalarda sorduğum soruyu yine sormak istiyorum: Sahi biz bir toplum muyuz, yoksa tesadüfen yanyana gelmiş, bir güruh, bir kalabalık mıyız?
29 Ekim yaklaşırken, Özgür ve eşit bir “toplum”da tüm farklılıklarımızı kucaklayacak bir Cumhuriyet özlemimiz hep baki kalsın,Cumhuriyeti kuran kuşağa, o kuşağa önderlik edenlere, Mustafa Kemal’e selam olsun.
- Afife Jale’den İstanbul Sözleşmesi’ne Bakmak - 17 Ağustos 2020
- Patrimonyalizm, Ayasofya ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi - 17 Temmuz 2020
- Haziran’da Ölmek Zor - 28 Haziran 2020